"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Feminizmin bir Materyalizm-Marksizm ürünü olduğunu biliyor muyduk?

Şükrü BULUT
29 Ocak 2021, Cuma
Daha önceki yazılarımızda feminizm ile materyalizm arasındaki fikri bağlardan kısaca bahsetmiştik.

Mevzuya girişmeden önce, usûl veya makale tekniği ile ilgili bir hususu siz kıymetli okuyucularımızla paylaşmak istiyorum. Bazı okuyucularımız; bu köşedeki bazı bilgilerin yeni, orijinal ve iddialı olduklarını ifade ile bizden iktibas veya kaynak istiyorlar. Şu kusurumuzu peşinen arz edelim. İlim adamlarımızın tabi oldukları “akademik terbiyeden” maalesef mahrum olduğumdan; kaynak araştırması, iktibası ve yazıya yerleştirilmesi (şu teknolojiye de ecnebi olduğum gibi) çokça zamanıma mal oluyor. Hadiselerin sür’ati, Risale-i Nur perspektifinden verilmesi gereken cevapların çokluğu, tembelliğim ve yardımcısızlığımızdan kaynakçaya fazla giremiyoruz. Fakat şu hususu da imkânı olan okuyucularımıza hatırlatalım. Burada bahis mevzusu olup da kaynaklarda yer almayan hemen hemen hiçbir mesele yoktur. İnternet dünyasındaki “arama motorlarına“ vereceğiniz anahtar kelimelerle, merak ettiğiniz meseleye ulaşabiliyorsunuz. Yazılarda akademik irtibat veya iktibas arayanlar, internet ortamındaki arama motorlarından ulaşamadıkları sorulara, bize müracaat ederlerse yardımcı olmaya çalışırız, inşaallah. Yukarda arz ettiğim üzere zamanımızın yetersizliğinin yanı sıra, bazen de “batılı tasvirden” kaçındığımızdan, batılın tasvir ve propagandası hükmündeki kaynakları bilinçli olarak vermekten kaçınıyoruz. Bu da meseleyi daha açık ve geniş boyutlarıyla ele almamızı engelleyebiliyor.

Bediüzzaman ahir zamandaki “inkâr-ı ulûhiyet ile tahrip hareketinin” çoğunun Yahudi olacağını hadis-i şeriflerden çıkartarak bize haber veriyor. Materyalist Felsefeyi düşünce yolu ile insana ve topluma tebliğ etmeyi vazife edinmiş Frankfurt Düşünce Mektebinin düşünürlerinin hemen hepsinin Yahudi olmalarının tesadüfi olmadığını, bir kez daha müşahede ediyoruz. Avrupa’nın elit tabakasının zeki çocukları zamanlarının en ileri tahsillerini alınca, hakikaten bir araya gelerek “zamanın felsefi dehasını” oluşturdular. Bediüzzaman’ın “Şimal Cereyanıyla” kastettikleri mananın da bu olduğuna inanıyoruz. Büyük ihtilâlden sonra hem Fransa’da, hem Avrupa’nın diğer ülkelerinde ve bilhassa İngiltere’de aynı şekilde bu manzarayı müşahede ediyoruz. Tıp ve psikoloji sahasında çalışan Sigmund Freud’un o zamanın imkânlarıyla tam yedi defa “Dünya Psikanaliz Kongresini” toplamayı başarması, zekâvet ile birlikte maddi zenginliği de gerektirecek bir husustur.

İkinci Avrupa’yı veya Semavî dinlere düşmanlığı temsil eden felsefecilerin bazen aralarındaki bağları gizlemeleri, çoğu kez menfi propagandalardan etkileşimin tesirini azaltmaya yönelik olsa gerek. Meselâ, Freud, Jung, Vera Schmidt ve Viyana Okulunu dikkatlice inceleyenler, bu ekolün Marksizm ile irtibatını kolayca bulamazlar. Yani Freude bağlı Viyana Okulu, bu ilgiyi gizlemeye çalışır. Fakat Frankfurt Ekolünü Amerika’ya taşıyan Herbert Marcuse’yi incelediğinizde; Karl Marks ile başlayan felsefi çizginin Viyana okulu başta olmak üzere diğer ekollerle aynı potada nasıl yoğrulduklarının adeta manzaralarını görebiliyorsunuz. Semavî din ve ahlâk karşısında cinselliği, tek başına kadını ve hedonizmi ilâhlaştıranların, Amerika’da Marcuse ile ulaştıkları noktaları New York’tan seyredebiliyorsunuz.

Batıl çekirdeğin tutunduğu toprak, ona hak olarak tanınma imkânı vermemeli. Avrupa’nın Endülüs ve Sicilya Kur’ân medeniyetlerinden aldığı ışık yollarını bir nebze aydınlatmış olsa da, İslâmiyet hakikatini bulamadıklarından, hep “deneme-yanılma” ile yuvarlanarak geldiler. Şeriatsız, kuralsız ve ölçüsüz bir medeniyetin büyük problemlerinden duçar olduğu felâketler, felsefecilerin kafa fenerlerinden küçük küçük lambalar oluşturmuş olsa da, yine de İkinci Dünya Savaşı felâketine kadar karanlıklar içinde kan-revan ile geldiler. İşin en hazin tarafı, bu felâketin ateşine Asya’yı, Afrika’yı ve kısmen Latin Amerika’yı da yaktılar. Avrupa’nın böyle müşevveş ve kaotik manzarasına en büyük sebebin “şeriatsızlık” olduğunu gelecek itirazlara rağmen söyleyelim. İslâm’ın özündeki yüksek insaniyet, barış, insanî değerlerin fertlerde tam makes bulması ve sosyal hayatın en güzel ve idealinin İslâm Şeriatında yer alması, İslâm toplumlarında teknolojik üstünlüğüyle tahakküme geçen Avrupa’ya rağmen Asya ve Afrika’daki iç barışı önemli derecede korumuştur. Materyalistler için hayat ortamı olan sınıf çatışmaları, sosyal kaoslar, ırkçılıklar, iç savaşlar, işçi hareketleri ve sendikalaşmalar, şehirli- köylü çatışmaları, fuhuşu mubah gören gençlik hareketleri, feminizm gibi kadın hareketleri veya laiklik gibi çatışmaya vesile unsurların Müslüman halklarda olmamasının yegâne sebebinin “İslâmiyet” olduğunu elbette kabul edecekler. Belki de, bu çatışmaları kendilerince modernite ve aydınlık kabul edenler, barış, sekinet ve düzeni de gericilik telâkki edeceklerdir.

Müslüman halklarda LGBT hareketi ile “feminizmin” taban bulmamasına canı çok sıkılan bazı yerli Marksistlerle Avrupalı solcu aydınlar, içinde bulundukları cehalet çukurunun farkına varabilseler, mutlaka bu hakikatin esas sebebini bulacaklardı. Feminizmin bazı gençlik hareketlerinin yanlış hürriyet telâkkilerinden veya bazı sefih çevrelerin bu “yanlış hürriyet anlayışını” fırsata çevirme hilelerinden ve bilhassa demokrasi düşmanı sermayenin bu gayr-ı insanî sapmaları bir hakk olarak dünya gençliğine medyalarında propaganda etmelerinden epeyce beslendiğini neticelerinden anlıyoruz. Fakat bu toplumsal sosyal hareketlerin ihtiyaca binaen boşluklardan yararlanarak dünyayı sardığını zannederseniz, mutlaka yanılırsınız. Büyük Fransız ihtilâlinden sonra “materyalist Felsefe”nin bir kısım Hıristiyan karşıtı sermayedarların yardımlarıyla şekillenip organize olduğunu kabul etmek zorundayız. Karl Marks ve en büyük yardımcısı Engels ile başlattıkları plânlı, organizeli ve teşkilâtlı yapılanmaları zamanımıza kadar takip etmediğimiz takdirde, insanlığın mukaddesatını, değerlerini, tarihini ve inançlarını tahrip eden bu hareketlerin mahiyetlerini çıkaramazsınız. Birçok yazımızda yeri geldikçe bahsettiğimiz ”yaratılışa başkaldıran felsefi okullar”, onları organize eden yapılar, büyük sermayenin şirketleri ve bankalar, genellikle Marksizm veya komünizmle olan çok kuvvetli fikri irtibatlarını olabildiğince örtülü götürmeye çalışırlar. Yakın tarihimizde işledikleri cinayetler, mukaddesatları ve devletleri tahrip ederlerken kazandıkları düşmanlıklar ve yeni stratejilerinin efkâr-ı ammede anlaşılmaması istikametinde, mümkün olduğu kadar bilhassa Marksizm kimliklerini iç ceplerinde saklıyorlar. Biz bu vesile ile Birinci Dünya Savaşı’nı müteakiben ortaya çıkmış bir gurup Marksist felsefecinin feminizme nasıl annelik yaptığını, inşaallah önümüzdeki yazılarda dünya kamuoyuna sergileyeceğiz.

Okunma Sayısı: 2149
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Muhammed Said

    30.1.2021 08:44:40

    Kısa ve öz olarak ikinci Avrupa ve kafası veyahut fikri; vahy-i semavinin muarızıdır. Nerde dessasane bir fikir akımı var aklıma hep 2. Avrupa gelir. Zira bir gözü kör diğeri sırf dünyayı görür. Dünya fani olduğu ve onlar da beyinsizliğinden baki zannettikleri için hep Kur’an’ın emirlerinin zıddına hareket etmişlerdir.

  • Haydar

    30.1.2021 07:28:23

    Allah razı olsun çok güzel bilgiler vermişsiniz. Bizler Kur’an, sünnet ve İslami kurallara ne kadar sahip çıkarsak, materyalistler- marksizler başarılı olamayacaktır. Zamanımızın ilacı Risalei Nurları sık ve anlayarak okumalıyız.

  • Hüseyin Yılmaz

    30.1.2021 01:11:25

    Allah herşeyi hikmetle yaratır! Ve bizi bunların şerrinden muhafasa etsin inşaallah.

  • Zeliha

    29.1.2021 23:55:13

    Allah razı olsun. Allah izin vermese ehli küfür bu kadar çalışamaz sanıyorum. Boşluklardan yararlandıkları kesin. İslam toplumu olarak Kur'an'a ne kadar sahip çıkarsak onların zararından da korunmuş olacağız. Müspet felsefeyi iyi ogrenirsek toplumda bu noktada ki açıkları ve gençlerin bu açıklar yüzünden düştükleri çukurları kapatabiliriz belki. Hepsi de Risale-i Nurlarda var elhamdülillah. Düşmanın silahı ile silahlanma. Zamanın gereği Freud neyle insanı bozmaya calismissa oradan tamire de biz çalışmalıyız.ilgili bahisleri Risale-i Nur dan çıkarmak ve üzerinde çalışmak muhataplara ulaştırmak ve yine çalışmak. Bir şeyler olmadan önce anlamamız mümkün olmuyor bu devirde ancak izlerini takip edip tamir edebiliyoruz. Bu takip meselesinde ki başarınız takdire şayan. Kapatılmayacak ufuklar açıyorsunuz. Allah yardımcınız olsun.

  • Sertaç Lüser

    29.1.2021 22:57:03

    Marksist felsefenin temel düşüncelerinden olan, kendini değil dünyayı değiştir düşüncesi nefsi emmarenin tam sorgulamadan yaşamak istediği hayat biçiminden. Bu sebeple feminizm içinde kendine yol bulan LGBT vb. akımlar, beslendiği suları çok sevdi. Ahirzamanda kıskacında olan insanlığına hemcinsim ile vurmaya çalışıyor. Feminizm bir başkaldıran kopup iç aleminde çöküş yaşıyor bunu da zahirde kelimelerle kapatmaya çalışıyor. Yok yok, azcık vicdanını hisseden yabancı toplumlar bile zamanı gelince onları kapı dışarı edecek İNŞALLAH.

  • Ertuğrul

    29.1.2021 18:48:13

    Bu akımın doğrudan imanımıza ve itikadımıza düşman olduğunu hiç düşünmemiştim. Allah razı olsun.

  • Osman

    29.1.2021 16:29:30

    Aydınlatıcı bir yazı Avrupa bu durumdan kurtulabilir Doğru ıslamı gösterebilsek Bizde kurtuluruz İnşallah

  • Mustafa coban

    29.1.2021 13:49:12

    Avrupadaki aydinlanma hareketinden bahsederken her şey yolundaydi bir grup sol aydin tahrip kasdiyla düşunce hareketleri başlattilar demek yanliş.Avrupanin aydinlanmaya ihtiyaci vardi zira kilise tahakumunden boğulmaya başlamişti.etki tepki olayi.bu gun bile avrupanin aydinlanmaya ihtiyaci var.nasil demokrasilerde muhalefete ihtiyac var,kadin hallarinin korunmasinda ve geliştirilmesine bir nebze feminizm benzeri oluşumlara ihtiyac var.Allahin verdigi haklari bile gadp edenlerin oldugu bir dunyada yasalarla verilen haklar sağlam guvencelere bağlanmali.avrupa tomlumlarindaki çöküşler gelişmeler bize firsatlar vermekte,çukura düşmeden tedbirleri alip toplumlarimizi büyük musibetlerden koruyabiliriz.

  • Selim

    29.1.2021 12:45:12

    Risalei Nur Talebeleri derslerine iyi çalışmalı.

  • İhsan

    29.1.2021 12:41:37

    Dinsizliğin mahiyeti yönünden , zamanımızca bilinmesi gerekli bilgiler vermişsiniz. Teşekkürler.

  • Ahmet Rıza

    29.1.2021 11:46:01

    Deccaliyet zincirinin halkalarını günümüzdeki gençlere anlatamazsak, bir çok maskeler arkasından dinsizlik cereyanları neslimiz perişan edecek. Tarihi süreçleri, önemli kahramanları ve çokça belirgin olayları gençliğimize anlatmada büyük yarar görüyorum Gazetemizi ve yazarlarımızı tebrik ediyorum.

  • Halil İbrahim Karahan

    29.1.2021 08:47:10

    Allah razı olsun abi

  • Erdoğan Dinç

    29.1.2021 08:28:51

    Bu gibi konular, Köprü Dergimizin yeni sayısında da ele alınabilir mi? Feminizm ve İstanbul Sözleşmesi bağlamında...

  • Sezai Mumcu

    29.1.2021 06:48:21

    Malum fitne ve Fesad Kavminin milletler arasında estirdigi terörü fitne komitalarini ifşa edeni komplo teorisyeni ilan etmeleri bir kalkan hamlesidir. Fitne komitalarinin itiraf içeren bir faturası olmaz ama aynı taraf sizden kaynakça ister. Karl Marx in Berlin'de hala yayın yapan Yahudi Gazetesinin kurucusu ve yazarı olduğunu herkes bilmez. Bilmemek olmadığının delili değildir. Covid 19 virusuyle hayatı tehdit edilenler nedense fitne Komitasinca ebedi ahiret hayatı tehdit edildiğinde mumya gibi kalıyorlar. Bakın araştırın.

  • Niyazi N.

    29.1.2021 02:01:35

    Nihai maksat ve hedefleri bir ve aynı, ancak birbirinden tamamen bağımsız ve alakasız (hatta Nazan birbirine düşmanmış gibi) görünüp davranarak plan ve projelerini tatbike geçirmek suretiyle aslında gerçek hasımlarını (ehl-i fıtrat ve insaniyet) aldatarak oyuna getirip mağlup etmek, dessas zındıka komitelerinin başvurdukları vazgeçilmez hareket tarzı olagelmiştir. Genelde bu komitelerin tamamı özelde de Marksizm ve feminizm arasındaki bağ, bıraktıkları izler dikkatlice tahkik ve örttükleri perdeler akıllıca aralandığında hakikati ve gerçek mahiyetlerini kolayca görmek mümkün olacaktır. Değerli yazarımızı, global ehl-i tahribin dehşetli kalesinde koca bir gedik açacak mahiyetteki bu yazısı için tebrik ediyor, devamını da merakla bekliyorum.

  • Hüseyin

    29.1.2021 01:42:34

    Onsekizinci yüzyılın başlarında başlayan endüstriyel devrim ve  kültürel gelişmeler, insanlık tarihini ve insan hayatını tahayyül edilemeyecek  derecede değiştirdi. Süreç içerisinde anlam ve değerler dünyasını kaybeden ademoğlu, kendini zamanla farklı ideolojik yapılanmaların  ve çatışmaların içinde buldu.. Ideologların yazdığı bilim kılıklı teoriler ve dogmatik doktrinlerle, toplumlar bütünlüklü yapısından, ana mecrasından saptırtıldı yalnızlaştırıldı. Yalnızlaşan bireyler, ideolojik kitlelere ve ateist yobazlara servis edildi. İşçi sınıfının egemenliğini kurmak için yola çıkan marksistler, rusya - çin- kamboçya- vietnam- güney amerika başta olmak üzere pek çok yerde zulmettiler zulme sebebiyet verdiler. Marksizm karanlık tarihinden ve kötü imajından kurtulmak için, feminizm gibi çeşitli kılıklara bürünse de karanlık tarihini ve pratik döküntülerini temizleyemez.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı