İnsanlar ilk çağdan bu yana tabiatın kendi içerisindeki etkileyici dengesini keşfetmeye çalışmış.
Tarih boyunca yaptıkları araştırmalarda canlı ve cansız bütün varlıkların parçaları arasında bir uyum olduğunu ve bu dengenin sistematik bir ölçü içerisinde hiç değişmediğini fark etmiş.
Kâinatın bu sistemi, matematiksel bir oranla oluşur. Bu, tabiattaki bütün varlıkların şeklinde ve yapısında bulunan özel bir orandır. Her şey, sistematik yapısıyla bir sayıya karşılık gelmektedir. Kâinatın, matematik sistemi olarak adlandırabileceğimiz bu yapı “altın oran” olarak isimlendirilir. Başka bir deyişle, “Altın oran, matematik ve san’atta, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en yetkin boyutları arasında sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır.” Teorik anlamda ise tanım olarak şunu söyleyebiliriz: “İkiye bölünmüş bir doğru parçasında, küçük parçanın uzunluğunun büyük parçanın uzunluğuna oranı ile büyük parçanın uzunluğunun bütünün uzunluğuna oranı bir orantı oluşturuyorsa (Yani bu iki oran birbirine eşitse), bu orana Altın Oran denir.
İlk olarak kimler tarafından keşfedildiği bilinmese de, Mısırlılar’ın ve Yunanlılar’ın bu konu üzerinde yapmış oldukları bazı çalışmalar olduğu görülmektedir. Öklid, milâttan önce 300’li yıllarda yazdığı “elementler” adlı tezinde “ekstrem ve önemli oranda bölünmemek” olarak altın oranı ifade etmiştir. Mısırlıların Keops Piramidine, Leonardo Da Vinci’nin “İlahi Oran” adlı çalışmada sunduğu resimlerde kullanıldığı bilinen “altın oran,” “Fibonacci Sayıları” olarak da bilinmektedir.
Orta Çağ’ın en ünlü matematikçisi olan İtalyan kökenli Leonardo Fibonacci, birbiri arasında ardışık ilişki ve olağanüstü bir oran bulunduğunu iddia ettiği sayıları keşfetmiş ya da diğer bir görüşe göre de Hint-Arap medeniyetinden öğrenmiş ve Avrupa’ya taşımıştır. Kâinattaki muhteşem düzenle birebir örtüşen bu sayıları keşfetmesi dolayısıyla, altın orana da adının ilk iki harfi PHİ “Fi” sayısı denilmiştir.
Fibonacci dizisi, her sayının kendinden öncekiyle toplanması sonucu oluşan bir sayı dizisidir. Bu şekilde devam eden bu dizide sayılar birbirleriyle oranlandığında “altın oran” ortaya çıkar, yani bir sayı kendisinden önceki sayıya bölündüğünde altın orana gittikçe yaklaşan bir dizi elde edilir.
Fibonacci Sayıları: 0, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987, 1597, 2584, 4181, 6765 … şeklinde devam eder. Fibonacci Sayılarının ilginç bir özelliği vardır. Dizideki bir sayıyı kendinden önceki sayıya böldüğünüzde birbirine çok yakın sayılar elde edersiniz. Hatta serideki 13. Sırada yer alan sayıdan sonra bu sayı sabitlenir. İşte bu sayı “altın oran“ olarak adlandırılır. Altın Oran sayısal olarak; 1,618033988749894’dür.
Altın oran hayatımızın neresinde?
Altın oran yaratılan her şeyde vardır. İnsan vücudunda (el , yüz, saçın bitim noktası akciğer (asimetrik olan bronş ağacı), altın dikdörtgende (uzun kenarı 1.618 birim, kısa kenarı 1 birim) ve sarmallarda, DNA’nın yapısında, Mısır’daki piramitlerde, Leonardo Da Vinci’nin Mona Lisa adlı tablosunda, ağaç dallarında, salyangozda, çam kozalağında, yunuslarda, deniz yıldızlarında, deniz kestanelerinde, karıncalarda, bal arılarında, ayçiçeğinde, deniz kabuklarında, yumuşakçalarda, işitme ve denge organında, sarmal formatta gelişen boynuzlar ve dişlerde mikro dünyada, kar kristallerinde, kasırgalarda, galaksilerde hatta Kur’ân-ı Kerîm’in harf düzeninde bile altın oran vardır.
Altın Oran, kâinata düzen ve ahenk katan İlâhî bir dokunuş, her şeyi hikmet ve ölçü ile yaratan Allah’ın muazzam matematik sistemidir. Bu hususta Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyet-i kerime mevcuttur.
“… Her şeyi yaratan ve bir ölçüye göre düzenleyen Allah’tır.” (Furkan Sûresi / 2. âyet)
“… Onun katında her şey bir ölçü (miktar) iledir.“ (Ra’d Sûresi / 8. âyet)
“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer Sûresi / 49. Âyet)
“Rahman yaratılışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (düzensizlik) görüyor musun?” (Mülk Sûresi / 3. âyet )
Ve bunun gibi daha birçok âyet-i kerime Kur’ân-ı Azimüşşan’da mevcuttur. Allah’ın, her şeyi bir ölçü (miktar) ile yaratması, yarattığı hiçbir şeyde bir kusur olmaması; muazzam, şaşmaz ve inanılmaz bir sistemin olduğunu ispat eder. Öyle bir sistem ki, akılları hayrette bırakıyor. Yarattığı her şeyde bu mühür var; sanki aynı elden çıkmış dedirtiyor inançlı-inançsız herkese. Böyle bir şeyi tesadüflerle açıklamaya kalkışmak çok büyük bir akılsızlıktır. Bu ancak üstün bir aklın ve ilmin ürünü olacak bir tasarımdır. Bu tasarım her şeyi yaratmış olan Allah’a mahsustur.” Burada anlatılan iddia ile Risale-i Nur’da geçen “Tabiat iktiza etti“ ibaresi, Aziz Üstad’ın Mesnevî-i Nuriye’de yer alan Zeylü’z- Zeyil kısmında, risalenin başında söylediği, “Bazı insanların ağzında kemiyeten az, keyfiyeten pek büyük üç kelime dolaşmaktadır “ (Mesnevî-i Nuriye / 228) hakikatini doğrular nitelikte bir hadisedir.
Altın oran hakikatini, araştırdıkça hayretler içerisinde kalmaya devam ediyoruz. İşte onlardan birkaçını paylaşalım.
Mekke şehrinin kuzey kutup noktasına olan uzaklığı (7.631,68 km) ile güney kutup noktasına olan uzaklığının (12.348,32 km) oranı tam olarak 1,618 sayısını verir, yani altın oranı. Aynı şekilde, olması gerektiği gibi Mekke şehrinin güney kutup noktasına olan uzaklığı ile kutup noktası arasındaki uzaklığın birbirine oranı da 1,618’dir. Ayrıca bütün dünyanın ortak yer belirleme dili haline gelmiş enlem boylam haritasına göre de Mekke’nin gün dönümü çizgisine doğru uzaklığı ile batı uzaklığının birbirine oranı bize yine 1,618 sayısını vermektedir. Bütün harita sistemlerinde bu nokta birkaç sapma ile asla Mekke şehri sınırları dışında çıkmaz ve ekseriyetle Kâbe’yi de içine alan Mescid-i Haram bölgesi içinde kalır. Ayrıca araştırmalar göstermiştir ki pozitif enlem ve boylam değerleri ile deniz yerine karaya düşümü açısından dünyanın tek altın oran noktası, Mekke olabilir.
İslâm dininin kutsal kitabı Kur’ân-ı Kerîm’de Mekke’nin kutsallığından bahseden tek bir âyet vardır. [Al-i İmran Sûresi / 96. Âyet]. Bu âyette dahi altın oran görünmektedir. Âyet toplam 47 harften oluşmakta olup sadece bir yerinde Mekke lâfzı geçmektedir, bu kelimeye kadar bu kelime dahil âyetin başından itibaren 29 harf vardır. 47/1,618 işlemini yapığımızda ise bize 29,0… sayısını verdiğini göreceğiz. Bir harf fazla yahut eksik olsa idi bu oran oluşmayacaktı. (Kaynaklar: İnsan ve Sırları, Ahmet Hulusi; The Old Straight Track (1925) Alfred Watkins; Prof. Dr. OSMAN ÇAKMAK.)
Venüs Pentagramı
Altın Oran’ın güzellik sembolü olan Venüs’ün beş köşeli yıldızı karşımıza çıkması. Bilindiği gibi Akşam Yıldızı ya da Çoban Yıldızı olarak adlandırılır. Venüs, Güneş’in çevresinde dolanması sırasında yaklaşık 8 yıllık periyotlarla Güneş’in önünden 5 kez geçer, yani 8 yılda yaklaşık 5 kez Güneş-Venüs-Dünya dizimi olur. (8 ve 5 sayılarına dikkat! Bunlar Fibonacci Dizisi’nin elemanlarıdır. Tulum düzleminde bu dizilimin gerçekleştiği noktalara nod denir. Venüs’ün nodları birleştirildiğinde beşgene (pentagram) çok yakın bir şekil oluşur. Buna Venüs’ün Pentagram’ı denir.
Venüs Pentagram’ı nasıl oluşuyor?
Dünya Güneş çevresinde 365,256 günde dolanır. Venüs ise Güneş çevresinde 224,701 günde dolanır. Bu durumda Venüs’ün Güneş çevresinde dolanım süresi yıl bazında: 224,701 / 365,256 ≈ 0.615187 Dünya Yılı’dır. (8/13 ≈ 0,615385) Yani ardışık iki Fibonacci Sayısı’nın (8 ve 13) oranı, bize Venüs’ün Dünya Yılı cinsinden dolanım süresini verir. Bunun anlamı şu: 8 yılda Venüs Güneş çevresinde 13 kez dolanır. (Yaklaşık olarak tabi. Gerçekte bu sayı 13,004 kezdir.) şimdi, 13-8 = 5 oduğundan, 8 yılda Venüs 5 kez Dünya’ya en yakın konumuna gelir. Ve bunun gibi pek çok örnek sıralanabilir.
“Evet şu seyyareler, kumandanları olan güneşin dairesinden çıkıyorlar, sabit yıldızlar dairesine girerek semada yeni yeni nakışları ve san’atları gösteriyorlar. Bazen kendileri gibi parlak bir yıldıza omuz omuza verir güzel bir vaziyet gösteriyorlar. Bazen küçük yıldızlar içine girip bir kumandan suretini gösteriyorlar. Hususuyla bu mevsimde, akşamdan sonra ufukta Zühre yıldızı (Venüs Gezegeni) ve fecirden evvel diğer parlak bir arkadaşı, gayet şirin ve güzel bir vaziyet gösteriyorlar. Sonra vazife-i teftişiyelerini ve nakş-ı san’atta mekiklik hizmetini ifadan sonra yine dönüp sultanları olan güneşin şaşaalı dairesine girip gizleniyorlar. “ (Mektubat / 17: 3. Mektub)
Üstad Bediüzzaman (ra), Zühre Yıldızı’nın (Venüs Gezegeni) almış olduğu muazzam şirin vaziyeti, şu veciz sözleriyle dile getirmektedir. Üstad (ra) aslında yukarıda da anlatılan Venüs Gezegeninin Güneş etrafında dönüşünden meydana gelen beş köşeli yıldız anlamında pentagram, yani Venüs Pentagramını bize anlatıyor. Üstad bu risalede, “Yemin olsun gizlenen ve açığa çıkan yıldızlara.” (Tekvir Sûresi /15. -16. Âyetler) seyyar yıldızlara ve istitar ve intişarlarına işaret eden bu âyette, âli bir nakş-ı san’at ve âli bir levha-i ibret, nazar-ı temaşaya gösterdiğini dile getirerek, çok güzel tefekkürî bir yolculuk yatırıp sonunda da vahdet ve dalâlet yollarına rücu etmenin neticelerinden bahsetmektedir.
Tabiî, kâinattaki bu muazzam san’ata hayran kalmamak, mümkün değil. İnsan, bu düzenin farkına varınca; Rabbine olan sevgisi, ilgisi, bağlılığı artıyor. Çünkü Allah’ı daha çok tanıma fırsatı buluyor. Her şeyde bu mührü ancak Allah’ın koyabileceğini, zerreden seyyarata kadar her şeyde Adl, Hakim, Alim, Sani, Cemil, Cemal, Vahid, Ehad, Samed, Kadir olduğuna işaret eden binlerce delilin olduğunun bilincine varıyor. Dolayısıyla Allah’a olan intisabı (imanı) artıyor. Kişi böylelikle şükretmeye, tefekkür etmeye başlıyor. Marifetullah san’atının inceliklerinin keşfine çıkıyor. Bu da insanın insan olma vasfını güçlendiriyor. Nitekim insanoğlu her bakımdan en donanımlı varlıktır. En kıymetli nimete sahip, akıl nimetine. Eğer bu akıl nimetini Marifetullah yolunda sarfederse tarifi edilemeyecek kazanımlar elde eder. Aksi takdirde akıl nimeti nikmet olur; o kişiyi elim elemlere giriftar eder el’iyazübillah. Bu fevkalâde intizam ve mizan, fevkalâde tefekkürü iktiaza eder. Kur’ân-ı Kerîm’de tefekküre sevk eden birçok âyeti kerime vardır:
“Biz gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve bir eğlence olsun diye yaratmadık. Biz onları hak ve hikmetle yarattık.” (Duhan Sûresi / 38-39. Âyetler)
“Güneş’i ışıklı, Ay’ı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için aya evreler koyan Allah’tır. Allah, bunları boş yere yaratmamıştır. O, âyetlerini düşünen bir toplum için ayrıntılı olarak açıklıyor.” (Yunus Sûresi / 5. âyet)
Risale-i Nur’un dört mesleğinden biri olan tefekküre, Mesnevî-i Nuriye’nin “Zühre” adlı bölümünde şöyle bakılmıştır: “Meselâ senin gözünde bir zerre, gözün hücresinde ve gözde ve asab-ı vechiyede ve bedenin şerayin (atar damarlar) tabir edilen damarlarında birer nispeti ve o nispete göre birer vazifesi ve o vazifeye göre birer faydası vardır. Ve keza, her şeyi ona kıyas et. “ (Mesnevî-i Nuriye / 260-261)
Elhasıl: Allah, her şeyi bir ölçü ve nizama göre yaratmıştır. Şuunat-ı İlâhiye’de abesiyet yoktur; olması muhal ve mümtenidir. Allah’ın yarattığı hiçbir şey yoktur ki içinde bir hikmet saklı olmasın. İşte altın oran, işte hakikati, nazarlarımıza sunulmuş bu muazzam sistematiği okuyalım, anlayalım, yaşayalım, yaşatalım inşallah.