O, ilgi odağının merkezinde olmayı hiçbir zaman kaybetmedi. Havasına diyecek yok.
O, kâh kucakta kâh elde kâh hareket halinde. Hangi halde olursa olsun gözler onun üzerinde. Müthiş havalı. En kalitelisine sahip olanların havasına diyecek yok.
Sadece gözler mi onun üzerinde? Hayır. Kulaklar da ondan gelecek sese dikkat kesilmiş. Acaba ne diyecek diye her seslenişinde pür dikkat dinleniyor. Ondan bazen güzel sesler geliyor bazen de üzücü sesler geliyor. Ondan gelen görüntü ve sesler kalbin içine işliyor.
Önceleri ne olduğu anlaşılmayan sesle başladı. Sonra bu ses “Alo” oldu. “Alo” sesini aktaran bu aletler önceleri çok büyüktü. “Aloo” sesleri tekrarlandıkça bu cihazlar küçülmeye başladı. Bu teknolojik cihazlar “Alooo” dedikçe küçüldükçe küçüldü. Bu serüvende bu cihazlara farklı isimler de verildi. Önceleri işyeri ve evlerde bulunuyordu. Sonraları “araç telefonu”, “cep telefonu” ve “akıllı telefon” isimleriyle anılmaya başladılar. Şu anda akıllı olanları kullanılıyor. Sonrası ise…
Bu akıllı olanlarına sizin dediğinizi yerine getirdiği için böyle deniliyor. Bu sebepten dolayı göz kamaştırıp göz dolduruyorlar. İyi bir hizmetçi, iyi bir memur, iyi bir kul.
Yeni nesil olanlarından haberiniz henüz yok. Belki de biliyorsunuz ama farkında değilsiniz. Onlar çok daha orijinal. Fonksiyonları çok daha fazla. Ama yeni nesil olanlarını kullanmak ciddi bir cesaret ister. Bu yeni nesil gelecek olanlar ise akıl ötesi bir şey. Onların en önemli özelliğini “özgür telefon” olmaları. Bir teknoloji harikası. Yanlış duymadınız, bu gelecek yeni telefonlar “özgür telefon”lar.
Özgür telefon da ne demek diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Hani “kalpten kalbe giden bir telefon vardır” derler ya! Bu “özgür telefon”lar çok ilginç özelliklere sahip. Can sıkan tarafı ise özgür olmaları. Sanki yaramaz bir çocuk gibi. Açıl diyorsun ya tınmıyor, ya “şimdi olmaz” veya “biraz sonra” diyor. Bir tuşa basıyorsunuz sizi takmıyor bile. ‘Açılsam mı açılmasam mı?’ havasında. Bir numarayı aramak istiyorsunuz. Size “canim şu anda aramak istemiyor” diye cevap veriyor. Size bir “la havle” çektiriyor. Dedim ya bu “özgür telefon”ları kullanmak cesaret ister. Bir çok özelliği olmasına rağmen bu özelliklerinden faydalanmak çok zor bir iş. İsmi üzerinde “özgür telefon”. Kendi keyfine göre hareket ediyor. Kim böyle bir telefonu kullanmak ister?
Özelliklerini anlattıktan sonra böyle bir telefonu kullanıp kullanmayacağını bir öğrencime sordum. O öğrencim elindeki telefonu gösterip dişlerini de sinirli bir şekilde sıkarak, “Böyle bir telefonum olsa onu yere çarparım!” diyen hâli ve tavrı görmeye değerdi. Tabiiki kırılan telefon da çöpe atılır. Dedim ya bu yeni nesil özgür telefonları kullanmak cesaret ister. İsmi üzere “özgür telefon”. Özgür telefonlar sizin istediklerinizi değil kendi istediklerini yaparlar. Onun için kullanılması cesaret ister, sabır ister.
Her bir telefon işlevini yerine getirmek için ne kadar üzerinde çalışılmış bir mühendislik harikası. Evet aynen öyle!
Akıllı telefon, özgür telefon ve insan.
Ya insana ne demeli? İnsan birçok özelliklerle donatılmış. İnsan nice bildiğimiz ve bilmediğimiz istidat, kabiliyet, duygu ve hislerle donatılmış özellikli bir cihaz. Akıllı olması, şehveti ve öfkesi insanın en önemli özelliklerinden. Sanki kalp merkezli bir telefon. Ama özgür bir telefon. Sankisi fazla gibi. İnsan, gerçekten özgür bir telefon!
Akıllı telefonlar bizim isteklerimize olumlu cevap verdikleri için elimizden, kulağımızdan düşmüyor. Bu cihazlar “özgür” olsa komutlarımıza olumlu cevap vermese aynı ilgiyi devam ettirir miyiz? Bir iki tuşu basmayan bir telefon bile canımızı sıkıyor. “Özgür olsa”, keyfince hareket etse, böyle bir telefona ne kadar tahammül edebiliriz?
Bir görev ile dünyaya gönderilen insan… Rabbimiz tarafından emir dinlemek, buyrukları yerine getirmek için yaratılan insanın eline bir ‘özgürlük’ verilmiş. İnsan bir “özgür telefon”. Henüz teknolojik olarak piyasaya “özgür telefon”lar çıkmadı. İnsan ise kâinattaki en mükemmel ve en son “özgür telefon…” Yaratılış harikası olarak özgür bir telefon olan insan, kendisine verilen semavî mesajları, komutları, ilahî emirleri yerine getirmezse yere çarpılıp kâinatın çöplüğüne fırlatılmayı hak eder mi, hak etmez mi? Ne dersiniz?