“Türkiye’de 4.5 milyon Türk-Kürt evliliği var. Biz içiçe yaşıyoruz” diyen yazar Mehmet Niyazi Özdemir, “Türkiye ismi ilk olarak 873 yılında Macaristan’a verilen addır. Çünkü o devleti sadece Türkler değil Kıpçaklar, Peçenekler, Tuna Kürtleri kurmuştu. Bugün Maceristan’da 32 köy Kürtçe konuşur. İkinci olarak Türkiye, Memlüklülerin Mısır’da kurduğu devletin adıdır. Osmanlı ise kurduğu devlete ne Türkiye ne de Osmanlı demiştir” şeklinde konuştu.
4.5 milyon Türk-Kürt evliliği var
Devletin yanlış politakalarını fark ederek vatandaşıyla yeniden ilişki kurma sürecinin bir parçası da Kürtlerle ilgili olan kısmı. Biz de bu hafta ülkücü camiadan gelen, Marburg Üniversitesi’nde “Türk devletlerinde temel hürriyetler” tezini çalışan Mehmet Niyazi Özdemir’le konuştuk. Özdemir, Türkiye isminin Avrupalılar tarafından kullanıldığını, Türk kavramının aslında etnik bir anlam taşımadığını söylüyor. Cumhuriyet dönemi boyunca uygulanan etnik siyasetin Kürt sorununu ortaya çıkardığını söyleyen Özdemir, barış sürecinde dinin önemine vurgu yapıyor.
Demokratik açılım sürecinin Kürtlerle ilgili kısmındaki gelişmeleri değerlendirebilir misiniz?
Kürtlerin biz Türklerden farklı olarak kullanamadığı anadilde eğitim hakkı var. Bunun dışında bizim kullanıp onların kullanamadığı bir hak olduğunu düşünmüyorum. Anadilde eğitim hakkının uygulanmasında da bir çok sorunlar var. Mesela Ağrılı bir kürtle Vanlı bir kürdün kürtçe anlaşmaları mümkün değil. Kürtlerin yüzde 20’sini oluşturan Zazaların dili ise apayrı. Van, Bitlis, Siirt gibi şehirlerde Araplar da yaşıyor. Bunların anadilleri de farklı. Bir de bu bölgelerde yaşayan Türkmenler var. Bunları birbirinden nasıl ayıracağız? Ağrı’da hangi Kürtçe, Van’da hangi Kürtçe okutulacak? Arapların durumu ne olacak? Türmenleri ne yapacağız? O zaman hepsinin anlaşabileceği bir dile ihtiyaç var.
Kürtçe kabul edildikten sonra bu sorunların çözülebileceğini düşünenler de var.
Ağrı’nın yüzde 17’si Azeri, yüzde 12’si Türkmen geri kalan ise Kürt. Kürtçe’yi anadil olarak burada nasıl uygulayabiliriz. Aslına bakarsanız Kürtlerin haklarının yanında Türklerin hak ihlallerini de konuşmak gerekir. Bizim alfabemiz, hukukumuz, dünya Müslümanlarını bir arada tutan Hilafet ortadan kalktı.
Askeriye’nin müzakere sürecinde geleneksel karşı çıkmasını sergilememesini nasıl yorumluyorsunuz?
Ben askeriyenin genelkurmay başkanının değişmesiyle barışçı olduğunu düşünüyorum. Genelkurmay Eski Başkanı Koşaner, hükümeti zor durumda bırakmak için istifa kozunu oynadı hükümet geri adım atmayınca TSK’da zincir değişti. O zincirin halkaları yeniden eskisi gibi tamamlanırsa kavganın başlayacağına kaniyim. Bunun yanında mesele sadece Kürtlerin meselesi değil. Öyle olsa sorun daha kolay çözülür. Fakat Almanların, Fransanın, İranın Kürtlerden daha fazla Kürtçülük yapması. Türkiye’de bu süreçte bir barış ümidi ortaya çıktığında Avrupalılar başka bir zümre bulup karışıklık çıkarmak için onları destekler. Milli şuur güçleninceye kadar Türkiye’yi karıştırmaya çalışacaklardır. Mesela Almanya’nın farklı bölgelerindeki insanların anlaşmaları için yüksek Almanca’yı bilmeleri gerekir. Almanların inandıkları bir tarih, metafizik şuur var. Biz bunları kaybetmişiz.
Türkiye’de kültürel şuur yeniden tesis edilemez mi?
Eğer dininden korkuyorsan dininle ilgili bilgiye sahip değilsen milli şuuru tesis etmek zor. Türkiye’nin son dönem resmi tarihine inanan kimse yok. Hatta bir öğretmene “Bu yalanları çocuklara nasıl öğretiyorsunuz” diye sordum. Öğretmen de “Çocuklar da inanmıyorlar ki” dedi. Milli şuurun temeli tarih bilincidir. Eğer sen gerçek tarihi bombardımana tabi tutmuşsan milli şuura nasıl sahip olursun. Milli şuur olmayınca da dışardan esen bütün rüzgârlara açık olursun. Bizim durumumuz bu.
Burada başka bir sorun daha ortaya çıkıyor. Türklerin kendi aralarındaki iktidar kavgası...
Zaten sorun orada başlıyor. Son dönem tarihine değerlendirdiğimizde M. Kemal’i Anadolu’ya Vahdettin’in para vererek gönderdiğini söyleyenlerin yanında M. Kemal’in İstanbul yönetimine rağmen kılıcını çekerek gittiğini söyleyenler de var. Hatta bunun daha öncesinde İngilizlerin oynadığı oyunlar var. “İstanbul’dan dışarı kimsenin çıkmasına ingilizler izin vermezken M.Kemal’e nasıl vize verildi?” gibi sorular da gündeme geliyor.
Alternatif tarih yazıcıları M. Kemal’in Sultan Vahdettin’in huzurunda Kur’an üzerine yemin ettiğini de ortaya çıkardılar...
Resmi tarih bunu kabul etmiyor. Biz en basit ve açık şeylerde bile anlaşamıyoruz. Bu durumda milli şuurumuz nasıl açık olacak. Milli şuur gökten zembille inmez. 19. yüzyıla kadar milli şuurumuzun temeli dindi. Eğer dininden koparsan milli tefekkür diye birşey kalmaz.
Milli kavramının içine Araplar, Kürtler, Çerkezler girmez mi? Milli kavramı bizde neden bu kadar ayrıştırıcı bir hale dönüştü?
Biz Türk’ü gerçek manası dışında etnisite anlamında kullandık. Kürtler de senin etnisiten gündeme gelirse benim de etnisitem gündeme gelir diyor. Almanya’dayken bizim kürsüden bir hocanın kız kardeşi Hollanda’da bir Arapla evlenmişti. Arkadaşım bir gün geldi “Kız kardeşim Türk oldu “ dedi. Aslında anlatmak istediği Müslüman olduğuydu. Bugün Arnavutluk’a, Kosova’ya gidin Türklüğün şartını sorun size beştir derler... Şimdi bu üst kavramı belli bir etnisiteye indirip “Türk şöyle yaptı diğerleri hiçbirşey yapmadı” noktasına getirirsen başkaları da başka şeyler söyler.
Geçtiğimiz günlerde televizyonda bir tartışmada “Bu ülkeyi Türkler kurduğu için ismi Türkiye oldu” tezini savunan bir aydın vardı...
Türkiye ismi ilk olarak 873 yılında Maceristan’a verilen addır. Çünkü o devleti sadece Türkler değil Kıpçaklar, Peçenekler, Tuna Kürtleri kurmuştu. Bugün Maceristan’da 32 köy Kürtçe konuşur. İkinci olarak Türkiye, Memlukluların Mısır’da kurduğu devletin adıdır. Yine kuranlar Çerkezler, Kıpçaklar, Peçenekler gibi Turani kavimlerdir. Osmanlı ise kurduğu devlete ne Türkiye ne de Osmanlı demiştir. “Devlet-i Ali” ismini vermişlerdir. İstanbul’un fethinden sonra Avrupalılar “Türkiye” demişlerdir. Türkiye denmesinin sebebi ise Osmanlıyı kuranların Turani kavimlerin olmasıdır. Yani Türk kavramı bir ırkın değil bir kültür birlikteliğinin ismidir.
Yani Türkiye ismini biz koymadık...
Hiçbir zaman biz koymadık. Osmanlı’nın son gününe kadar kullanmadık.
Seksen yıllık yanlış siyasetten sonra Türk kavramını ırk kavramının ötesinde kullanmak mümkün olabilir mi?
Mükrimin Halil Yinanç’a dünyadaki milletlerin Türk’ten geldiğini ispatlama görevi verilmiştir. Kendisi de buna inanmadığı için bir dişçiye gider ve “Bana konuşamaz raporu vermen için kaç dişimi çekmen gerekir” der. Doktor da 16 dişini çeker ve rapor verir. O raporu Dolmabahçe’ye gönderir ve bu görevden azade olur. Akıllı insanlar müşterek noktalara bakar, bizde ise müşterek akıl teşekkül etmemiştir.
Sizce bu sorunun etnik siyasetin dışında başka bir sebebi daha var mı?
Bizler dünya tarihini 2 bin yıldır biliyoruz. 1774 Kartal Meydan Muharebesine kadar dünyadaki süpergüçlerden biri bizdendi. Muharebeyi kaybettikten sonra Kırım’ı Rusya’ya Eflak, Boğdan’ı Avusturya’ya bıraktık. Süpergüç olma hüvviyetini kaybettik. Süpergüç olmayan devletler devlet sayılmazlar. Devletler arası anlaşmaları süpergüçler garanti eder. Türkiye bu çekirdeğini korur, İslam ve Türk dünyasındaki pergellerini kullanabilirse tekrar bir güce kavuşur. Bu da İslam medeniyetinin önünü açar. Avrupalılar bunu söylemiyorlar ama İslam medeniyetinin gelişmesinden endişe ediyorlar. Türkiye’nin bu çekirdiğini korumaması için elinden geleni yapıyorlar.
Bölgede yaşayan Kürtlerin baskın çoğunluğunun ayrılıkçı olmadığını düşünüyor musunuz?
Türkiye’de 4.5 milyon Türk-Kürt evliliği var. Biz içiçe yaşıyoruz.
Birlik için dinin önemli olduğunu söylüyorsunuz ancak şuan Kürtleri temsil ettiğini söyleyen kesimin dine yaklaşımı kemalistler gibi...
İdris-i Bitlisi Hazretlerinin Yavuz Sultan Selim’e verdiği bir rapor var. O raporda Bitlisi Hazretleri “Bizim Kürtleri Allah ve Peygamberden başka bir güç birleştiremez” diyor. Biz Türklerin, Kürtlerin tarihini bilmiyoruz. Bitlisi Hazretlerinin Kürtlerin tarihini yazdığı kitabı Türkçe’ye tercüme etmemişiz. Şerefhan’ın kitaplarını Türkçeye tercüme etmedik. Bu tür kitaplar Türkçeye kazandırılıp yaygınlaşırsa tartışmanın seyrinin değişeceği kanaatindeyim.
Barış süreci içinde askerin itiraz sesinin çıkacağıın düşünüyor musunuz?
Askerin kafası bugünden yarına değişmez. Askerler kolay kolay darbeden vazgeçmezler. Şartlar Ak Parti’nin lehine gelişti. CHP’nin, MHP’nin bu milleti omuzlayacak mantalitesi olmadığını biliyor. Okur yazarlık oranının yüzde 12 olduğu 1946 yılından bu yana milletin yanlış oy attığını söyleyemeyiz. Ben milletin ferasetine güveniyorum. İnşallah Başbakan Tayyip Erdoğan bu feraseti değerlendirir.
H.Hüseyin Kemal
hhkemal@gmail.com