Saadet Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Necdet Gökçınar, vatandaşların ayrıştırılmadan ve ötekileştirmeden bıktığını belirterek, göreve geldiği zaman kucaklayıcı ve birleştirici olacağını söyledi.
RÖPORTAJ: ÜLKER YILMAZ CABA - İSTANBUL
[email protected]
FOTOĞRAF: Yeni Asya
***
Saadet Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Necdet Gökçınar’la İstanbul’a dair projelerini ve seçim atmosferini konuştuk. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Elektronik Fakültesi’nden mezun olan Gökçınar, bir mühendis olarak vaat ettiği projelerin teknik bilgisine de oldukça hakim. Trafik ve çarpık kentleşme sorununa kalıcı çözümler bulacağını söyleyen Gökçınar, toplumdaki birinci sorunun gerilim siyaseti olduğunu vurguladı.
1- İstanbul’da oldukça çekişmeli bir seçim yarışı var. Parti değiştiren adaylar, ittifak tartışmaları yaşanıyor ve bu durum seçmenin kafasını karıştırıyor. Siz İstanbul’daki seçim atmosferini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Adaylığımız ilan edildiği süreden itibaren İstanbul’un her bölgesinde çalışmalarımız oldu. İnsanlarla temaslarımızda seçmenin, gündelik ‘aday transferleri, partilerin tabanları şuraya gitti buraya gitti’ gibi seçim matematiği denilen durumları daha alt başlıklar olarak gördüğü gözlemledik. Seçmenin ana başlığı şaşırtıcı olarak çok başka bir şey… İnsanlar biz artık bu gerilimden usandık diyor. ‘Sen şucusun, ben bucuyum’ gibi söylemlerden vatandaş bıktığını söylüyor. Hâlbuki ben ‘domates sırasından çok sıkıldık’ demelerini bekliyordum. Ama onların hepsi toplumda birer alt başlık haline gelmiş. Birinci problem ayrıştırma… Kim ayrıştırıyor bu insanları? Sosyolojik olarak gerçek şu ki; yöneticiler kucaklayıcı değil de ayrıştırıcı olursa, yönetilenler de kendilerini konumlandırırlar. ‘Ben oraya destek veriyorum, böyle denildiğine göre ben şurada durmalıyım’ diye. Onun için yöneticilerin sorumluluğu çok yüksek. Birleştirici olmalıyız.
Herkesi kucaklamalıyız
Erbakan Hocamız en büyük örneğimiz bu anlamda. Ne diyordu; önce İstanbul’umuzu, sonra ülkemizi, sonra bütün insanlığın saadetini sağlamalıyız. Yani dışarıda dini, şekli, yaşam tarzı bizden tamamen farklı birisini de olsa kucaklamalıyız. Çünkü önemli olan insandır. Bu bir inanç işidir; Cenabı Hak, sizi ben eşref-i mahlûk olarak yarattım diyor. Dolayısıyla Allah’ın bu uygulamasına paralel hareket etmek en büyük mazhariyettir, biz bunu elde etmeye çalışıyoruz. Halka halka İstanbul’umuz, memleketimiz, İslam ülkeleri ve nihayet bütün dünyayı kucaklamalıyız. Biz olaya böyle yaklaşıyoruz.
İnsanlar gerçeğin farkına vardı
Vatandaşlarda gördüğüm birinci şey sevgi ve bir arada yaşamaya dair mesajları benimsemeleri. İkincisi ise, kendilerini karpuz dilimler gibi dilen, iktidar, siyasi görüş her kimse onlara karşı bir tepki oluşmuş. Adı söylenmese bile bu durum var. 24 Haziran seçimleriyle bu günü mukayese ettiğimiz zaman, o zamanki tepki sahaya, galiz ifadeler, hakaretler, ‘siz bölücüsünüz, siz şucusunuz’ şeklinde yansıyordu. Şimdi ise bu tarz bir tavır neredeyse hiç görmüyoruz. İnsanlarımız 24 Haziran’dan bugüne gerçeği görmüş ve nereden rahatsız olduğunu teşhis etmiş. Benim başım ağrıyor diyor… Efendim, köprünün olmaması, metrobüse sıkışarak gitmek onlar da kötü ama beni asıl rahatsız eden ayrıştırıcı davranışlar diyor. Burada bizim kucaklayıcı davranmamızın da ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor. Biz yönetime geldiğimiz zaman estireceğimiz kardeşlik havasıyla insanlar koltuklarına yaslanıp ‘oh’ diyecekler, rahatlayacaklar. Sonra faturalarına bakacaklar, sonra metrobüse bakacaklar… Onların hepsinin çözümü kolay, mühim olan insanın psikolojik rahatlığı ve özgürlüğü.
2- İktidar ve MHP’nin diğer partiler ve adayları hakkında çeşitli yakıştırmalar yapıyor. ‘Zillet- illet’, ‘terör örgütü üyesi’ gibi nitelemeler yapılıyor. Vatandaşlar bu söylemlerden etkileniyor mu? Sizlere yönelik tepkiler oluyor mu?
O söylemler artık tutmuyor
24 Haziran’dan sonra sahada gözlemlediğimiz çok farklı bir hava var. Senelerdir siyasetin içerisindeyim, Milli Nizam’dan beri de biz hep aynı söylemlerle sahadayız ama ben hiçbir dönemde seviyenin bu kadar düştüğünü görmedim. Bizim halkımız buna layık değil inşallah toparlanacağız. ‘Zillet’ falan, öfkeli suratlar… Nedir bu savaşa mı gidiyoruz? İnsanları kucaklayın. Bu ifadeleri kullanmaktan da hicap ediyorum, bu söylemler daha nereye kadar gidecek bilemiyorum Allah onlara da feraset versin diyorum… Başta olduğunuz için şunu yapmalısınız diyoruz; bu da terörist diyor… Niye böyle yaptınız diyoruz; Siz Kandil’le berabersiniz diyorlar… Diyor da ne oluyor, toplumu geriyorlar. Ama o iş bitti. Bu söylemler artık tutmuyor, sahalarda gördüğüm en önemli şey bu.
İnsan kaybederken de centilmen olmalı
Zaten tutmadığı için, ayaklarının altından toprağın kaydığını hissettikleri için artık her yola başvuruyorlar. Hâlbuki insan kaybederken de centilmen olmalı. Kazanırken de insanları böyle kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı ifadeler kullanmamalı. Nitekim bu söylemler kaybettiklerinin farkına varmalarının dışa vurumu. Anketlerden her zaman ümit bekleyen bir iktidar, şimdi diyor ki ‘ben anketlere güvenmiyorum, artık bu anketlerin bir anlamı yok’ diyor. Bu da bize bu gidişin ayak seslerini söylüyor. Ama mukadderatı durduramazsınız, gideceksiniz. Çünkü siz insanlara huzur veremediniz, kötü yönettiniz. İstanbul için yapılmış bir anket çalışmasında ‘Problemlerinizin ana kaynağı nedir?’ diye bir soru sorulmuş vatandaşlara. Cevap olarak vatandaşların yüzde 78’i kötü yönetim diyor. Yani vatandaşlar kötü yönetildiğinin farkına varmış. Vatandaş size gidiyorsunuz diyor. İstersen bağıra bağıra git, istersen ‘zillet, illet’ ne dersen öyle diyerek git, gidiyorsun. Ama giderken de centilmenliği tavsiye ediyorum elden bırakma… Siz adaletle hükmetmezseniz sonuç sosyolojik olarak buraya gelir. 16 sene olur, 15 sene olur ama bir şekilde sonunuz gelir.
3- Cumhur İttifakı’nın ortaya attığı ve söylemlerinde sıkça kullandığı ‘beka sorunu’ndan siz ne anlıyorsunuz? Bahsettikleri ‘beka sorunu’ sizce nedir?
Beka sorunundan ne anlıyorum biliyor musunuz? Beka sorunu diyor ki; bunlar gidici. Neden mühimmat bitmiş, her şey bitmiş atacak bir şey kalmamış, etraftaki taşı toprağı atıyorlar. Bekayı böyle değerlendiriyorum ve üzerinde konuşmaya bile değer bulmuyorum. İş bekaya kadar gelmişse, gidiyorsunuz demekten başka bir şey söyleyemiyorum, gidiyorsunuz…
4- Ekonomik durum toplumun her kesiminde hissedilir sıkıntılar doğuruyor. İşsizlik ve yaşanan pahalılık her geçen gün artıyor. Bu durumun seçmenin tavrını etkileyeceğini düşünüyor musunuz?
Adaleti elden bırakırsanız düşersiniz
Eskiden bu kötü yönetime sebep olanların adı; kullanılan bir tabir olduğu için söylüyorum, soldu veya demokrat sol deniyordu. Şimdi ‘o sıralarda beklettiniz insanları’ diyerek oy devşirip iktidara gelenler, bu sıraları oluşturuyorlar. Eskiden beri Milli Görüş çizgisinin elinde tuttuğu ölçü, metre kullanılmadığı için gelinen nokta yine domates kuyruğu. Çünkü elinizdeki metre yanlış. Bunu solcuya da verseniz yanlış ölçer, sağcıya da versen yanlış ölçer. Ölçü sağlam olacak, biz buna güveniyoruz. Ölçü doğru oldu mu sizin o işteki mühendisliğiniz, liyakatiniz de doğru olur. Biz bunları Milli Nizam’dan beri söylüyoruz. Bu bahsettiğimiz ölçü evrensel değerlerdir aslında. Her zaman doğru olan şeylerdir. Mesela adalet. Bu tanzim sıraları ölçünün yanlış olduğunu söylüyor. Biz insanlara söylüyoruz bakın bunlar iyi yönetemedi. Burada Saadet Partisi var ona ver yoksa o sıralardan kurtulamazsınız diyoruz… Herkes bizim kardeşimiz, onlar kötü insanlar değil ama metreleri yanlış diyoruz. ‘Adalet Allah’ın koyduğu ölçüdür. Kim buna yapışırsa yükselir, bırakınca düşer. İşte şimdi görünen manzara utanç verici ama şöyle de düşünüyorum uyanmaya vesile olacaksa da katlanacağız. İnsanlar inşallah uyanırlar. Uyarıcı olmak lazım, anlatmak lazım.
5- Trafik ve kentsel dönüşüm mağduriyetleri İstanbul’un kanayan yarası haline gelmiş durumda. Saadet Parti’si olarak bu problemlerin çözümüne yönelik projeleriniz var mı?
Trafik sorunuyla ilgili projelerimiz anlatmaya başladıktan sonra ‘trafik sorununu ben bile çözemem’ diyen arkadaşlar, geçen gece televizyonda trafik çözümleri anlatıyor. Onların söylemleri bir tarafa, İstanbul’da büyük bir problem olarak karşımıza çıkan trafiğin çoğunu biz kendimiz oluşturuyoruz. İddia ediyorum; trafik planlaması yapılmadığı için, yollar yapılırken mühendislik kullanılmadığı için bu trafiği biz oluşturuyoruz. Biz bunları basit düzenlemelerle, büyük ölçüde ana noktalarda düzenleme yaparak rahatlatacağız. Bir örnek vereyim size; İkinci Köprü’nün girişinde gişeler var, burada dört şeritli yol geliyor, gişelerde 19 şeride ayrılıyor, ilkokul çocuğu mantığı; biz burada daha çok gişe yaparsak daha rahat olur, ah be çocuk, bu 19 şerit sonra yine gelecek o dört şeritli yolda birleşecek. Bu elinizle trafiği öldürmeniz demek. İnsanlar da alışmış, böyle yapıldığına göre büyüklerimiz bir bildiği vardır diye bakıyorlar duruma…
Trafikteki düğümleri tespit edip çözeceğiz
O zaman Büyük Şehir Belediyesi’ne gittim yapmayın dedim, bakın bu dört şerite dört gişe yapın çok yoğun olduğunda trafik yavaşlar ama durmaz dedim. Trafik mühendisi diye bir şey var, biz iş başına geldiğimiz zaman işin ehline vereceğiz bu işleri. Trafikteki düğümleri tespit edip çözeceğiz, bakın burada inşaat, yıkıp, kazmak yok… Olabilecek en kolay şekilde bu noktalara çözüm bulacağız. Anjiyo operasyonları gibi düşünün, problemleri tespit edip, duruma göre, stent takıcağız veya ameliyat yapıcağız. Hemen kazmaya küreğe sarılıp insanları, yağmur çamurda mağdur etmeyeceğiz. Gerçek çözümlere odaklanacağız.
‘İmza atarken bana mı sordunuz?’ demeyeceğiz
İstanbul çok güzel bir şehir fakat baştan sona katledilmiş bir şehir. Geldiğimiz durumda bu kentsel dönüşüm sorununu en acil bölgelerden başlayarak buralara indirgeyerek çözmek durumundayız. Fikirtepe’deki durumun karakteri birkaç yerde de benzer durum var, başlanmış inşaat sektöründeki bu gerileme dolayısıyla tamamlanama ve mağduriyet var. Fikirtepe’de mağdur olan bir vatandaş, bu iş için bakanlığa gittiğini ve bakanlıktan kendisine ‘imza atarken bana mı sordunuz?’ cevabını aldığını söyledi. İnsanlar buralarda mağdur edilmiş, bu durum çok acil bir durum. Biz burada sebebi ne olursa olsun böyle aciliyet olan bölgelerden başlayacağız. Vatandaşa ‘bana mı sordun’ diyemeyiz. Ben bu şehrin yöneticisiysem, belediyenin imkânlarını devreye sokup bu inşaatı gerekli düzenleme ve revizyonlardan sonra yapacağım. O müteahhit senden kar alarak yapacaktı bu binayı, ben kar almayacağım, kamuyum ben çünkü senin mağduriyetini böyle gidereceğim. İmkân var mı, evet var belediyenin 42. 3 milyar lira bütçesi var, bu bütçeye rağmen 16, 683 milyar borcu var. Geldiğimiz nokta bu, sen bunu muhafazakâr olarak yapsan ne olur, solcu olarak yapsan ne olur? Bu isimlerin hiçbir anlamı yok…
Nefes alma mekânları oluşturulacak
Diğer bir durum ise binalarla ilgili. Bağcılar’da, Bahçelievler’de her yerde Allah muhafaza bir deprem olmasın diye dua ediyoruz. O çocuklar o binalarda nasıl yetişecek. Bölgesel olarak en acil yerlerden itibaren, vatandaşımızın mağduriyetini önleyecek projelerle biz bu binaların yıkılıp yeniden yapılmasını sağlayacağız. Bizde kentsel dönüşüm deyince hep bina geliyor akıllara. Yollar ne olacak, evine geliyorsun arabanı koyacak yer yok. İnsanları kafese koymuşlar, başkan adayı olarak değil bir insan olarak hakikaten üzülüyorum, bizler insanız bir de buralarda çocuklar yetişecek düşünün. Bir gram ot yok ki çocuk üstüne basabilsin. Ne yaptınız bu şehre? Katletmişsiniz. Biz çalışmaya başlarken önce alt yapıyı düzenleyeceğiz. Caddenin genişliği, park yeri. Park yeri olarak belediyede para çok, uygun yerlerde binaları istimlak edeceğiz. Para var, kimsenin hakkını yemeyeceğiz. Aldığımız binanın altını geniş bir otopark yapacağız, onun üstüne bina yapmayacağız, yeşil alan yapacağız. Oralar nefes alma yeri olacak, çünkü nefes almaya yer yok.
Rant hırsı şehri katletti
Biz yolları da kentsel dönüşüm içerisinde düşünüyoruz. Daha fazla bina, daha fazla rant şeklindeki kör hırs bu şehre bunları yapmış. Binaları dikmişler ama bu insanlar buraya uçarak mı gelecek? Geldiği zaman arabasını nereye koyacak? Bunlarla ilgili çözümlerimizde bunları göz önünde bulunduracağız. Adalete riayet ederek, ben yaptım oldu demeden hakkını vererek yapacağız. Yolu yaptınız bakıyorsunuz ertesi gün elektrik idaresinden gelmişler yolu kazıyorlar, sonra doğalgazcı geliyor, sonra fiberci geliyor… Ya burası tarla mı kardeşim? Gidin tarlayı sürün. Oysa bu işin bir mühendisliği var; bu yolun ortasına yapmadan önce bir insanın rahatlıkla yürüyebileceği yükseklikte bir kanal kazılır. En altı kanalizasyon olur, bize okulda bunu öğrettiler, dışarı çıktık hiç kimse bunu yapmıyor.
6- Neden yapılmıyor?
Düşünce şu; bu altta kalan bir şey kimsenin gözüne görünmüyor. Ben şuraya çiçek böcek işi yapayım da seçim de geliyor, bir dönem daha kazanayım. O kazıyor bir maliyet, öbürü gelip kazıyor başka bir maliyet, belediye gelip kapatıyor üstünü bu da başka bir maliyet. Siz orada düşmüşsünüz, arabanız zarar görmüş, lastiğiniz yarılmış kimsenin umurunda değil. Okulda öğrendiğimizi söyleyeyim bunların çözümü var. Ortaya kanal açıyorsunuz en alta kanalizasyon koyuluyor, yanlara beton duvarlar yapılıyor, bunun üstüne de donatılı beton döküyorsunuz, üstede yumuşatması için, asfalt taşıyıcı bir şey değildir, yumuşatmadır o, onunla da örttünüz mü bu yol tamam. Elektrikçi geldi, ona diyeceğiz ki şu rögar kapağından gir içeri, o yanlardaki duvarlarda askı demirleri var ya çek kablonu kardeşim, biz burayı daha önce yaptık maliyeti var, bize de metre başına şu kadar öde, kazmaktan daha ucuz bir miktar olacak, diğerleri geldi yine aynı yöntem uygulanacak ve bu şekilde yollar bozulmayacak.
Halkın sessizliği önemli refleksler barındırıyor
Biz böyle örnekler yapacağız. İnsanlar ezile ezile bunun başka bir alternatifinin olmadığını düşünmeye başlamışlar. Ben bunu yaptığım zaman seçmen beni tanıyacak ve bırakmayacak artık. İnsanlar hangi partiden olursa olsun yapılan güzel hizmetleri takdir eder. Ayrıştırarak, bölerek 16 sene idare edersiniz ama artık işleri bitti… Ben çok ümitvarım, bu sefer çok önemli gelişmeler olabilir. Halkın sessizliğine bakmayın, zaten bir seçim atmosferi de görülmüyor. O sessizlik çok önemli refleksleri ihtiva ediyor, 31 Mart’ta da bunu göreceğiz.
7- Metrobüsün raylı sistem olarak yapılması gerektiğini söylüyorsunuz. Metrobüs güzergâhı raylı sisteme uygun mu? Göreve gelirseniz bu sistemi kuracak mısınız?
Alınan 50 otobüs şimdi nerede?
Bu projenin zaten raylı sistem olması lazımdı. Bu proje raylı sistemdi ama araya başka şeyler girdi… Otobüs alımlarından tutun da başka şeylere kadar onları şimdi konuşmak istemiyorum… Fakat okuyucularınızla hep beraber şu soruya cevap arayalım; Metrobüs hattı ilk açıldığı zaman alınan otobüsler vardı, o otobüsler metrobüs otobüsü olarak alınıyordu ve bunlardan 50 tane alınmıştı. Süratle devreden kaldırıldılar. Çünkü bunların mekanik aksanında bir uyumsuzluk olduğu için çalışamaz hale geldiler ve götürüp bunları bir garaja koydular. Çoğunluğu kullanılmıyor ve bir garajda duruyor. Otobüsün tanesi 1 milyon 300 bin Euro. Bir otobüs 1 milyon 300 bin Euro… Bunun içindeki demirleri altınla kaplasanız, camlarını kristal yapsanız 1 milyon 300 bin Euro’ya otobüs mü olur? 50 tanesi ne kadar yapar? 65 milyon Euro yapıyor. Bu para şuanda çalışmıyor. Neden raylıdan vazgeçildiğini anladınız mı?
Metrobüsler günlük 110 bin litre yakıt kullanıyor
Özgürlük ortamı sağlayacağız
Bu projenin neden raylı olması lazım? Ben bu güzergâhta fosil yakıtlı araçların nende dezavantajına katlanayım? Metrobüs yolu sabit, şoförün yol değiştireyim şuradan gideyim deme lüksü yok. Bir de manevra alanı yapmışsın dönüyor, lastik harcıyor. Size göze görünmediği için yok sayılan bir rakam vereyim; metrobüsten günlük 110 bin litre yakıt yanıyor. 110 bin litre yakıt 165 bin metreküp karbondioksit emisyonu yapıyor. Üzerimize her gün 165 bin metreküp karbondioksit püskürtülüyor. İstanbul gibi kalabalık bir şehir de bu nedir? Sonra hastalıklar artıyor. Karbondioksit havada lazım mı? Evet lazım ekolojik denge için gerekli olan karbondioksiti bitkiler alır ve fotosentez yaparlar. Eee bitkileri de kesmişsiniz, gazın hepsi tepemize iniyor. Niye zulmediyorsunuz bu insanlara? Teknik çözümler var. Bu güzergâhın altyapısı fena değil, sıkıntılı yerleri tahkim ederek buraya ray döşeyeceğiz. Mevcut iktidarda mühendislikmiş, bilimmiş ne kıymeti var mantığı hâkim. Siz yukarıdakine ne kadar yandaşlık yapıyorsanız o kadar mesafe alıyorsunuz. Biz bu ortamı yıkacağız. Bir özgürlük ortamı sağlayıp sağcı, solcu ayırt etmeden bu insanlarımızın becerilerini, kaynaklarını, bilgi ve birikimlerini kullanacağız.
ÜLKER YILMAZ CABA - İSTANBUL
[email protected]