iradenin tasviratı ve tanzimatı görünüyor. Yani, bir kuv-
vet ve kudret icat eder; bir emir ve irade suret giydirir.
İşte, bütün mevcudat, böyle evveline dikkat ettikçe, bir
ilmin tarifenamesi; ve ahirine dikkat ettikçe, bir sâniin
plânı ve beyannamesi; ve zahirine baktıkça, bir Fail-i
Muhtar’ın ve Mürîd’in gayet sanatlı ve tenasüplü bir hul-
le-i sanatı; ve bâtınına baktıkça, bir kadîr’in gayet mun-
tazam bir makinesini müşahede ediyoruz.
İşte şu hâl ve keyfiyet, bizzarure ve bilbedahe ilân eder
ki, hiçbir şey, hiçbir zaman, hiçbir mekân, bir tek sâni-i
zülcelâl’in kabza-i tasarrufundan hariç olamaz. Her bir
şey ve bütün eşya, bütün şuunatıyla bir kadîr-i Mürîd’in
kabza-i tasarrufunda tedbir edilir ve bir rahman-ı ra-
hîm’in tanzimiyle ve lütfuyla güzelleştiriliyor ve bir Han-
nan-ı Mennan’ın tezyiniyle süslendiriliyor.
evet, başında şuur ve yüzünde gözü bulunan, şu kâinat
ve şu mevcudattaki nizam ve mizan ve tanzim ve tevzin,
bir tek, yekta, Vahid, ehad, kadîr, Mürîd, Alîm, Hakîm
bir zatı, vahdaniyet mertebesinde gösterir. evet, her şey-
de bir birlik var. Birlik ise biri gösterir. Meselâ, dünyanın
lâmbası olan güneş birdir; öyle ise dünyanın maliki dahi
birdir. Meselâ, zemin yüzündeki zîhayatların hizmetçileri
olan hava, ateş, su birdir; öyle ise onları istihdam eden
ve bizlere musahhar eden dahi birdir.
Mektubat | 389 |
Y
irminci
m
ekTup
malik:
sahip.
mekân:
yer.
mertebe:
derece.
mevcudat:
var olan her şey, var-
lıklar.
mizan:
ölçü.
muntazam:
düzgün, düzenli, ter-
tipli.
musahhar eden:
emri altına alan,
boyun eğdiren.
Mürîd:
irade eden, isteyen; her
şeyi istediği gibi yapan Allah.
müşahede etme:
bir şeyi gözle
görme, gözlem.
nizam:
düzen.
Rahman-ı Rahîm:
Rahman ve Ra-
hîm olan Allah; dünya ve ahirette
yarattıklarına sonsuz rahmet, şef-
kat ve merhametiyle muamele
eden Allah.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük,
haşmet, izzet sahibi olan ve her
şeyi sanatla yaratan Allah.
suret:
şekil, resim, biçim, görün-
tü.
şuunat:
hâller, işler.
şuur:
kavrama gücü, anlayış, id-
rak.
tanzim:
düzenleme, sıraya koy-
ma.
tanzimat:
tanzimler, düzenleme-
ler.
tarifename:
bir şey hakkındaki
ayrıntılı açıklama, tarif.
tasvirat:
tasvirler, anlatımlar.
tedbir edilme:
idare edilme, çe-
kip çevrilme.
tenasüplü:
uyumlu, uygun.
tevzin:
ölçülü yapma.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve var-
lığı.
Vahid:
bir, tek, dengi ve ortağı ol-
mayan, eşi, benzeri olmayan Al-
lah
yekta:
tek, eşsiz.
zahir:
görünen, dış yüz.
Zat:
asıl varlık; sonsuz büyüklük
ve yücelik sahibi Allah.
zemin:
yer.
zîhayat:
hayat sahibi.
ahir:
son.
alîm:
her şeyi hakkıyla bilen
Allah.
bâtın:
iç yüz, iç.
beyanname:
yazılı açıklama,
bildiri.
bilbedahe:
apaçık bir şekilde,
açıklıkla.
bizzarure:
zorunlu olarak.
ehad:
bir olan; her bir şeyde
birliği tecelli eden, görünen
Allah.
evvel:
önce.
Fail-i Muhtar:
kendi istek ve
iradesiyle iş gören, kendi ar-
zusuyla faaliyette bulunan Al-
lah.
gayet:
son derece.
Hakîm:
her şeyi bir maksatla
uygun ve hikmetle yaratan,
hikmet sahibi Allah.
hâl:
durum.
Hannan-ı Mennan:
merhamet
ve ihsanı bol olan, Allah.
hulle-i sanat:
sanat elbisesi.
icat:
vücuda getirme, yarat-
ma.
irade:
dileme, isteme.
istihdam eden:
bir hizmette
kullanan, çalıştıran.
kabza-i idare:
eli, tasarrufu
altında olma.
kabza-i tasarruf:
idare eli, ta-
sarrufu altında olma.
kadîr:
kudret sahibi olan ve
her şeye gücü yeten Allah.
kadîr-i Mürîd:
irade ettiği her
şeyi yapmaya gücü yeten, Al-
lah.
kâinat:
yaratılmış şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlık-
lar.
keyfiyet:
durum, vaziyet.
kudret:
güç, kuvvet.
lütuf:
iyilik, ihsan, ikram.