YeDİNCİ merteBe
Celâli yüce olan Allah, ilmi ve kudretiyle her şeyden ni-
hayet derecede büyüktür. zira o öyle bir
Hallâk, Fettah,
(HaşİYe)
Fa’al, Allâm, Vehhâb
ve
Feyyaz’
dır ve öyle bir
Şems-i Ezelî’
dir ki, şu kâinat, bütün enva ve mevcudatıy-
la beraber, onun envarının gölgeleri, onun ef’alinin eser-
leri, onun esmasının çeşit çeşit tecelliyatının renk renk
nakışları, onun kaza ve kader kaleminin hatları, onun sı-
fâtının ve cemal ve celâl ve kemalinin tecelliyatının âyi-
neleridir.
• Bütün kütüp ve suhufuyla ve tekvinî ve kur’ânî ayet-
leriyle
Şahid-i Ezelî’
nin icmaı,
• zatında ve zerratındaki iftikar ve ihtiyacatıyla beraber
üzerinde tezahür eden gınâ-i mutlak ve servet-i mutlaka
ile, arz ve âlemin icmaı,
• zevi’l-ervahtan ervah-ı neyyire ve kulûb-i münevvere
ve ukul-i nuraniye sahibi olan bütün ehl-i şuhut enbiya ve
evliya ve asfiyanın, bütün tahkikat ve keşfiyat ve füyuzat
ve münacatlarının icmaı ile,
Lem’aLar | 775 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
kalbler.
Kur’ânî:
Kur’ân’a uygun, Kur’ân’a
ait.
kütüp:
kitaplar.
mertebe:
derece, basamak.
mevcudat:
var olan her şey.
münacat:
Allah’a dua etme, yal-
varma.
müsemma-i Zülcelâl:
büyüklük
sahibi olan ve en güzel isimlerle
isimlendirilen güzel isimlerin sa-
hibi olan.
nakış:
resim, süs.
nihayet derece:
son derece.
servet-i mutlaka:
mutlak zengin-
lik.
sıfât:
hâl, keyfiyet, nitelik.
suhuf:
sahifeler, yapraklar.
Şahid-i ezelî:
ezelden ebede her
şeyi gören ve her şeye şahit olan
Cenab-ı Hak.
Şems-i ezelî:
varlığının başlangıcı
olmayan ve her şeyi nurlandıran
Cenab-ı Hak.
tahkikat:
araştırmalar, soruştur-
malar.
tecelliyat:
tecelliler, görünümler.
tekvin:
var etme, meydana ge-
tirme.
tezahür:
meydana çıkma, be-
lirme, görünme.
ukul-i nuraniye:
nurlu akıllar.
Vehhâb:
karşılıksız olarak mül-
künü başkasına çok çok bağışla-
yan ve hediye eden Allah.
zat:
kendi,.
zerrat:
zerreler, moleküller, atom-
lar.
zevi’l-ervah:
ruh sahipleri.
HaşİYe:
Bu esma-i mübareke dürbünleriyle, mevcudattaki cilveleri altın-
da, ef’al-i İlâhiye ve âsârına bakmakla, Müsemma-i zülcelâl’e intikal
edilir.
şeye lâyık bir şekil açan, gö-
rünüş kazandıran” manasında
İlâhî isim.
Feyyaz:
feyiz, bereket, bolluk
veren; Allah.
füyuzat:
manevî bolluk ve be-
reketler, inayetler.
gınâ-i mutlak:
mutlak ve son-
suz zenginlik, varlık.
Hallâk:
sürekli olarak yaratan,
her şeyi halk eden, Allah.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı yazı.
hat:
yazı, çizgi.
icma:
dağınık şeyleri bir araya
getirme, toplama; İslâm âlim-
lerinin bir meselede birleşme-
leri.
icma:
toplama.
iftikar:
fakirliğini gösterme.
ihtiyacat:
ihtiyaçlar, lüzumlu
olan şeyler.
ilim:
bilgi, bilim.
intikal etmek:
anlamak, kav-
ramak.
kader:
Cenab-ı Hakkın ezelî
ilmi ile, kâinatta olmuş ve ola-
cak bütün şeylerin varlık ve
yokluğunu, geçmiş ve gelece-
ğini bilmesi, takdir ve tayin et-
mesi.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, evren.
kaza:
olacağı Cenab-ı Hak ta-
rafından bilinen ve takdir olu-
nan şeylerin zamanı gelince
yaratılması.
kemal:
olgunluk, erginlik, mü-
kemmellik.
keşfiyat:
keşifler, bulup mey-
dana çıkarılan şeyler; evliya-
nın, Allah’ın ilham etmesiyle
gösterdikleri gaypla ilgili ma-
nevî sırlar.
kudret:
güç, kuvvet.
kulûb-i münevvere:
nurlu