Lem'alar - page 1149

Lem’aLar | 1149 |
ş
aHıSB
ilgileri
SüLeYmaN rüŞtü (SüLeYmaN rüŞtü ÇaKıN 1899-1974):
Said Nursî Hazretlerinin sadık
hizmetkârlarındandı. Üstadı tanıdıktan ve Risale-i Nur hizmetine çalışması sebebiyle 1935 tarihinde
Eskişehir, 1943'te Denizli, 1958'de Ankara'da tutuklanıp hapsedildi. Hayatı boyunca Risale-i Nur'ların
yazılmasında, yayılmasında büyük gayretleri oldu. Risalelerin lâhika mektupları içinde mektupları
bulunmaktadır.
- Ş -
ŞaH-ı GeYLÂNÎ:
Bakınız Abdülkadir Geylânî.
ŞaH-ı NaKŞİBeND:
Asıl adı Bahaeddin Muhammed B. Muhammed'ül Buharî'dir. Şah-ı Nakşibend
olarak meşhur olan Bahaeddin'e bu ünvanın ne zaman verildiği bilinmemekle beraber, devamlı olarak
yapılan gizli zikrin kalblerde vücuda getirdiği "nakş"a izafeten verildiği genel kabul görmüştür.
Muharrem 718'de (1318) Buhara yakınlarındaki Kasrıarifan (Kasrıhindüvan) köyünde doğdu. Üç günlük
bebek iken dedesinin mürşidi Baba Muhammed Semmasi tarafından manevî evlât olarak kabul edildi.
Daha sonra Semmasi, onu müridi Emir Külal'a teslim ederek tasavvuf terbiyesiyle yetiştirilmesini istedi.
Evvelâ tasavvufu öğrenip bilahare ilmî eğitimini tamamlamış olduğundan, "Üveysî" lakabıyla anılmaya
başlanır. Bahaeddin eğitimini tamamladıktan sonra köyüne döndü. Burada talebe yetiştirmeye başladı.
İki kez hacca gitti. 3 Rebiülevvel 791'de (2 Mart 1389) 73 yaşında iken, doğduğu köyde Hakkın rahmetine
kavuştu. Şah-ı Nakşibend ile büyük kuvvet bulan tarikatı, Orta Asya, Horasan ve çevresinin
Sünnileşmesinde çok etkili olmuştur. Kerametlerin açıklanmasına karşı olup, özellikle bu konuda
talebelerini ikaz etmiştir. Bu sebepledir ki, Nakşî tarikatında "kerameti gizlemek, göstermekten daha
büyük keramettir" düsturu esas alınmıştır. Kendisinde kerametin görülmemesinin sebebini soran
birine, Şah-ı Nakşibend, "Sırtımızda bunca günah kamburu varken, halâ ayakta kalmamızdan daha
büyük keramet olur mu?" şeklinde karşılık vermiştir. Tarikatın önemli bir özelliğini teşkil eden gizli
zikir ile kalbin fethi, benlik ve enaniyet mikrobunun öldürülmesi, kötülüğü emreden nefsin öldürülmesi
amaçlanmıştır. (Mesnevî-i Nuriye, s. 89.)
ŞamLı HaFıZ teVFİK (teVFİK, ŞamLı teVFİK):
Asıl ismi Tevfik Göksü olan Şamlı Hafız Tevfik 1887
yılında Barla'da doğdu. 1965 yılında Barla'da vefat etti. Kabri de Barla'dadır. Subay olan babası Veli Bey
ile beraber yirmi yıl Şam'da kalmasından dolayı "Şamlı" lakabıyla anılmıştır. Üstadın, Şam'da Emeviye
Camiinde verdiği vaazı babasıyla birlikte dinlemiştir. Babası ona Üstadı göstererek, "Bu zat meşhur bir
zattır. Ona iyi bak, ileride bu zata hizmet edeceksin" demiştir. Babasını bu sözü seneler sonra
gerçekleşir. Üstat Barla'ya sürgün edildiği yıllarda ona talebe, Nurlara kâtip olur.
ŞeFİK SarıO/LU:
Eskişehir maznununlarından olan Milâslı Şefik Sarıoğlu 1905 yılında doğdu. Milâs'ta
Şefik Bey olarak bilinirdi. 49 yaşındayken, 1954'te Yatağan'ın Bözük Ilıcasında vefat etti. Kabri Milâs'ta
bulunmaktadır. Bediüzzaman Hazretleri, Yirmi Sekizinci Lem'ada bir yazısı bulunan Milâslı Şefik
Sarıoğlu'nu Eskişehir Mahkemesinde şöyle müdafaa etmişti: "Isparta Hapishanesinde iken, bir
münasebetle bir selâm almıştım. Ben de selâm gönderdim. Sonra o zat memleketinin hapishanesinde
nakledilmiş, benim has kardaşlarımdan Halil İbrahim'e hemşerilik münasebetiyle gıyabî sırf bir uhrevî
dostluk tesis etmiştir. Bu zat hapishanede bulunduğu cihetle, mahpusların lüzumsuz, faydasız zamanlar
veya gazeteler veya oyunlarla meşgul olmalarına mukabil, Şefik, faydalı ve menfaatli ve zararsız
okunacak ve mahpusları da namaz ve hüsn-i ahlâka sevk edecek risaleleri diyaneti, hüsn-i ahlâkı
noktasında alırmış, okurmuş. Belki o zararsız, faydalı risaleler içinde benim de bir risalem eline geçmiş
olabilir..."
1...,1139,1140,1141,1142,1143,1144,1145,1146,1147,1148 1150,1151,1152,1153,1154,1155,1156,1157,1158,1159,...1406
Powered by FlippingBook