ederler. Çünkü, bu zatın bütün hayatında, bütün davaları,
vahdaniyetten sonra haşirde temerküz ediyor. Hem,
umum peygamberleri tasdik eden ve ettiren bütün
mu’cizeleri ve hüccetleri, aynı hakikate şahadet eder.
Hem,
(1)
/
¬ p
?°o
So
ôp
Hn
h
kelimesinden gelen şahadeti bedahet
derecesine çıkaran
(2)
/
¬p
Ño
à`o
cn
h
şahadeti de, aynı hakikate
şahadet eder. Şöyle ki:
Başta kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın hakkaniyetini ispat
eden bütün mu’cizeleri, hüccetleri ve hakikatleri, birden,
hakikat-i haşriyenin tahakkukuna ve vukuuna şahadet
edip, ispat ederler. Çünkü kur’ân’ın, hemen üçten birisi
haşirdir; ve ekser kısa surelerinin başlarında, gayet kuvvetli
âyât-ı haşriyedir. sarihan ve işareten binler âyâtıyla aynı
hakikati haber verir, ispat eder, gösterir. Meselâ,
n
án
dn
õr
dn
R s
¿p
G r
ºo
µ
s
Hn
Q Gƒo
?s
JG ¢o
SÉs
ædG Én
¡t
`jn
G BÉ n
j
(3)
|}
r
än
Qu
ƒo
c
¢o
ùr
ªs
°ûdG Gn
Pp
G
o
ABÉ n
ª s
°ùdG Gn
Pp
G
(5)
|}
Én
¡n
dGn
õr
dp
R ¢o
Vr
Qn
’r
G p
ân
dp
õr
do
R Gn
P p
G
(4)
|}
l
º«/
¶n
Y l
Ar
Àn
T p
án
YÉ°s
ùdG
(8)
|}
n
¿ƒo
d n
ABÉ°n
ùn
àn
j s
ºn
Y
(7)
|}
r
âs
?n
°ûr
fG o
ABÉ n
ª° s
ùdG Gn
P p
G
(6)
|}
r
än
ôn
£n
Ør
fG
(9)
p
án
«p
°TÉn
¨r
dG o
åj/
ón
M n
?«'
Jn
G r
?n
g
gibi otuz kırk surelerin başlarında, bütün kat’iyetle, haki-
kat-i haşriyeyi kâinatın en ehemmiyetli ve vacip bir ha-
kikati olduğunu göstermekle beraber, sair ayetler dahi o
hakikatin çeşit çeşit delillerini beyan edip ikna eder.
AsA-yı MûsA
D
okuzuncu
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 351 |
dokuZunCu ŞuaIn mukaddimesi
hakikat:
gerçek.
hakikat-i haşriye:
haşir gerçeği.
hakkaniyet:
doğruluk.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, top-
lanma.
hüccet:
delil.
ikna:
düşünceyi kabul ettirme.
ispat:
kanıt.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, evren.
kat’iyet:
kesinlik.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
mu’cize:
Allah tarafından verilip,
yalnız peygamberlerin gösterebi-
lecekleri büyük harika iş.
müthiş:
dehşet verici, korkunç.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
sarihan:
açıkça.
tahakkuk:
meydana gelme.
tasdik:
onaylama.
vacip:
zorunlu.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve var-
lığı.
vuku:
meydana gelme.
âyât:
ayetler, Kur’ân cümlele-
ri.
âyât-ı haşriye:
haşirle ilgili
ayetler.
bedahet:
açıklık.
beyan:
açıklamak.
dehşet:
büyük korku hâli.
delil:
belge, tanık.
ekser:
en çok.
1.
Ve peygamberlerine iman ettim.
2.
Ve kitaplarına iman ettim.
3.
Güneş dürülüp toplandığında. (Tekvir Suresi: 1.)
4.
Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Kıyamet gününün zelzelesi, muhakkak ki pek büyük bir
şeydir. (Hac Suresi: 1.)
5.
Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. (Zilzal Suresi: 1.)
6.
Gök yarıldığı zaman. (İnfitar Suresi: 1.)
7.
Gök yarıldığında. (İnşikak Suresi: 1.)
8.
Onlar birbirlerine neyi sorup duruyorlar? (Nebe Suresi: 1.)
9.
Dehşeti her şeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi? (Gaşiye Suresi: 1.)