Asâ-yı Mûsa - page 189

“Bu kadar ahlâk-ı hasene ve kemalâtla beraber, bu ka-
dar mu’cizat-ı bâhiresi bulunan bir zat (
AsM
), elbette en
doğru sözlüdür. Ahlâksızların işi olan hileye, yalana, yan-
lışa tenezzül etmesi kabil değil.”
İkincisi
: elinde, Bu kâinat sahibinin bir fermanı bu-
lunduğu ve o fermanı her asırda üç yüz milyondan ziya-
de insanların kabul ve tasdik ettikleri ve o ferman olan
kur’ân-ı Azîmüşşan’ın yedi vecihle harika olmasıdır. Ve
bu kur’ân’ın, kırk vecihle mu’cize olduğu ve kâinat Hâ-
lık’ının sözü bulunduğu, kuvvetli delilleriyle beraber Yir-
mi Beşinci söz ve Mu’cizat-ı kur’âniye namlarındaki ri-
sale-i nur’un bir güneşi olan meşhur bir risalede tafsilen
beyan edilmesinden, onu ona havale ederek dedi:
“Böyle ayn-ı hak ve hakikat bir fermanın tercümanı ve
tebliğ edicisi bir zatta (
AsM
), fermana cinayet ve ferman
sahibine hıyanet hükmünde olan yalan olamaz ve bulu-
namaz.”
Üçüncüsü
: o zat (
AsM
) öyle bir şeriat ve bir İslâmi-
yet ve bir ubudiyet ve bir dua ve bir davet ve bir iman ile
meydana çıkmış ki, onların ne misli var ve ne de olur.
Ve onlardan daha mükemmel, ne bulunmuş ve ne de bu-
lunur. Çünkü, ümmî bir zatta (
AsM
) zuhur eden o şeriat,
on dört asrı ve nev-i beşerin humsunu âdilâne ve hakka-
niyet üzere ve müdakkikane hadsiz kanunlarıyla idare et-
mesi emsal kabul etmez.
Hem, ümmî bir zatın (
AsM
) ef’al ve akval ve ahvalin-
den çıkan İslâmiyet, her asırda üç yüz milyon insanın
AsA-yı MûsA
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 189 |
7. Şua / ayeTÜ’l-kÜBra
kanun:
yasa.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
Kur’ân-ı Azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
meşhur:
şöhretli, herkesin bildiği,
yaygınlık kazanmış.
misil:
benzer.
mu’cizat-ı bâhire:
apaçık mu’cize-
ler.
Mu’cizat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
mu’cizeleri.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların aciz kaldığı şey.
müdakkikane:
dikkatlice, inceden
inceye araştırarak.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
tafsilen:
tafsilli bir şekilde, uzun
uzadıya, ayrıntılı olarak.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
tebliğ:
ulaştırmak, bildirmek.
tenezzül:
kendine aykırı düşen bir
işi veya durumu kabul etme, alçal-
ma.
ubudiyet:
kulluk.
ümmî:
okuma yazması olmayan,
okumamış.
vecih:
cihet, yön.
zat:
azamet ve ululuk sahibi olan.
zuhur:
görünme, meydana çıkma
âdilâne:
adaletli olana yakışır
bir surette, doğrulukla, âdilce-
sine.
ahlâk-ı hasene:
güzel ahlâk,
güzel huy.
ahval:
haller, durumlar.
akval:
sözler.
asır:
yüzyıl, asır.
ayn-ı hak:
hakkın, gerçeğin tâ
kendisi.
ayn-ı hakikat:
hakikatın aslı,
gerçeğin tâ kendisi.
cinayet:
cana kıyma, katl ve-
ya bu derecede ağır bir suç.
davet:
çağrı.
dua:
yalvarma, yakarış, niyaz.
ef’al:
fiiller, işler.
emsal:
örnekler, benzerler.
ferman:
emir, buyruk.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakkaniyet:
hak ve adâlete
uygunluk.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hıyanet:
hâinlik, ihanet, ken-
dine olan güveni kötüye kul-
lanma, sözünde durmayıp
oyun etme.
hums:
beşte bir.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
idare:
bir işi yürütme, çekip
çevirme.
iman:
inanma, itikat.
İslâmiyet:
Müslümanlık, se-
mavî dinlerin sonuncusu.
kabil:
mümkün, ihtimal daire-
sinde.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.
1...,179,180,181,182,183,184,185,186,187,188 190,191,192,193,194,195,196,197,198,199,...570
Powered by FlippingBook