"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sâni-i Zülcelâl’in sanatı o derece manidar ki...

Risale-i Nur'dan
28 Eylül 2024, Cumartesi
(Dünden devam)

Dördüncü Fıkra: “San’atühû fî zâke... [ilâ âhir]” ibaresidir. Meali şudur ki:

Sâni-i Zülcelâl’in âlem-i ekberdeki sanatı o derece manidardır ki o sanat bir kitap suretinde tezahür edip kâinatı bir kitab-ı kebîr hükmüne getirdiğinden akl-ı beşer, hakikî fenn-i hikmet kütüphanesini ondan aldı ve ona göre yazdı. Ve o kitab-ı hikmet, o derece hakikatle bağlı ve hakikatten medet alıyor ki büyük Kitab-ı Mübin’in bir nüshası olan Kur’ân-ı Hakîm şeklinde ilân edildi.

Hem nasıl ki kâinattaki sanatı, kemâl-i intizamından kitap şekline girdi; insandaki sıbgatı ve nakş-ı hikmeti dahi hitap çiçeğini açtı. Yani o sanat, o derece manidar ve hassas ve güzeldir ki o makine-i zîhayattaki cihazatı, fonograf gibi nutka geldi, söylettirdi. Ve öyle bir ahsen-i takvim içinde bir sıbga-i Rabbaniye vermiş ki o maddî, cismanî, câmid kafada manevî, gaybî, hayattar olan beyan ve hitap çiçeği açıldı. Ve o insan kafasındaki kabiliyet-i nutuk ve beyana, o derece ulvî cihazat ve istidad verdi ki Sultan-ı Ezelî’ye muhatap olacak bir makamda inkişaf ettirdi, terakkî verdi. Yani fıtrat-ı insaniyedeki sıbga-i Rabbaniye, hitab-ı İlâhî çiçeğini açtı.

Hiç mümkün müdür ki kitap derecesine gelen bütün mevcudattaki sanata ve hitap makamına gelen insandaki o sıbgaya Vahid-i Ehad’den başkası karışabilsin? Hâşâ!

Beşinci Fıkra: “Kudretühû fî zâke... [ilâ âhir]” ibaresidir. Meali şudur ki:

Kudret-i İlâhiye, âlem-i ekberde haşmet-i rububiyetini gösteriyor. Rahmet-i Rabbaniye ise, âlem-i asgar olan insanda nimetleri tanzim ediyor. Yani Sâniin kudreti, kibriya ve celâl noktasında, kâinatı öyle muhteşem bir saray şeklinde icad ediyor ki güneşi büyük bir elektrik lâmbası, kameri kandil ve yıldızları mumlar meyveleriyle yaldızlar, elektrikler. Ve zemin yüzünü bir sofra, bir tarla, bir bahçe, bir haliçe ve dağları bir mahzen, birer direk, birer kal’a ve hakeza, bütün eşyayı büyük bir mikyasta o büyük sarayın levazımatı şekline getirerek şaşaalı bir surette haşmet-i rububiyetini gösterdiği gibi; cemal noktasında, rahmeti dahi, en küçük zîhayata kadar her zîruha envâ-ı nimetini verir, onun ile tanzim eder, baştan aşağıya kadar nimetlerle süsleyip lütuf ve keremle tezyin eder ve o haşmet-i celâliyeye karşı cemal-i rahmetini o küçücük lisanlarla, o büyük lisana karşı çıkarır.

Yani güneş ve arş gibi büyük cirimler, haşmet lisanıyla “Yâ Celîl, yâ Kebîr, yâ Azîm” dedikleri vakit, sinek ve semek gibi o küçücük zîhayatlar dahi rahmet lisanıyla “Yâ Cemîl, yâ Rahîm, yâ Kerîm” diyerek, o musika-i kübraya latif nağamatlarını katıyorlar, tatlılaştırıyorlar.

Hiç mümkün müdür ki o Celîl-i Zülcemal’den ve o Cemîl-i Zülcelâl’den başka bir şey, kendi başıyla şu âlem-i ekber ve asgara icad cihetinde müdahale edebilsin? Hâşâ!

Mektubat, 20. Mektub, YAN-2024, s. 276

LÛ­GAT­ÇE:

âlem-i ekber ve asgar: en büyük ve en küçük âlem. 

haşmet-i rububiyet: rablığın, idare ve terbiye ediciliğin haşmeti, heybeti, büyüklüğü.

Sâni-i Zülcelâl: sonsuz büyüklük, haşmet, izzet sahibi olan ve her şeyi sanatla yaratan, Allah.

semek: balık.

sıbga-i Rabbaniye: Rabbânî boya, sanat.

sıbgat: boyalar.

Vahid-i Ehad: bir olan ve birliği her bir şeyde tecellî eden, görünen Allah.

Okunma Sayısı: 1630
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    28.9.2024 23:54:06

    "Yani güneş ve arş gibi büyük cirimler, haşmet lisanıyla “Yâ Celîl, yâ Kebîr, yâ Azîm” dedikleri vakit, sinek ve semek gibi o küçücük zîhayatlar dahi rahmet lisanıyla “Yâ Cemîl, yâ Rahîm, yâ Kerîm” diyerek, o musika-i kübraya latif nağamatlarını katıyorlar, tatlılaştırıyorlar." Büyük ve küçük cirimlere hangi esmalarla bakmamız gerektiğini öğreniyoruz vesselâm.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı