Evet, hakaik-ı İslâmiyetin mazi kıt’asını tamamen istilâsına sekiz dehşetli mânialar mümanaat ettiler:
Birinci, ikinci, üçüncü mâniler: Ecnebîlerin cehli ve o zamanda vahşetleri ve dinlerine taassuplarıdır. Bu üç mâni, marifet ve medeniyetin mehasini ile kırıldı, dağılmaya başlıyor. Dördüncü ve beşinci mâniler: Papazların ve ruhanî reislerin riyasetleri ve tahakkümleri; ve ecnebîlerin körü körüne onları taklit etmeleridir. Bu iki mâni dahi, fikr-i hürriyet ve meyl-i taharrî-i hakikat nev-i beşerde başlamasıyla zeval bulmaya başlıyor.
Altıncı, yedinci mâniler: Bizdeki istibdat ve Şeriatın muhalefetinden gelen sû-i ahlâkımız mümanaat ediyordular. Bir şahıstaki münferid istibdat kuvveti şimdi zeval bulması, cemaat ve komitenin dehşetli istibdatlarının otuz-kırk sene sonra zeval bulmasına işaret etmekle ve hamiyet-i İslâmiyenin şiddetli feveranıyla sû-i ahlâkın çirkin neticeleri görülmesiyle, bu iki mâni de zeval buluyor ve bulmaya başlamış. İnşaallah tam zeval bulacak.
Sekizinci mâni: Fünun-u cedidenin bazı müsbet mesâili, hakaik-ı İslâmiyenin zâhirî manalarına muhalif ve muarız tevehhüm edilmesiyle, zaman-ı mazideki istilâsına bir derece set çekmiş.
Meselâ, küre-i arza emr-i İlâhî ile nezarete memur “Sevr” ve “Hût” namlarında iki ruhanî melâikeyi dehşetli cismanî bir öküz, bir balık tevehhüm edip, ehl-i fen ve felsefe, hakikati bilmediklerinden İslâmiyete muarız çıkmışlar. Bu misal gibi yüz misal var ki, hakikati bilindikten sonra, en muannid feylesof da teslim olmaya mecbur oluyor. Hatta Risale-i Nur, Mu’cizat-ı Kur’âniye risalesinde, fennin iliştiği bütün ayetlerin her birisinin altında Kur’ân’ın bir lem’a-i i’câzını gösterip, ehl-i fennin medar-ı tenkit zannettikleri Kur’ân-ı Kerîm’in cümle ve kelimelerinde fennin eli yetişmediği yüksek hakikatleri izhar edip, en muannid feylesofu da teslime mecbur ediyor. Meydandadır, isteyen bakabilir ve baksın; bu mâni kırk beş sene evvel söylenen o sözden sonra nasıl kırıldığını görsün.
Evet, bazı muhakkikîn-i İslâmiyenin bu yolda telifatları var. Bu sekizinci dehşetli mânianın zîr ü zeber olacağına emareler görünüyor.
Eski Said Dönemi Eserleri (Hutbe-i Şamiye), s. 241
LÛGATÇE:
fünun-u cedide: yeni fenler, ilimler.
hakaik-ı İslâmiyet: İslâm hakikatleri.
istibdat: hak ve hukuku tanımama, keyfî uygulama, zulüm ve tahakküm.
lem’a-i i’câz: mu’cizelik parıltısı.
marifet: ilim, bilgi, sanat, tanıma.
mehasin: güzellikler, iyilikler.
mesâil: meseleler.
meyl-i taharrî-i hakikat: gerçeği araştırma meyli, hakikati araştırma isteği.
muhakkikîn-i İslâmiye: araştırmacı Müslüman âlimler.
mümanaat etmek: engellemek.
müsbet: doğruluğu anlaşılmış, ispatlanmış.
riyaset: reislik, başkanlık.
sû-i ahlâk: ahlâk kötülüğü, kötü ahlâk.
tahakküm: zorla hükmetme, hükmü altına alma.
telifat: yazılmış eserler.
tevehhüm etmek: zannetmek, evhamlanmak, olmayanı var zannetmekle korkuya düşmek.
zeval bulmak: sona ermek.
zîr ü zeber olmak: altüst olmak.