...Hadsiz vaziyetler içinde bir vaziyeti intihap etmek, bir tahsis, bir tercih, bir kasd ve bir irade ile olur; ve amd ve arzu ile tahsis edilir. Elbette tahsis, bir muhassısı iktiza eder; tercih, bir müreccihi ister. Muhassıs ve müreccih ise iradedir. Meselâ, insan gibi yüzler muhtelif cihazat ve âlâtın makinesi hükmünde olan bir vücudun, bir katre sudan; ve yüzer muhtelif âzâsı bulunan bir kuşun, basit bir yumurtadan; ve yüzer muhtelif kısımlara ayrılan bir ağacın basit bir çekirdekten icadları, kudret ve ilme şehadet ettikleri gibi, gayet kat’î ve zarurî bir tarzda, onların Sâniinde bir irade-i külliyeye delâlet ederler ki o irade ile, o şeyin her şeyini tahsis eder. Ve o irade ile, her cüz’üne, her uzvuna, her kısmına ayrı, has bir şekil verir, bir vaziyet giydirir.
Elhâsıl: Nasıl ki eşyada, meselâ hayvanattaki ehemmiyetli âzânın, esâsât ve netâic itibarıyla birbirlerine benzeyişleri ve tevafukları ve bir tek sikke-i vahdet izhar etmeleri, nasıl kat’î olarak delâlet ediyor ki umum hayvanatın Sânii birdir, Vahid’dir, Ehad’dir; öyle de, o hayvanatın ayrı ayrı teşahhusları ve simalarındaki başka başka hikmetli taayyün ve temeyyüzleri delâlet eder ki onların Sâni-i Vahid’i, Fâil-i Muhtar’dır ve iradelidir; istediğini yapar, istemediğini yapmaz, kasd ve irade ile işler.
Madem ilm-i İlâhîye ve irade-i Rabbaniyeye mevcudat adedince, belki mevcudatın şuunatı adedince delâlet ve şehadet vardır; elbette bir kısım feylesofların irade-i İlâhiyeyi nefiy ve bir kısım ehl-i bid’atın kaderi inkâr ve bir kısım ehl-i dalâletin cüz’iyata adem-i ıttılâını iddia etmeleri ve tabiiyyunun bir kısım mevcudatı tabiat ve esbaba isnad etmeleri, mevcudat adedince muzaaf bir yalancılıktır ve mevcudatın şuunatı adedince muzaaf bir dalâlet divaneliğidir. Çünkü hadsiz şehadet-i sadıkayı tekzip eden, hadsiz bir yalancılık işlemiş olur.
İşte meşiet-i İlâhiye ile vücuda gelen işlerde, “inşaallah, inşaallah” yerinde, bilerek “tabiî, tabiî” demek ne kadar hata ve muhalif-i hakikat olduğunu kıyas et.
Mektubat, 20. Mektub, 2. Makam, YAN-2024, s. 288-89
LÛGATÇE:
adem-i ıttılâ: bilmeme, haberi olmama.
amd: niyet, kasıt, istek.
Ehad: bir olan; her bir şeyde birliği tecelli eden, görünen Allah.
Fâil-i Muhtar: kendi istek ve iradesiyle iş gören, kendi arzusuyla faaliyette bulunan, Allah.
intihap etmek: seçmek, tercih etmek.
meşiet-i İlâhiye: Allah’ın iradesi, takdiri.
muhassıs: tahsis eden, belirleyici.
müreccih: tercih eden.
Sânii: her şeyi sanatlı olarak yaratan Allah.
sikke-i vahdet: birlik mührü.
şuunat: hâller, işler, fiiller.
taayyün: belirlenme, belli olma.
tahsis: (bir şeyi bir kimse veya yer için) ayırma, ona mahsus kılma.
temeyyüz: benzerlerinden farklı olma, seçilme.
teşahhus: cisimlenme; belirme, ortaya çıkma.