BİR işin içinden çıkamamak, kötü bir duruma düşmek demektir. Osmanlı Padişahı IV. Murad yaptığı yaptırımlara uyulmasını isteyen ve uymayanları sert bir şekilde cezalandıran bir Padişah idi. Onun halka duyurularak yasakladığı şeylerden birisi de afyon hapları idi. Bunu duyan afyon tiryakileri korkularından dolayı bu kötü alışkanlıklarından kurtulmuşlar.
Bir gün padişahın huzuruna bir adam çıkarak şunları şöylemiş: ’’Padişahım! Hekimbaşı kulunuz, yasaklara uymayıp afyon hapı kullanmaktadır.”
Padişah, hekimbaşı Emir Çelebi’yi çok sevmektedir. Onun böyle bir iş yapabileceğine ihtimal vermemektedir. Şikâyet eden adama çıkışır:
‘’Herkesten önce Emir Çelebi’nin böyle bir yasağa uyması gerekir. Hem onun böyle bir şey yapacağını ihtimal vermiyorum. Sen hem yalan söylüyor hem de iftira ediyorsun’’ demiş.
Adam söylediklerini doğrulamak için şunları da ilâve etmiş: ’’Efendimiz, isterseniz iddiamı ispat etmeye hazırım. Hekimbaşı kulunuzun entari ceplerinden birinde altın bir hokka vardır. Afyon hapları o hokkanın içindedir, üzerini aratınız, eğer bulamazsanız ben her türlü cezaya razıyım’’ demiş.
Padişah adama: ‘’Peki öyleyse; bundan kimseye söz açma’’ der, adam da huzurdan ayrılır. Padişah hekimbaşı Emir Çelebi’yi kendisi suçüstü yakalamak ister ve onunla bir akşam satranç oynamaya oturmuş. Oyunun ortasında birdenbire Padişah bağırmış:
‘’Ceplerinde ne varsa boşalt bakalım hekimbaşı!”
Hekimbaşı durumun vehametini anlamış anlamasına, ama ilk önce sakladığı afyon hokkasını çıkarmış bunu gören padişah sormuş:
‘’Bu nedir?’’
Hekimbaşı birden ne uyduracağını şaşırmış: ‘’Efendimiz, bunun içindekiler zehri alınmış hiçbir zararı olmayan, posa haline getirilmiş afyon haplarıdır’’ demiş. Ama bir taraftan da korkudan dolayı soğuk soğuk terlemeye başlamış.
Padişah sert bir şekilde hekimbaşına şu emri vermiş: ‘’Öyleyse bu hapların hepsini yut bakalım da ne kadar zararsız olduklarını görelim.’’
Afyonlu hapları birer birer yutmaya başlayan hekimbaşı, bir yandan da kendi kendine mırıldanıyormuş:
‘’İşte şimdi hapı yuttuk!”
Kasım Ferşadoğlu