Merhaba çok kıymetli tarih meraklısı Pazarola okuyucuları! Bu hafta sizlere çok kıymetli bir şehrimizin adının nereden geldiğini anlatacağım.
Osmanlı’nın yükselmeye başladığı, her gün yeni bir yeri fethettikleri zamanlarda Padişah danışma meclisini toplamış. Demiş ki:
“Aklımda bir yer var, ama nasıl verimli toprakları var, nasıl güzel konumu var anlatamam hemi de bide İstanbul’a da yakın, İstanbul için Fetih hazırlıklarını yapmaya da müsait. “
Sadrazam fırlamış oradan:
“Neresidir oralar devletlum?”
Padişah göstermiş haritadan “ahanda tam burası” demiş.
Sadrazam yine fırlamış, yüzünde küçümseyici bir ifadeyle:
“Padişahım buranın ederi ne Allah aşkına?” demiş. “Biliyorum ben buraları, buralar bize yaramaz” demiş.
Padişah bu tavrı içine sindirememiş, sinirlenmiş; “Ben de buraların ne kadar kıymetli ve faydalı topraklar olduğunu sana göstermezsem!...” demiş.
Hemen fetih hazırlıklarını başlatmış bir dünya top hazırlatmış kendine, çatara putara silâh sesleri, mermi sesleri, top sesleri, yer misin yemez misin, yer misin yemez misin (Bu vesileyle çok kıymetli tarih anlatıcısı, meslektaşım Kenan Komutan’ı da anmış olduk).
Hasılı topraklar fethedilmiş. Kısa bir süre sonra şehir gerçekten de ihya olmuş.
Padişah bütün istişare heyetini tekrar huzuruna çağırmış, Sadrazam’a demiş:
“O zamanlar bu toprakları fethetmek niyetiyle burada toplandığımızda beni ve dahi o toprakları küçümseyip ‘EDERİ NE’ demiştin. Fermanımdır! Gelecek nesillerin senin bu küçümseyici tavrını unutmaması ve ders alıp bir daha böyle bir hataya düşmemesi için bu toprakların ve bu şehrin adını senin o günkü küçümseyici ifaden olan ‘EderiNe’ koydum. Bundan böyle bu şehir ‘Ederine’ diye anıla!”
Tabi bu isim geçen zaman içinde halk arasında söylene söylene Edirne haline gelmiş...
Bu haftalık bu kadar yeterli, başka bir tarihî gerçekle yüzleşene kadar kendinize iyi bakın!
Heredot ZEVZEK