Geçen hafta Endülüs’ü ziyaret ettik ve öne çıkanlardan biri Kurtuba’daki Ulu Cami’ydi.
Muhteşem bir manzara; Avrupa’nın en muhteşem kutsal alanlarından biri olması gereken yerde, kırmızı-beyaz kemerlerden oluşan bir orman. Ancak, bir Müslüman olarak orada namaz kılmayı denerseniz, güvenlik görevlileri tarafından zorla dışarı atılmaya hazır olun. Evet, Endülüs’te İslam’ın izleri her yerde ve hiçbir yerde.
Aslında Endülüs tüm Müslüman dünyasının bir sembolüdür. Cordoba’daki Ulu Camii’nin ortasında, Hristiyanların serbestçe dua edip ayinlere katılabildiği, gösterişli ve abartılı bir katedral var. Bu durum bize bir şeyi açıklıyor. Müslümanlar olarak zamanımızın dolduğunu ve büyüklüğümüzün geçmişte kaldığını söylüyor.
Malaga’da Suudi Arabistan tarafından inşa edilen camide de aynı şeyi hissettik, bir saat boyunca aradık ama kapalı ve kilitli bulduk. Bunun yerine, bize yemek salonunun arkasında namaz kılmamıza izin veren bir helal restoran sahibinin nezaketine güvenmek zorunda kaldık. En azından tarih ve anıtlar dikkate alındığında İslam Endülüs’ün her yerinde görülüyor. Ve binalar gerçekten güzel.
Ama aynı zamanda ruhtan ve gerçek İslami atmosferden de yoksunlar. Bunun için restoran sahibi arkadaşımız ya da ilk günümüzde bizi Sevilla’da gezdiren sevgili Facebook arkadaşım Abdelwahid Gutiérrez gibi kişileri bulmalısınız. Sevilla’da, üzerine kilise inşa edilmiş bir caminin önünde gizlice selfie çektik. Durumumuz için başka bir metafor.
Sevilla, Granada, Malaga ve Cordoba. Müslüman tarihi boyunca yankılanan ama yine de topraklarımızın nasıl sömürgeleştirildiğinin, inancımızın laikleştirildiğinin ve dinimizin bireylerin bağlılığı ve nezaketine indirgendiğinin üzücü hikayesini anlatan isimler.
(Colin Turner’in Facebook sayfasından alınmıştır.)