Camiler, ne kadar çok şey barındırıyorlar içlerinde.
Her bilgi edindiğiniz cami, sizleri tarihin derinliklerine götürüyor adeta. İran’da bulunan yapılarda da bu derinliklere inebiliyorsunuz. Büyük Selçuklu tarihine baktığımızda sadece kendi bölge ve dönemini şekillendirmekle kalmamış, coğrafi yönden İran topraklarının dışında, Anadolu ve Arap Yarımadası'nı; tarihî olarak da kendinden sonraki Türk ve İslâm tarihini etkilemiş bir dönemdir. Mimaride de Büyük Selçuklu dönemi, tarihî mirastan payına düşeni almış, ona yeni bir şekil ve ruh vermiş ve de kendinden sonra İslâm coğrafyasındaki bütün mimarî faaliyetlere ilham kaynağı olmuştur.
8. Yüzyıla dayanıyor
İsfahan’da Selçuklu mimarisinin izlerini taşıyan Mescid-i Cuma, diğer adıyla Ulu Cami. Bu Cami İran İslâm mimarisinin vazgeçilmez plan şeması olan mihrap önü kubbeli, dört eyvanlı avlulu mimarî özelliklerini taşıyor. Geçmişi ise 8. Yüzyıla kadar dayanıyor. Halife Muktedir’in zamanında genişletilen yapı, Büveyhîler zamanında (937-995) yenilenmiş. Sonrasında Selçuklular döneminde, bugüne kadar gelen caminin esas ögeleri inşa edilmiş. İlhanlı dönemi de dahil olmak üzere günümüze kadar İsfahan’a hakim olan bütün yönetimler, Mescid-i Cuma’ya bir takım eklemeler yapmış ve onarmışlar.

Şehrin ayrılmaz bir parçası
Caminin mimarisi, İran'da bilinen en erken tarihli yapıdır. Avlunun etrafını çevreleyen çift katlı revak sistemi, tek katlı revakların yerini alarak ve bazı yerlerde de birleştirilerek 1447 yılında ilâve edilmiştir. Caminin planı zaman içinde yapılan eklemeler sebebiyle karışık bir hal almış, fakat bu karışıklığa rağmen yapının ana şeklindeki tasarım anlayışı yüzyıllar boyunca değişmeden kalmıştır. Yapı hem siluetiyle, hem de şehir dokusuna yaptığı çevre katkısıyla şehrin ayrılmaz bir parçasını oluşturmuş, şehrin kalbine yerleşmiştir. Yapı bulunduğu dokunun içine öyle yerleşmiştir ki, girişin nerede başladığı ve dış sınırlarının kesin olarak nerede bittiği anlaşılamamaktadır. Şimdiki ana taç kapısı güneydoğu köşede yer alır. Bu kapının 1804 yılında yapılan onarım sırasında inşa edildiği üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Bununla birlikte bitişiğindeki medreseye doğru yönelen bir boşlukla ilgili bir kitabe daha bulunur. Bu kitabeye göre ise Muzaferiddin Sultan Mahmut döneminde (1358-1374) bu bölüm inşa edilmiştir.