Türkiye siyaset tarihi içinde Demokrat Parti döneminde, özellikle hak, hürriyetler başta olmak üzere ekonomi, dış ve iç ilişkiler gibi bir çok sahada pek çok yenilik ve güzellik ülkeye kazandırılmıştı.
Peki hal böyleyken, bu vatan evlâtlarının suçu neydi ki hayatları darağacından sonuçlandı? İşte bu kabil suallerin cevaplarını tarihe birer yadigar olarak bırakılan çeşitli kaynaklardan öğrenmekteyiz.
Bundan 53 yıl önce , Adnan Menderes ve arkadaşları yargılanarak idam sehpasına çıkarıldı.
İdam edilen bu vatan evlâtlarıyla birlikte bir çok dâvâ arkadaşı da yargılanarak çeşitli zulümlere maruz bırakıldılar.
“Bu ne haldir”? diyerek insan düşünmeden ve sormadan edemiyor.
İdam edilmelerinin ardından uzun yıllar geçmesine rağmen, onlar bu vatanın ekmeğini yeyip suyunu içen her aklı başında ve vicdan sahibi vatandaşımızın gönlünde taht kurdu ve hâlâ da unutulmuş değildir.Tarih aynasından bakıldığı zaman zülüm ve işkence yoluyla hak etmedikleri cezalara çarptırılan bu güzide vatan evlâtlarının elim durumu vicdanlarda hâlâ bir kor olarak varlığını sürdürmektedir.
Peki Menderes ve arkadaşları neden idam edildi? Aynı dâvâya gönül veren onlarca arkadaşı neden yargılandı, zindanlara atıldı? Vicdanlarda ma’kes bulan bu sualler hep sorulmaktadır. Bu suallerin cevapları olması lâzımdır diye düşünenlerdeniz. Bu haklı suallere cevaplar aramayı sürdürürken vicdanları hakem yapıp tarihin aynasında bu elim hadiselere bakmayı esas ittihaz edeceğiz.
Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmelerinin yanı sıra yargılanarak çeşitli haksızlıklara duçar edilen diğer dâvâ arkadaşlarıyla ilgili belgelenmiş tarihi hakikatlere geçmezken evvel hayatlarına idam yoluyla son verilen üç güzide vatan evlâdı…
Adnan Menderes
1899 yılında Aydın da doğdu. Öğrenimini İzmir’de tamamladı. Önce İttihat ve Terakki İdadisinde sonra Kızılçullu Amerikan Kolejinde öğrenim gördü.
Kurtuluş Savaşı sırasında yedek subay olarak çeşitli görevlerde bulundu. Kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası aldı.
1930 yılında siyasete girdi. 1931 yılında milletvekili oldu. Bu arada Ankara Hukuk Fakültesini bitirdi. 1945 de kurulan Demokrat Partinin kurucuları arasına katıldı. 1946 da Kütahya milletvekili olarak meclise girdi. Meclis içi ve dışı çalışmalarıyla milletin sevgisini kazandı. Çoğulcu harekete ve demokrat düşüncenin simgesi haline geldi. 14 mayıs 1950’de Demokrat Parti büyük çoğunlukla seçimi kazandı. Andan Menderes başbakan oldu. İktidarda on yıl kaldı.
Demokrat Partinin başarılarını çekemeyenler onun kıymetini ve halkın nazarında düşüremeyenler, ihtilâl yoluyla düşürdüler. Hukuksuz bir mahkemede, haksız bir yargılama sonucu, iki arkdaşı ile birlikte idama mahkûm edildi. Hüküm, 17 Eylül 1961 ‘de İmralı’da yerine getirildi.
27 MAYIS 1960 İHTİLÂLİ
Rahmetli babamın köyümüzün cami duvarı dibinde birkaç köylüyle fısıldaşarak konuşmasını dinlemem hafızamdan silinmiş değildir. Babamın ve bir grup köylünün sohbette konuştuğu kelimeler arasında Menderes ve arkadaşlarının ismi geçiyordu. O sırada duyduğum “İhtilâl oldu, Menderesi asmışlar” sözünü hiç unutmuyorum. O korku dolu sessiz sohbet anından geriye kalan anekdot bu.. ne acı, Menderes ve arkadaşları idam edilmişti.
27 Mayıs 1960 günü Menderes ve arkadaşlarının meşrû iktidarına ihtilâl yoluyla son verilmişti. Şu mübarek vatana hizmet için gayret eden evladı idam edilmiş bir çok arkadaşı da yargılanarak çeşitli cezalara çarptırılıp hürriyetleri kısıtlanmıştı. Korkunç bir hal..
On yıl süren iktidarın devriliş planların sonuna gelinmiş düğmeye basılmıştı. Karanlık bir zihniyetin karanlık arzu ve iştiyakları bir çok vatan evladının ölümüne varacak menfur emel ve planlarını uygulamaya koymuştu.
Koca bir milletin hasret duyduğu demokrasinin rafa kaldırılışı anonsu gece yarısı 03.30’da start almıştı. Ankara Radyosunda saat 02.25’te ihtilâl anonsu yapılmıştı. Menderes ise ihtilâl sabahı Eskişehir’den Kütahya’ya gelen Hava Er Eğitim Tugayı Subayları tarafından tutuklanmıştı. Koca bir millet hayret ve dehşet içinde kalarak seher vaktinin ışığın ile birlikte soruyordu: “Bu hal ne haldir? diye.
MAHKEME YOLU
27 Mayıs 1960 ihtilali sonucu sıkıyönetim mahkemeleri kurulmuş düzmece raporlar ve elde edilen gayri meşrû gerekçelerle deliller toplatılarak mahkeme yolu aşındırılmaya başlanmıştı. Yassı Ada, tarihin yüz karası bu düzmece mahkemenin mekanı olarak seçilmişti.
Bütün karanlık hal ve hareketlerin arka planında ise, ülkeye ve ülke insanına yirmi beş seneyi aşkın bir zaman diminde kan kusturan malum zihniyetin yönetimi mevcuttu. Zinde kuvvetler radyolar gazeteler ve mahkemeler hepsi çok iyi kullanılmaktaydı. Menderes ve arkadaşlarının on yıldır yönettiği ülkenin kalkınmışlığı refah seviyesinin yükselişi çok partili döneme geçişle başlayan demokrasinin terakkisinin ihtilalcı zihniyet nezdinde hiçbir kıymet Harbiyeci yoktur. Amaç tekti: İktidarı devirmek…
Menfur emel ve arzulara gayri meşru yolla kavuşmaktı. Kurulan sözde mahkemelerde yargılanmalar başlıyordu. Kurulan Yüksek Adalet Divanına sevkiyle başlayan garip gerekçeli kararlarla mahkeme yolu devam ediyordu.
MAHKEME SAFAHATI
Uygulanan psikolojik harekatlar ve yürek parçalayıcı haber sonrası mahkemeye çıkarılan Menderes ve arkadaşları hukuksuz ve keyfi kararlarla idama doğru sürükleniyorlardı. Ne acı ve dehşet verici bir haldir ki cezalar mahkemeden önce CHP’de tesbit edilmiş kararlar verilmişti. İsmet İnönü, o meşhur tarihî sözünü bu safhada sarfediyordu: “Sizi ben bile kurtaramam.”
Sonuçta 16 Eylül 1961 günü saat 04.40’da Hasan Polatkan, aynı gün saat 05.12’de Fatih Rüştü Zorlu ve 17 Eylül 1961 saat 13.25’te Adnan Menderes idam edilmişti.
YÜKSEK ADALET DİVANI KARARLARI
Yüksek Adalet Divanının verdiği kararlardan bazılarını birlikte okuyalım. Kabalcı Yayınevinin hazırladığı 905 sayfalık çok değerli eserde şunlar yazıdır:
“1. Sanık Adnan Menderes
Demokrat Partinin iktidara gelmesinden itibaren genel başkandır ve başbakandır. Celal Bayarla birlikte partiyi ellerinde bulundurmakta ve bu itibarla büyük bir kudrete sahip olmaktadırlar. Sanık Adnan Menderes anayasayı ihlâl ettiği kabul edilen bütün kanun lâyihalarını başbakan sıfatıyla imzalamış grup ve mecliste müdafaa etmiştir. Meclisten çıkmasına ehemmiyetli derecede müessir olmuş ve hepsinin de kabulü için oy vermiştir. “ (Yüksek Adalet Divanının Kararları, Kabalcı Yay.s.121)
“2. Sanık Sanık Fatin Rüştü Zorlu
Seçim ve Emekli Sandığı Kanunun 39. Maddesinin tadil ve lâyihalarını bakan sıfatıyla imzalamış ve lehlerine oy vermiştir. “ ( a.g.e. s. 132)
“3. Sanık Hasan Polatkan
Seçim Emekli Sandığı Kanununun 39. Maddesinin değiştirilmesi Kırşehir vilayetinin kaldırılması hakkındaki kanun lâyihalarını bakan olarak imzalamıştır ve lehlerine oy vermiştir.” ( a.g.e s. 135)
Yüksek Adalet Divanı kararları uzayıp gitmektedir. Yalnızca idam edilen Adnan Menderes ve iki arkadaşının dışında da Demokrat Parti mensupları hakkında kararlar uzun uzadıya mevcuttur.
Tarih verilen bu kararları yargılıyor. Doğru tarih demokrasi ve insan haklarına karşı sorumluluk içinde doğru karar verirse ne âla! Yoksa tarih de utansın! Nasılsa Mahkeme-i Kübrada hesaplaşılacaktır.
Üç vatan evlâdının, yakın tarih içindeki cinayeti tarihe kara leke olarak geçmiştir.
Yeni Asya Yazarı Mustafa ÖZTÜRKÇÜ
İSLAM KAHRAMANI ADNAN MENDERES
Ben çok hasta olduğum ve siyasetle alâkasız bulunduğum halde, Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim. Hâl ve vaziyetim görüşmeye müsaade etmediği için, o surî konuşmak yerine, bu mektup benim bedelime konuşsun diye yazdım.
-Şehit edilişinin 53. yılı münasebetiyle…-
[Risâle-i Nur’un vatana, millete ve İslâmiyete büyük hizmetini kabul ve takdir eden Başvekil Adnan Menderes’e Üstadın yazdığı bir mektup.]
Bismihî sübhânehû
Ben çok hasta olduğum ve siyasetle alâkasız bulunduğum halde, Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim. Hâl ve vaziyetim görüşmeye müsaade etmediği için, o surî konuşmak yerine, bu mektup benim bedelime konuşsun diye yazdım.
Gayet kısa birkaç esası, İslâmiyetin bir kahramanı olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum.
Birincisi: İslâmiyetin pek çok kanun-u esasîsinden birisi, “Velâ tezirû vâziretün vizra uhrâ” (En’âm Sûresi, 6:164) âyet-i kerîmesinin hakikatıdır ki, “Birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mesul olamaz.”
Halbuki, şimdiki siyaset-i hâzırada particilik taraftarlığıyla, bir câninin yüzünden pek çok mâsumların zararına rıza gösteriliyor. Bir câninin cinayeti yüzünden taraftarları veyahut akrabaları dahi şenî gıybetler ve tezyifler edilip, birtek cinayet yüz cinayete çevrildiğinden, gayet dehşetli bir kin ve adaveti damarlara dokundurup kin ve garaza ve mukabele-i bilmisile mecbur ediliyor.
Bu ise, hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir zehirdir. Ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır. İran ve Mısır’daki hissedilen hadise ve buhranlar bu esastan ileri geldiği anlaşılıyor. Fakat onlar burası gibi değil; bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. Allah etmesin, bu hal bizde olsa pek dehşetli olur.
Bu tehlikeye karşı çare-i yegâne: Uhuvvet-i İslâmiyeyi ve esas İslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taşı yapıp, mâsumları himaye için, cânilerin cinayetlerini kendilerine münhasır bırakmak lâzımdır.
Hem, emniyetin ve âsâyişin temel taşı yine bu kanun-u esâsîden geliyor.
Meselâ, bir hanede veya bir gemide bir mâsum ile on câni bulunsa, hakikî adaletle ve emniyet ve âsâyiş düstur-u esasîsi ile, o mâsumu kurtarıp tehlikeye atmamak için, gemiye ve haneye ilişmemek lâzım-tâ ki mâsum çıkıncaya kadar.
İşte bu kanun-u esasî-i Kur’ânî hükmünce âsâyiş ve emniyet-i dahiliyeye ilişmek, on câni yüzünden doksan mâsumu tehlikeye atmak, gazab-ı İlâhînin celbine vesile olur. Madem Cenâb-ı Hak, bu tehlikeli zamanda bir kısım hakikî dindarların başa geçmesine yol açmış, Kur’ân-ı Hakîmin bu kanun-u esasîsini kendilerine bir nokta-i istinad ve onlara garazkârlık edenlere karşı siper yapmak lâzım geldiğini, zaman ihtar ediyor.
İslâmiyetin ikinci bir kanun-u esasîsi: Şu hadîs-i şeriftir: “Milletin efendisi, onlara hizmet edendir” hakikatiyle, memuriyet bir hizmetkârlıktır; bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm âleti değil.
Bu zamanda terbiye-i İslâmiyenin noksaniyetiyle ve ubudiyetin zafiyetiyle benlik, enaniyet kuvvet bulmuş. Memuriyeti hizmetkârlıktan çıkarıp bir hâkimiyet ve müstebidâne bir mertebe tarzına getirdiğinden, abdestsiz, kıblesiz namaz kılmak gibi, adalet, adalet olmaz, esasiyle de bozulur. Ve hukuk-u ibad da zîr ü zeber olur. Hukuk-u ibad, hukukullah hükmüne geçmiyor ki hak olabilsin. Belki nefsanî haksızlıklara vesile olur.
Devamı için bakınız:
Emirdağ Lâhikası, s. 394, (yeni tanzim, s. 759)
LÛGATÇE:
mukabele-i bilmisil: Aynıyla karşılık vermek.
uhuvvet-i İslâmiye: İslâm kardeşliği.
nokta-i istinad: Dayanak noktası.
müstebidâne: Baskı kurarak, istibdat yaparak.
hukuk-u ibad: Kulların hakkı.
hukukullah: Allah’ın hakkı.
Adnan Menderes’in Hayatı