Rahmet-i Rahman'a kavuşan, Büyük İslam Alimi - Mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ile görüşmüş olan, Son Şahitlerden Dursun Kutlu Ağabeyin nurlu ve örnek hayat hikayesine ilişkin yapılan ve gazetemizde 2010 yılında yayınlanan röportajın istifademize vesile olması duasıyla...
Kutlu Ağabeyin cenazesi bugün ikindi namazına müteakip Adıyaman Yeni Mezarlık Camiinde kılınacak cenaze namazının ardından defnedilecek...
***
Dursun Kutlu Ağabey ile 2010 yılında yapılan ve Yeni Asya'da yayınlanan röportaj:
Röportaj: Muhammed ZORLU
[email protected]
***
Dursun Kutlu Kimdir?
‘’1928 yılında Adıyaman’da doğdu. Askerliğini İstanbul Davutpaşa’da yaptı. 1942 yılından 1960 yılına kadar ayakkabı imalatçılığı yaptı.1952’de Risale-i Nurları tanıdı.’’
ÜSTADA ZİYARET; ‘’BU ZAT NE KADAR CESURMUŞ, ZİYARETİNE GİTMEK LAZIM’’
Ben meslek olarak aslen ayakkabıcıyım. Sabrül reşad mecmuasına abone idik. Arkadaşlarla bol bol araştırma yapıyorduk. Sabrül Reşad, Üstadın Gençlik Rehberi müdafaasını yayımladı. Bizim de o müdafaayı okuduktan sonra çok hoşumuza gitti. ‘’ Bu zat ne kadar cesurmuş, ziyaretine gitmek lazım’’ kararını aldık. İstanbul’a ara sıra kundura işi için malzeme almaya gidiyorduk. Yine bir defa İstanbul’a gittim, işlerimi bitirdikten sonra Babı Ali’de Necip beyin yanına gittim. Konuştuk, görüştük ben dedim Gençlik Rehberi müdafaasını yayımladınız ben gidip ziyaret etmek istiyorum. Nerededir diye sordum, Emirdağ da olduğunu söylediler. O zamanlar vasıta bulmak çok zordu. Trenle Eskişehir’e gittik, oradan da bir vasıta ile Emirdağ’ına gittik. Vardığımızda tanımadığım kişiler bana sordular; Hoca efendiyi ziyarete mi geldin? Osman Çalışkan var orayı tarif ettiler. Durumu izah ettim Osman Çalışkan’a; Osman Çalışkan Üstadın müsait olmadığını söyleyince geri döndüm, o kişileri yine gördüm: ‘’Ne ettin, görüşebildin mi hoca efendi ile?’’ dediler. ‘’ Hayır, müsait değilmiş’’ deyince bu seferde Mehmet Çalışkan’a yönlendirdiler.
Mehmet Çalışkan ile Osman Çalışkan komşu bakkallarmış, meğer yanında ki dükkânmış. Oraya gittiğimde de ‘’ Olur hay hay fakat müsait değil ‘’ dedi. Bizde Asya’dan gelmişiz, araştırıyoruz bu hoca efendi nedir, kimdir? diye…
YA RESULLALLAH, SANA HANGİ BEDEVİ GELDİ DE GERİ ÇEVİRDİN? BU HOCA EFENDİ BENİ KABUL ETMİYOR.
Otele gittim, gayr-ı ihtiyari ağıdım geldi. ‘’ Ya Resullallah, sana hangi bedevi geldi de geri çevirdin ki, bu hoca efendi beni kabul etmiyor ‘’ şeklinde sesli söylerken… Sanki biri bana ‘’Kalk!’’ dedi.
Kalktım, doğruca bir baktım ki evine gitmişim. Kapının önünde uzun boylu bir genç vardı.(Mustafa ACET) O zaman orda imammış. ‘’ Ne yaptın sen’’ dedi, ben ses etmedim. Üstadın yanına girdiğimde elini öptüm. Çok iltifat etti, içtimacımız Resullullah olduğu için ayrı bir iltifat ediyordu üstad. Saçları yanlardan dışarı çıkmış, güneş ışığı gibi siması gözü alıyor. Velhasıl sohbet etmeye başladık, görüşmede Üstad bu ziyaretin ehemmiyetinden bahsetti: Şu kadar altın kıymetinde,sanki Resullullah efendimiz vasıtasıyla…. Risale-i Nurlardan bahsetti, Risale-i Nur olan evin yanmadığından bahsetti o aklımda kalmış.
Beni konuşturmak istedi, ‘’Nerelisin’’ dedi, Adıyamanlıyım deyince, ‘’ Kaç hanedir?’’ sordu. Bende bilmiyorum ne diyeceğimi, mahcup olmayayım diye attım; 350 dedim… Üstad da baktı ki ben vukufiyetli değilim. ‘’ Kürt’’ müsün dedi? Meğer Kürtçe konuşmazmış beni konuşturmak için sordu. Bende Annem kürt, babam türk deyince. ‘’Baban da kürt’’ zaten Adıyaman’ın iki köyünden başka hepsi Kürt idi.
RİSALE-İ NUR VERELİM
Risale-i Nurlardan bahsettikten sonra ‘’ Bu kardeşimize Risale-i Nur verelim ‘’ sonra da ‘’yakalarlar’’ dedikten sonra Hulusi ağabeyi anlattı; Sanki her gün görüşüyorlarmış gibi güncel konuşuyordu. ‘’Kitabı, Hulusi den alırsın’’ dedi. ‘’ İlk vasıtayla çık’’ dedi. Bende vedalaştıktan sonra kapının önünde Çay!, çay! Diye bir vasıta şöförü bağırıyor. Bende Üstadın ilk vasıtayla çık dediği için bilmediğim yere doğru çıktım. O vasıta İstasyona vardı. İstasyonda tren hazırdı, adana biletini aldım. Sonra başka vasıtayla Adıyaman’a geldim. Arkadaşlara bahsettim, fakat eserler hakkında fazla bilgim yok. İnşaAllah Elazığ’ a giderim orda Hulusi ağabeyi ziyaret ederim o bana kitaplardan temin eder.
Elazığ’a vardığımda ilk işim Hulusi ağabeyin evine gitmek oldu. Kapıyı açan kişi siyah sakallı bir zat…
Tek bir odalık misafir kabul edilen yer, ‘’buyur’’ dedi. İçeri davet etti, kendisi gitti. İçeri de sandalyeler vardı bir tane de dirsek koyulacak sandalye vardı o sandalye ‘üst’ sayılırmış orda oturdum. Hulusi ağabey geldi, karşımda oturdu. Ben tam kalkacaktım yer vermek için.. ‘’Kalkma, kalkma’’ dedi. Hulusi ağabeyde her halinde ders verme özelliği vardı. Allah razı olsun
Üstadın selamını ilettim, ‘’Üstadımız Hulusi ye git kitap al’’ dedi. Bende yanınıza geldim.
Hulusi ağabey de ‘’ Bende de yok fakat Malatya da kuyumcu Reşad var, oradan alabilirsin’’ dedi. Kahve mi içtikten sonra ayrıldım doğruca Malatya ya gittim. 25-26 yaşlarındayım yorulmak bilmiyorum.
Malatya ya Reşad’ın yanına vardım. Bana 3-4 tane eser verdi, eve geldim baktım Osmanlıca.. Bilmiyoruz tabi orda Hacı Fehmi diye bir zad vardı, o bize rehber oldu çok şükür. Okuyup anlatmaya başladı ama halen ne olduğunu bilemiyoruz fakat Risale-i Nurları sevdik anlamazsak bile bir disiplin içinde dinliyorduk.
Kahvede bir köşede oturup ders yapardık baktım olmuyor o vesileyle odamın bir tarafını temizledim dershane yaptım. Bu vesile ile Urfa’ya gelip iki hasır ve iki keçe aldım, evimin bir odasına serdim. Ders ortamı yaptık, tarikat mensupları, her çeşit devlet memuru geldi… O zaman çok şevkliydi, istifade çok ettik.
Risale-i Nur’un tarikat değil hakikat olduğunu zamanla öğrendik. Üstada zulmedenler bu dünya da cezasını çektiler, çekiyorlar, çekecekler de daha…
MAHKEMELER VESİLESİYLE AĞABEYLERLE GÖRÜŞMELER OLUYORDU
Üstadın zamanında neşriyat yapacak durumumuz olmadığından mahkemeler hakikatlerin tanınmasına vesile oldu. Mahkemeden mahkemeye buluşulabiliniyordu.
Bediüzzaman Said Nursi’nin İman ve Kur’an dan başka bir düşüncesi yoktu. Tüm insanlığa yetecek Nur var. Elhamdülillah devam ediyor vefatından sonra da Nur’u Kur’an dan istifade ediyoruz bu büyük bir nimet…
ASKERDE CAMİ AÇILIŞI
Askerden evvel arkadaşlarla kötü ihtiyatlar içindeydik, askerde ben DP ‘nin kazanması ile Davut paşa kışlasında depo olan General Şükrü Kanatlı gelip caminin açılışını yaptı. O arkadaşlar da biri dışında hepsi Risale-i Nuru tanıdılar onun gölgesine girmiş vaziyetteler. Elhamdülillah…
GENÇLERE TAVSİYELER
Tavsiyelerin hepsi Risale-i Nur’da var, anlamıyorum diyenler sadakatle okumaya sabırla okumaya devam ediyorlar. Kendilerini Risale-i Nur’a verecek, derslere katılacak, anlamayacak diye bir şey yok. Onlar tembelliğinden veya tam sadakatle bağlanmadan okumuyorlar ve anlamıyoruz Türkçe olsun diyorlar. Hatta bugün bunu sadeleştirmek isteyenler en büyük hatayı yapıyorlar çünkü esas Türkçemiz Risale-i Nur… Ben bu durumu şöyle anlıyorum herkes kendini göstermek için bir şeyler yapıyor, Risale-i Nurdan alıntı yapıyorlar kendileri yazmış gibi davranıyorlar.
Risale-i Nur kendini tanıttırıyor, ben buradayım diyor.
Röportaj: Muhammed ZORLU
[email protected]
***
Tıklayınız:
Rahmet ve duaya vesile olması temennisiyle: Dursun Kutlu Ağabeyin nurlu hikayesi...
Haber Merkezi