Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, çıkarıldığı mahkemede yurtdışına çıkış yasağı getirilerek serbest bırakıldı.
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, kendisiyle ilgili soruşturmanın savcılık değil hükümet üyeleri tarafından verilen talimat üzerine başlatıldığını düşündüğünü söyledi.
Diyarbakır’da gözaltına alınıp İstanbul’a götürülen ve Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili İdris Kurt tarafından ifadesi alınan Elçi, savunmasında önemli hususlara dikkat çekti. Elçi, ifadesinde “Sayın Davutoğlu bütün dünyanın barbar ve vahşet örgütü olarak kabul ettiği IŞİD'i terör örgütü olarak görmediğini ifade etmiştir” dedi. He zaman barışçıl çözümden yana olduğunu belirten Elçi, insan yaşamına yönelen bütün eylemlere karşı olduğunu dile getirdi. Elçi, HAMAS ve Filistin Kurtuluş Örgütü örneklerini vererek terör tanımı ve terör listesinin uluslararası ilişkilerde formalite olduğunu ileri sürdü. Elçi, ifadesinde bir zamanlar terör listesinde olan Irak Cumhurbaşkanı Talabani ve Irak Kürdistan Bölgesel Başkanı Mesud Barzani’nin de Türkiye Cumhuriyet pasaportuyla AB ve ABD’de resmi temaslarda bulunduğuna dikkat çekti. Elçi, televizyon programındaki ifadelerinin tespit olduğunu, amacının propaganda olmadığını dile getirdi.
Diyarbakır Baro Başkanı Elçi’nin savcı İdris Kurt’a verdiği ifade şöyle: “Hakkımda cuma günü soruşturma başlatıldığını basından duymuş olmama rağmen Diyarbakır şehir merkezini ve adresimi terk etmeyerek dün yani haftanın ilk iş günü gün boyunca Adliye'deki baroya tesis edilen oda da ifademe davet edilmemi beklerken, böyle bir davet almamış, mesai saati bitiminde hakkımda yakalama kararı çıkarıldığını yine medyadan öğrenmiş bulunmaktayım. Bu kararı duymam üzerine ilk iş olarak Diyarbakır Başsavcısını aradım ve kararın infazı için baro başkanlığında beklediğimi kendisine bildirdim.
TELEFONLA ARANARAK TEHDİT EDİLDİM
Öncelikle bu konuşma çok katılımcılı bir tartışma programı sırasında sarf edilen bazı sözlerimden hareketle başlatılmıştır. Soruşturmaya konulan sözlerin, ultra milliyetçi bir siyasi parti temsilcisi ile yaptığım bir tartışma sırasında sarf edilmiştir. Bu yayından sonra özellikle hükümete yakın bazı yayın organları beni tahkir ve tehdit edecek şekilde bir kampanya başlatmışlardır. Buna paralel biçimde belirli bir merkezden yönlendirildiği açık olan yoğun bir linç kampanyası başlatılmıştır. Bazı histerik gruplar ölüm biçimimi bile ayrıntılı biçimde yazarak sosyal medya üzerinden beni tehdit etmiş, ayrıca baro telefonlarımız aranarak sözlü olarak da tehdit edilmiş durumdayım. Savcılık makamının ve hakkımda karar veren hakimliğin bu linç kampanyasında saf tuttuğunu düşünüyorum. Ayrıca seçim arifesinde hükümet teröre karşı mücadelede ne kadar şiddetli ve hiddetli olduğunu toplumun bir kesimine göstererek seçim malzemesi yapmıştır.
BARIŞÇIL ÇÖZÜMDEN YANA OLDUĞUMU BAŞBAKAN DA BİLİR
Diyarbakır ve bölgedeki birçok sivil toplum kuruluşuna öncülük ederek, barışçıl yolla çözümü için katkı sunmaya çalıştık. Bu çalışma ve çabalarımızı bizzat sayın Başbakan ve hükümet üyeleri yakından bilmektedir. Müteaddit kereler Başbakan ve Bakanlarla bizzat yüz yüze görüşerek görüş ve önerilerimizi sunduk. Son üç aydır özellikle silahların yeniden devreye girdiği bu dönemde bu silahlı sürece şahsım ve baro olarak net bir tutum aldık. Bu silahlı sürecin Türkiye toplumunun hiçbir kesimine yararının bulunmadığını defalarca çağrılarda bulunarak sona erdirilmesi talebinde bulunduk. Silahların yeniden devreye girmesinde hem örgütün hem de hükümetin sorumluluğunun bulunduğunu ifade ettik.
BARZANİ VE TALABANİ, TERÖR LİSTESİNDEYKEN TÜRKİYE PASAPORTUYLA ABD’DE RESMİ KARŞILANIYORDU
Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki dünyadaki en yüksek çatı kurumu olan Birleşmiş Milletler(in teröre ilişkin üzerinde anlaştığı bir tanım yoktur. Ayrıca Birleşmiş Milletlerin bir organı olan güvenlik konseyinin veya diğer organlarının terör örgütü listesi yoktur. ABD ve Avrupa Birliğinde de yakın zamana kadar bir terör listesi yoktu. ABD 11 Eylül'den sonra dünyada silah kullanan hükümet dışı tüm örgütlere toptan bir listeleme yapmış, Avrupa Birliği Ülkeleri de bu tarihten çok sonraları listelemeye başlamıştır. Avrupa Birliğince PKK’nın çatışmaların en yoğun yaşandığı ve 40 bin insanın hayatını kaybettiği dönemde bile terör örgütü listesi tanımlama yoluna gitmemiş ancak ilginç şekilde silahlı örgütün 2000 yılında silahı bıraktığını, daha doğrusu eylemlere son verildiğini ilan ettikten sonra sınıflama yoluna gitmiştir. Bu terör örgütü listesi tamamen formaliteden ibarettir. Nitekim biri Irak Cumhurbaşkanlığı yapmış, diğeri bölgesel hükümetin başkanlığını yapmış Barzani ve Talabani de bir zamanlar böyle bir listede yer aldıkları halde Türkiye Cumhuriyeti pasaportlarıyla AB ve ABD başkentlerinde resmi bir şekilde karşılanmışlardır. Ve bu iki terör örgütü denilen partilerin neredeyse tüm dünya başkentlerinde bir taraftan terör örgütü nitelemesi yapılırken diğer taraftan temsilcilik açılmasına müsaade edilmiştir.
BAŞBAKAN DAVUTOĞLU, BARBAR IŞİD’İ TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK GÖRMEDİĞİNİ İFADE ETTİ
Öte yandan Filistin örgütlerinden HAMAS, ABD ve Avrupa Birliği tarafından terör örütü olarak kabul edilmekte ve terör listesinde yer almaktadır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti hükümeti HAMAS'ı terör örgütü olarak kabul etmek bir yana bu örgütün lideri Halit MEŞAL’i Türkiye de resmi olarak ağırlamakta ve kendisine devlet başkanı protokolü uygulamaktadır. Daha da önemlisi hali hazırdaki başbakanımız Sayın Davutoğlu bütün dünyanın barbar ve vahşet örgütü olarak kabul ettiği IŞİD'i terör örgütü olarak görmediğini ifade etmiştir. Bütün bunlarla şunu ifade etmeye çalışıyorum terör örgütü tanımlaması ve listesi uluslararası ilişkilerde bir formalite niteliğindedir.
BENİMKİ BİR TESPİTTİ, ÖRGÜT PROPAGANDASI DEĞİL
Ben şahsi olarak düşman, işgalci ordu veya terör ve terör örgütü gibi kavramlarla bu meselelerin çözülemeyeceğini, bu kavramlaştırma ve ifade biçiminin sorunu dahada derinleştirdiğini düşünüyorum. Zira aynı programda örgütün terör niteliğinde eylemlerinin altını çizmekle birlikte, asla bunları tasvip etmemekle birlikte, teknik ve kavramsal olarak terör örgütü nitelemesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle bu ifadeyi kullandım. Bunu sadece bir tespit amacıyla yaptım yoksa örgütün propagandasını yapmak gibi bir gayret yoktur.
İNSAN YAŞAMINA YÖNELEN HER TÜRLÜ EYLEME KARŞIYIM
Ben insan yaşamına yönelen her türlü eyleme karşıyım. Kime yönelik olursa olsun asker, polis veya diğer güvenlik görevlisi fark etmez. Ancak sivillere yönelik olan eylemleri ise nereden gelirse gelsin kesin bir dille karşı tutum alıyoruz. Devletin Jandarma İstihbarat örgütü olan JİTEM masum sivil yurttaşı evlerinden, sokaklarından veya arama noktasından alarak kısa yoldan, yargısız olarak infaz etmiştir. Yine devletin resmi görevlileri tarafından binlerce köy yakılarak boşaltılmıştır. Silahlı örgütün güvenlik görevlilerine yönelik eylemlerine misilleme olarak kendileri hakkında örgüte yardım ettiğinden kuşkulanılan, yüzlerce masum köylüyü devletin resmi görevlileri tarafından alınarak kurşuna dizilmiştir."
AA