4 Kasım 2009'da vefat eden gazetemiz yazarlarından merhum Şaban Döğen ağabeyimizi rahmetle yad ediyoruz.
Gazetemizde uzun yıllar günlük yazılar yazan ve onlarca kitaba imza atan Şaban Döğen, geçirdiği bir kalp krizi sonrası Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırılmış ve tedavi altındayken Hakkın Rahmetine kavuşmuştu. Cenazesi memleketi Çorum, Kargı'ya defnedilen Döğen'e rahmet vesilesi olması için 1984 yılında yapılmış bir röroptajı paylaşıyoruz.
ÇIĞIR AÇAN BİR ANSİKLOPEDİNİN HİKÂYESİ
Röportaj: M. Lâtif Salihoğlu
(1984 yılının 19 Ekim’inde, o zaman Yeni Nesil adıyla neşredilen gazetemizde yayınlanan röportaj)
Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi’nin hazırlayıcısı Şaban Döğen, her şeyi Avrupalıların bulduğu ve yaptığı görüşünün tamamen doğru olmadığını belirterek “İslâm âlimlerinin ilmin bu seviyeye gelmesinde ilk harcı koyanlar olduğunu” tesbit ettiğini, birçok keşif ve icadın Müslümanlarca yapıldığını söyledi.
Döğen “Avrupa, İslâm dünyasından öğrendikleriyle Rönesansın temellerini atarken Müslümanlar zirvedeydiler. Maalesef onlar çıkarken, biz indik” dedi.
Yeni Asya Yayınları arasında çıkan “Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi” hazırlayıcısı Şaban Döğen ile eser hakkında görüştük. Sorularımızı şöyle cevaplandırdı:
Şimdiye kadar yayınlarımızın tanıtılması ve okuyucuya ulaştırılmasında çeşitli faaliyetlerde bulundum. Bu arada yeni çıkan Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi tanıttığımız herkesçe beğenildi. Alâkayla karşılandı. Alâkanın fazlalığı bende ansiklopedinin sahasında ender bulunan bir eser olduğu ve bu sahada çığır açtığı kanaatini uyandırdı.
Böyle takdire şayan ansiklopediyi hazırlamaya sizi teşvik eden hususlar nelerdir?
Ortaöğretim yıllarımda dînî meselelerde uğraştığımda, dinimizin her sahada ilerlemeyi, yükselmeyi teşvik edici esasları hâvi olduğunu görmüştüm. Bu beni İslâm tarihini araştırmaya yöneltti. Müslümanların dinlerine bağlı kalıp ondan ilham aldıkları müddetçe ilerlediklerini müşahede ettim. Tabiî bu sadece dînî sahada değil, ilimde de, fende de teknikte de böyleydi. Daha o yaşlarda iken “Falan keşfi, falan buluşu Avrupalı falan bilgin yaptı” şeklindeki düşünceleri duyunca Müslümanların da bu mevzulara ilgisiz olamayacağına inanıyordum. Nitekim araştırmalarımda bunun böyle olduğunu gördüm.
Çekirdek hâlindeki bu duygu beni bu konuda araştırma yapmaya zorladı. Ancak bir kaç sene önce bunu gerçekleştirme imkânı oldu. Niyazi Birinci Ağabeyin teşvikleriyle böyle bir çalışmaya giriştik. Maksadımız Müslümanların da ilme büyük hizmette bulunduklarını ortaya koymaktı. “Her şeyi Avrupalılar buldu, yaptı” fikrinin tamamen doğru olmadığını, İslâm âlimlerinin ilmin bu seviyeye gelişinde ilk harcı koyanlar olduğunu izah etmekti. Bu maksatla yola çıktık. Müsbet ilimler sahasında yüz civarında İslâm âliminin keşif ve icadlarını ilme yaptığı hizmetleri anlatmaya çalıştık. Çalışmamız ilk önce Can Kardeş dergisinde yayınlandı. Sonra da kitap hâline getirildi.
İlk çalışmaya başladığınızda böyle bir eserin meydana gelebileceğini tahmin etmiş miydiniz?
Başlangıçta Müslüman İlim Öncülerini kısaca Can Kardeşlere anlatmayı düşünmüştük. Fakat çalışmaya başlayınca daha da genişletmeyi uygun gördük. Çünkü saha bir hazineydi. Kısaca geçiştirilecek cinsten değildi. Kaynaklara daldıkça, yeni malzemeler buldukça bunları duyurma arzusu meseleye geniş yönde bakmayı gerektirdi.
Bu derece ilimde inkişaf etmiş ilim adamlarımızın olduğunu daha önceden biliyor muydunuz? Yoksa işin içine girince mi ortaya çıktı? Biz şahsen Cumhuriyet nesli olarak ecdadımızın bu derece ilimde ilerlediklerini bilmiyorduk. Ansiklopediye göz gezdirdiğimizde nice ilim öncülerimizin olduğunu yeni öğrendik.
Elimde önceden öz halinde dokümanlar vardı. Bir yer çekiminin, dünyanın yuvarlaklığının ve dönüşünün Beyrunî tarafından bulunduğu gibi İbni Sina’nın “Kanun” isimli tıp kitabının çığır açması gibi. Fakat mevzuun içine girince, detaylarıyla araştırmaya koyulunca bildiklerimin yüzde biri bile bulmadığını gördüm. Yine gördüm ki Müslümanlar Avrupalılardan yüzyıllarca önce bir çok keşif ve buluşa imzalarını basmışlar. Bunu yeni yetişen neslimizin çoğu bilmez. Birçok ilim adamımızın isimleri bile duyulmamıştır. Günümüzden bin sene kadar önce kanser ameliyatı yapan Ali bin Abbas’ı, atom bombası fikrini ilk defa ortaya koyan Cabir bin Hayyam’ı, onun “Kimya’nın Babası” diye anıldığını, binom formülünü bulan Ömer Hayyam’ı cebirin temellerini atan ve Avrupa’ya cebiri öğreten Hârizmî’yi çoğumuz bilmeyiz. Bununla birlikte Millî Eğitim Gençlik Spor Bakanlığının bilhassa lise son sınıf kitaplarında ilim öncülerimize yer verişini müsbet bir adım olarak karşılıyoruz.”
Büyük bir İslâm âlimî (Bediüzzaman Said Nursî) yüz sene kadar önce yazdığı ‘Muhakemât’ adlı eserinde “Fe yâ lilaceb! Köle efendisine... ve hizmetkâr reisine ve veled pederine nasıl düşman ve muarız olabilir? Halbuki İslâmiyet funûnun seyyidi ve pederidir” demektedir. Ansiklopedi bize bu gerçeği hatırlattı. Bu mevzuda ne düşünüyorsunuz?
Bu söze fazladan ilâve edecek birşeyimiz yok. Gerçekten İslâmiyet fenlerin reisi, mürşidi ve efendisi durumundadır. Biz de zâten bu gerçeği dile getirmeye çalıştık. Beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi esas edinen İslâm bilginleri din ve fen ilimleri ayırımı yapmadan, bütün ilimlere ibâdet duygusuyla eğilmişlerdir. Nitekim aynı İslâm âlimi din ilimlerini vicdanın ziyası, fen ilimlerini de aklın ışığı olarak kabul etmektedir. Ve hakikatin ikisinin birleşmesiyle ortaya çıkacağını belirtmektedir.
“Bu hakikat İslâmı iyi anlayan bütün İslâm âlimlerinin ortak noktası olmuştur. Biz de karınca kararınca yaptığımız bu çalışmayla, bu gerçeği kendilerine rehber edinen ecdadımızı nazarlara sunmaya gayret ettik. Az da olsa başarılı olabilmişsek kendimizi bahtiyar addedeceğiz.
Ansiklopediyi tanıttığımız velilerin çoğu şu hususu dile getirdiler: ‘Yeni yetişen nesil, bizden çok daha şanslı durumda. Artık bizim gibi aşağılık kompleksine kapılmadan ve gözü kapalı olmadan yetişecekler.’ Kanaatinize göre kimler bu ansiklopediden istifade edecek?
Bu soruya herkes demek biraz kolay. Kanaatimce ihtiyaç duyan herkes ansiklopediyi okuma arzusunu duyacak. Bunların başında ise öğrenim gören gençlik geliyor. Şimdiye kadar ‘Her şeyi Avrupalılar buldu’ düşüncesi ile zihinleri doldurulan genç nesil, atalarımızın da bir zaman Avrupaya rehberlik yapacak, ortaçağa mühürlerini basacak, pozitif ilimlerin dahi temellerini atacak kadar ilimde ilerlediklerini duyunca Ansiklopediye ihtiyaç hissederek okumaları ise aşağılık duygusundan kurtulmalarına sebep olacak. Ümit ediyorum ki, bu onlara şevk unsuru olacak. Çalışma, birşeyler yapma, atalarımıza lâyık olma duygusunu kazandıracaktır. Müslüman üstün insandır. İslâmiyet bizden bunu istemektedir. Elbette, ahlâkta olduğu gibi ilimde de üstün olmak mecburiyetindeyiz.
Sizce ne zaman ve ne sebeple Müslümanlar ilim öncülüğünü yabancılara kaptırdılar?
İslâma sırt çevirdikleri zaman. Çünkü Müslümanlar dinlerine bağlı oldukları müddetçe manen olduğu kadar maddeten de, ilmen de ilerlediler. Yükseliş devirleri bunun en güzel misalleriyle doludur. Meselâ Fâtih Sultan Mehmet dinine bağlı güçlü bir padişah olduğu kadar, ilmi, ilim adamını koruyan, ilmin yaygınlaşması için çalışan birisiydi. Ali Kuşçu gibi büyük bir ilim adamını kendi kütüphanesinin müdürlüğüne yükseltmekle kalmadı, aynı zamanda Ayasofya Medresesine müderris yaptı. Her mahalleye bir mektep açtıracak, okullarda dînî ilimlerin yanında müsbet ilimleri de okutturacak kadar İslâmı iyi anlayan Fâtih, havan topunu îcad edecek kadar da fen ilimlerine hâkimdi, örnekte de görüldüğü gibi Müslümanlar dinlerini iyi anladıkları müddetçe manen olduğu kadar maddeten de ilerlemişlerdir. Yükseliş devirlerinin sonu her sahada olduğu gibi fen ilimleri sahasında da inişi netice verdi. Tarih olarak ifade etmek gerekirse Avrupa İslâm dünyasından öğrendikleriyle Rönesansın temellerini atarken Müslümanlar zirvedeydiler. Maalesef onlar çıkarken, biz indik.
Tekrar yükselemez miyiz?
Elbette ki. Onları yükselten ruha yeniden sahip olursak niçin yükselemeyelim? Bizim Avrupalılardan avantajlı bir tarafımız daha var. Onlar çalışmaları sırasında ‘Bunlar ne de olsa üç beş günlük dünyalık için. Bu kadar çalışmaya ne lüzum var?” diyebilirler. Bir noktada kalabilirler. Ama biz dünyaya da, ilme de ibadet duygusuyla bakıyoruz. Çalışmalarımızın sırf geçici dünya için değil, ebedî hayat için de faydalı olacağına inanıyoruz. Çünkü Peygamberimiz (asm), “İnsanların en iyisi insanlara en çok faydası dokunandır” buyuruyor. İlimde, fende, teknikte atacağımız her adım, aynı zamanda bir ibâdettir.
Bu bakımdan şevkle, gayretle çalıştığımız müddetçe ileri adımlar atabiliriz. 1979’da Nobel Armağanı alan Abdüsselâm’ın bu başarısı Müslümanların isterlerse eski safvetlerine kavuşacaklarının delillerinden biridir. Ülkemizde de eserimizin yayınlandığı Yeni Asya Yayınevi yayınladığı eserleriyle Müslümanlar için yüksek hedefleri göstermektedir. İlimle imanı kolkola yürüten “İlim ve Teknik Serisi” gibi emsalsiz eserleriyle yükselişin çekirdeklerini atmaktadır. “Darwin ve Evrim Teorisi” isimli eserin Arapça’ya çevrilişi dünya çapında gelişebilecek bir hizmetin temellerini teşkil ediyor, inanıyorum ki dünya çapında ismini duyuracak ilim adamlarımız yetişecektir.
Bu ruha sahip olan ilim adamlarımız neler yapamaz ki? Yeter ki onlara imkânlar sağlansın. Ufuklar gösterilsin. Peygamberimiz (asm) “Hikmet Müslümanın kaybolmuş malıdır. Onu nerede bulursa alır” buyurur. İnanıyorum ki bu kabiliyetli ilim adamlarımızın ellerinden tutulsun. Avrupa’nın fennini tekniğini çok geçmeden ülkemizde de gerçekleştireceklerdir. O zaman geri kalmışlık diye birşey bahis mevzuu olmayacaktır.
Ansiklopedide ilim öncüleri arasında bazı ara yazılara yer verilmiş. Meselâ Câbir bin Hayyam’ın atomla ilgili görüşlerine yer verildiği noktada atomdan, Kâtip Çelebi’nin dünya ile ilgili görüşleri anlatılırken “Dünya öküzle balık üzerinde mi?” gibi ara yazılar bulunuyor. Buna neden ihtiyaç duydunuz?
Zamanımızdan 1200 sene önce yaşamış bir bilginin atomun parçalanacağından, kısacası atomdan bahsetmesi garip karşılanabilir. Aslında, her şey içinde bulunan Kur’ân-ı Kerîm daha önce atomun parçalanacağına âyetlerinde yer vermiş. Biz bu bilginin çağına göre oldukça enteresan görüşünün kaynağının, Kur’ân olabileceğini, oradan ilham almış olabileceğini nazara vermeye çalıştık. Çünkü İslâm âlimlerinin keşif ve buluşlarında ilham kaynaklarının Kur’ân-ı Kerîm olduğunu Avrupalılar da itiraf etmektedirler.
Dünya öküzle balık üzerinde mi?
“Kâtip Çelebi’nin dünya öküzle balık üzerinde hadisesine bakış cihetini izah ettiğimiz noktada yer verdiğimiz ara yazı ise mevzuun içinde uzun giderdi. Onu bir ara yazı yapmayı uygun gördük. Ve çağımız Kur’ân tefsirlerinde bu hususta yapılan izahları da ekledik. Umumiyetle ara yazılar mevzuu tamamlayıcı ve akla gelebilecek bazı sorulara cevap mahiyetindedir. Bulunmasında fayda mülâhaza ettiğimiz için koyduk.
Okuyucu da zâten müsbet karşılıyor. Bir sorum daha var.
Öğrendiğime göre aynı zamanda öğretmenlik de yapıyorsunuz. Öğretmenliğin yanında bu gibi çalışmalar güç olmuyor mu? Daha başka çalışmalar da düşünüyor musunuz?
Zahmetsiz rahmet olmaz, derler. Rahmeti zahmette, rahatlığı güçlükte bulduktan sonra çalışma problem olmaktan çıkar. İnsan bir kısım şeyleri yapmaya kendini inandırırsa, daha doğrusu kanaat ederse o yolda Allah gerçekten kolaylıklar ihsan ediyor. Diyelim ki birşey arıyorsunuz, ummadığınız yerlerden onunla ilgili çok şeyler önümüze çıkıveriyor. Bu ise kader-i İlâhiyle istihdam edildiğimizin ifadesinden başka birşey değildir. Şükretmek gerekir. Zor da olsa bazı şeyleri üstlenmek lâzım. Allah yardımını esirgemez. Daha başka çalışmalar da düşünüyoruz. Zamanı gelince İnşaallah neşredilir. Ansiklopediyi biraz daha genişletmek ise planlarımız arasında.
Son olarak okuyucudan istedikleriniz veya okuyucuya ulaştırmak istediğiniz mesajlar var mı?
“Bilhassa genç nesle bol bol okumalarını, yükselmenin okumaktan geçtiğini, değeri ve zenginliği bilgide kültürde aramalarını temenni ederim. Dinimiz bizden başarılı olmayı istiyor. Allah’ın rızası bu yolda. Zaaflarımızın hatalarımızın dinimize gölge olmamasına dikkat etmeliyiz.
Zamanımız fikir cihadında bütün hızıyla devam ettiği bir asırdır. Fikren, ilmen üstün olan galip gelir. Kendimizi ilimle kabul ettirmeliyiz. Unutmayalım ki çağımızda en büyük hizmet budur.
Ayrıca okuyuculardan ansiklopediyle ilgili teklif, tenkit, temenni ve dokümanlar varsa göndermelerini bekliyorum.
(MERHUM) ŞABAN DÖĞEN KİMDİR?
1952 yılında Çorum’un Kargı ilçesinde doğdu. Ortaokulu ilçesinde, İmam-Hatip Lisesini Çorum’da bitirdi. 1974’te Erzurum Yüksek İslâm Enstitüsü’nden mezun oldu. Beş yıl Sarıkamış Vaizliği yaptıktan sonra Millî Eğitim Bakanlığına geçti. Yurdun değişik yerlerinde ortaöğretimde Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmenliği yapan Döğen, 1996’da emekli oldu. 1974’lü yıllardan itibaren başladığı yazı hayatını, vefatına (4.11.2009) kadar Yeni Asya gazetesinde köşe yazarı olarak sürdürmüş olan Döğen’in, ilk eseri Kur’ân’dan Tekniğe 1984’te yayınlandı. 40 civarında eseri bulunmaktadır.
Haber Merkezi