TÜRKİYE İÇİN ÇARE ÇİN MODELİ DEĞİL, AB REFORMLARI ÇERÇEVESİNİN YENİDEN HIZLA YERİNE KONMASI... DEMOKRASİ, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, TEMEL HAKLAR, YARGI BAĞIMSIZLIĞI...
AB ÇERÇEVESİ DAĞILDI
AB’nin, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar ve yargı bağımsızlığının sürekli kötüye gitmesi ile ilgili endişeleri giderilmemiş ise çerçeve dağılmış demektir. Nasıl tesis edileceği ise AB Raporunda.
DEMOKRASİDEN UZAKLAŞTIKÇA
AB’yi hatırlatmamın bir nedeni, demokrasiden uzaklaştıkça gündeme otoriter modellerin gelmesi. Çin Modeli gibi. Çin Modeli deyince, topluca sefilleştirilen bir ülke ve 3 kuruşa çalışacak insanlar anlayın.
BETON ZEMİNE ÇARPMADAN
AB reformları gündemde iken Türkiye’nin bir çerçevesi vardı. Yeni dönem bu çerçeveyi parçaladı. Beton zemine çarpana kadar beklemeden çerçeveyi yeniden oluşturmak gerekiyor, aksi halde çok zorlanırız.
***
Mehmet Altan Yeni Asya için yazdı: Çerçevesiz Ülke...
Çare, yeniden AB reformları çerçevesinin hızla yerine konması. Çin Modeli değil, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar, yargı bağımsızlığı...
Avrupa Birliği her yıl bir Türkiye fotoğrafı çeker. Önceden çektiği bu resme, “İlerleme Raporu” denirdi...
Şimdilerde “Avrupa Birliği Raporu” deniyor...
Raporun hemen başlangıcında “Çerçeve” başlığı altında şunlar yazıyor:
“Rapor döneminde Türk Hükûmeti, AB’ye katılım hedefi konusunda kararlılığını yinelemesine rağmen reform gündemine yönelik olumsuz eğilimi tersine çevirmemiştir.
AB’nin, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar ve yargı bağımsızlığının sürekli kötüye gitmesi ile ilgili ciddî endişeler giderilmemiştir.
Birçok alanda daha fazla gerileme olmuştur.”
Ve hemen ardından çok vurucu bir cümle daha:
“Türkiye’deki demokratik kurumların işleyişinde ciddî eksiklikler bulunmaktadır. Rapor döneminde, demokratik gerileme devam etmiştir.”
***
AB’nin, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar ve yargı bağımsızlığının sürekli kötüye gitmesi ile ilgili ciddî endişeleri giderilmemiş ise çerçeve dağılmış demektir.
Bu, yıllardır yaşadıklarımızın AB tarafından 2020 yılı itibariyle teyididir.
“Dağılan çerçevenin” eksik parçalarını bir daha sayalım:
1- Demokrasi,
2- Hukukun üstünlüğü,
3- Temel haklar
4- Ve yargı bağımsızlığı...
Demek ki muhalefetin refah ve özgürlük için neyi yeniden tesis edeceği bellidir.
Nasıl tesis edileceği ise Avrupa Birliği Raporu’nda ince ince detaylandırılmış, uygulama için bekliyor.
***
Avrupa Birliği’ni ısrarla hatırlatmamın bir başka nedeni de demokrasiden uzaklaştıkça siyasal gündeme otoriter ülke modellerinin geliyor olması.
Örneğin, dayanılmaz bir sefalet depremi altında nefessiz kalmamızın nedeni olarak gösterilen “Çin Modeli...”
***
Çin Modeli deyince, topluca sefilleştirilen bir ülke ve 3 kuruşa çalışacak insanlar anlayın.
Türk parası eriyor, bizler durmadan fakirleşiyoruz...
Bu, bize daha sonrası için zenginlik vaat edebilir mi?
Önce şunu hatırlatayım:
“İthalatta, 2021 Ocak-Ekim döneminde ara mallarının payı yüzde 76,9....”
Bu kadar pahalanmış dövizle, bu kadar yüksek oranda ara mal almak mecburiyetinin altını çizelim...
Ardından gene şunu hatırlayalım:
“2021 Ocak-Ekim döneminde yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ihracatı içindeki payı yüzde 2,7’dir.”
Toplam ihracatının içinde yüksek katma değerli malı neredeyse yok düzeyinde olan bir ülkenin, niteliksiz malları daha ucuza satması toplumu zenginleştirebilir mi?
***
Soruyu ve konuyu Almanya bağlamında teknik olarak tartışmaya devam edelim...
21. Yüzyılın terkisinde çalkalanıp duran dünya, pandemiyle birlikte daha da çok sarsıldı.
Yeni aranışlar hızlandı.
Alman Sanayi ve Ticaret Odaları’nın (DIHK) bir süre önce yayımladığı anket, Alman iş dünyasının tedarik zincirleri konusunda yakında büyük değişimlere gitmek istediğini ortaya koydu.
Yurtdışında aktif olan Alman şirketlerin yüzde 54’ü tedarik zincirlerinde değişim planlıyor.
Bu şirketlerin yüzde 72’si yeni tedarikçi arayışında.
Yüzde 15’i de üretim yerini değiştirmeyi planlıyor.
***
Tedarik zinciri ne?
Tedarik zinciri ya da lojistik ağı, ürün(ler) ya da hizmet(ler)in tedarikçiden müşteriye doğru hareket(ler)ini kapsayan ve bu süreç içerisindeki örgütler, insanlar, teknoloji, faaliyetler ve kaynaklar sistemlerinin bütününe verilen isim...
Alman sanayicilerin, pandemiyle beraber Çin gibi Asya ülkelerindeki bazı yatırımlarını gözden geçirdiği, tedarik zincirlerini yeniden ele aldığı bir dönemde Türkiye bu aranışın yeni adresi olabilir mi?
Cevabı, ankete katılan Alman iş adamlarından alabiliriz:
Ankete göre Alman yatırımcıların bu kararı verirken dikkate alacakları faktörler arasında,
1- Üretim merkezinin coğrafi konumu,
2- İlgili ülkedeki ekonomik koşullar,
3- Yargı sistemi,
4- Vergi hukuku,
5- Enerji maliyetleri
6- ve dijital altyapı gibi kriterler dikkat çekiyor...
***
Bu beklentiler Türkiye tarafından karşılanabilir mi?
TÜSİAD’ın Berlin Direktörü Alper Üçok yanıtlıyor:
“Son dönemde döviz kurundaki oynaklık, faizlerdeki düzensizlik, enflasyonun artması ve alım gücünün düşmesi gibi nedenler, burada Türkiye’nin bu yatırımlar bakımından elverişli olmadığı değerlendirmesine yol açabilir. Yine hukuk güvenliği beklentisi, Türkiye’ye olumlu yaklaşılmasını güçleştirecek bir unsur olabilir.
Hukukun yavaş işlemesi, süreçlerin uzaması, hukuk güvenliği ile alakalı bir takım soru işaretleri Türkiye’nin bu bağlamda pozitif bir konuma sahip olmasını zorlaştırıyor.
Ayrıca Türkiye’de özellikle sanayi alanında enerji maliyetleri de çok hızlı artıyor. Son bir yılda enerji enflasyonu yüzde 90.”
***
Ve Alman işadamlarının hepsinin ortaklaşa vurguladığı “öngörülebilirlik”....
Çerçevesi kalmamış bir ülke, öngörülebilir yatırımlara ev sahipliği yapabilir mi?
“İktisadî bakımdan Türkiye çok önemli avantajlar sunuyor olsa da siyasî iklim, siyasî öngörülebilirlik de uzun vadeli yatırım planlarında büyük önem taşıyor, dikkate alınıyor.
Bunun en önemli örneklerinden biri, Volkswagen’ın Türkiye için planladığı 1 milyar euro tutarındaki yatırımını, siyasî sorunlar nedeniyle askıya almış olması.”
***
Bütün bu değerlendirmelerden çok daha etkili bir başka gelişme var:
Almanya’da bu yıl kabul edilen Tedarik Zincirleri Yasası, Alman şirketlerinin Türkiye gibi yurtdışı yatırımları konusunda yeni bazı kriterler koyuyor.
2023 yılından itibaren kademeli olarak yürürlüğe girecek yasa, tedarik zincirlerinde, iklim, çevre ve insan haklarının korunması konularında yükümlülükler getiriyor.
Altını çizelim, insan haklarının korunması...
Ve gene Türkiye’nin, Avrupa’nın tedarik zincirlerinde kilit bir rol üstlenebilmesi için göz önünde bulundurması gereken bir diğer önemli konu da AB Yeşil Mutabakatı.
Türkiye’nin üretim süreçlerini büyük bir hızla iklim koruma hedefleriyle uyumlu hale getirmesi isteniyor…
***
Türkiye’nin yeni tedarik zinciri ve üretim merkezine dönüşmesi için “halkı sefilleştirmesi” gerekmiyor...
Aranan bu değil...
O halde yapılması gereken ne?
Türkiye’nin AB standartları ışığında hızlı adımlar atması ve gerekli düzenlemeleri yapması.
Alman şirketleri, şimdiden bu kriterler bakımından daha güvenli gördükleri Doğu Avrupa ülkelerine bu nedenle yöneliyor...
***
AB reformları gündemde iken Türkiye’nin bir çerçevesi vardı...
Yeni dönem bu çerçeveyi parçaladı...
Çare, yeniden çerçevenin hızla yerine konması...
Çin Modeli değil, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar ve yargı bağımsızlığı...
Sefilleşmenin dibine vurmaya doğru tepe taklak düşüyoruz...
Beton zemine çarpana kadar beklemeden çerçeveyi yeniden oluşturmak gerekiyor, aksi takdirde ülke olarak çok zorlanacağız.
Mehmet Altan