Türkiye Hâfıza Şampiyonu Mücahit Aköz, “Öğrenme deyince akla ezber gelir oldu; bu da öğrenme eyleminden keyif almayan jenerasyonları doğurdu. Ezber, öğrenme sistemleri içerisinde yer alan onlarca metottan sadece biri ve belki de en zayıflarından birisidir” diyor.
Mücahit Aköz, bilgiyi öğrenmenin beyin dostu yolları üzerine araştırmalar yapmaktadır. 2009 ve 2013 yıllarında katıldığı Türkiye Hâfıza Şampiyonası’nda Türkiye rekorları kırarak şampiyonluklar elde etti. Yine 2012 ve 2013 yıllarında Londra’da gerçekleştirilen Dünya Hâfıza Şampiyonaları’nda ülkemizi temsil eden tek beyin atleti olmuştur. 2017 yılında Türkiye’de Pi Sayısı’nın 1320 basamağını gözlemciler huzurunda hiçbir yardım almadan hâfızasından sayarak Türkiye rekoru kırmıştır. Kendisiyle, beynimizi tanımak, keşfetmek için yapmamız gerekenleri ve başkaca önemli meseleleri konuştuk.
***
* Google’a “Türkiye hâfıza şampiyonu” yazdığımızda karşımıza çıkan ilk isim Mücahit Aköz oluyor. Hakkınızda belli başlı bilgiler edinmek mümkün. Ama sizi kendi ifadelerinizle tanımaktan memnuniyet duyarız.
Öncelikle derginizde misafir ettiğiniz için teşekkür ederim. 1992 yılı İstanbul doğumluyum. Henüz ilkokul yıllarından başlayan beyin, hâfıza, öğrenme, zekâ kavramları üzerine olan ilgimin bir sonucu olarak üniversitede Psikoloji bölümünü tercih ettim.
Devam eden süreçte bahsi geçen alanlarda yurt içi ve dışındaki eğitim ve seminer programlarına katıldım. Hâlâ bu birikimi arttırmak için gayret ediyorum.
Bir yandan da dilim döndüğünce mevcuttaki birikimi çeşitli seminer, konferans ve eğitim programları vesilesiyle insanlarla paylaşıyorum.
* Hâfıza teknikleri ile ilgilenmek, bu yönde kendinizi geliştirmek oldukça erken başladığınız bir yolculuk. Nasıl ve neden başladınız?
İlkokul üçüncü sınıfta iken, babamla birlikte Üsküdar’da bir yaz okulu müsameresine izleyici olarak katıldık. Sahnede, kendisine söylenen 20 atasözünü sırasıyla tek seferde ezberleyip yeniden aynı sırada sayan bir gencin yaptığı gösteriyi izledim. Çok etkilenmiştim. Bu heyecan beni bir sonraki dönemde aynı kurslara başlamaya motive etti. Sonrasında adına “hâfıza teknikleri” denilen alana ilk adımlarımı bu şekilde attım.
Şu an neler yapıyorsunuz? Yeni bir yarışma/şampiyona hazırlığınız var mı?
2009 ve 2013 yıllarındaki Türkiye şampiyonluklarından sonra artık ülkemizi yurtdışında temsil edebilecek gençlerin yetişmesi ve hâfıza sporunun zihinlere yerleşmesi adına çalışmalar yapmaya ağırlık veriyorum. Yarışmacı olarak değil, hakem olarak uluslar arası yarışmalarda ülkemizi temsil ediyorum. Daha ziyade konunun akademik ve eğitim sürecine olan katkısı üzerine çalışmalar yapmaya gayret gösteriyorum.
BÜTÜN Kodlarımız Hâfızamızda Saklı
* Hâfıza nedir, bize niçin lâzımdır? İnsan kendi hâfızasının sınırlarının / gücünün nasıl farkına varır? Hâfızayı geliştirmenin herkes için mümkün olan yolları var mıdır? Bu tamamen teknik bir mesele midir? Zekâ ile orantılı mıdır?
Hâfızanın bizim için önemini anlamak istiyorsak, onun bir an için hiç olmadığını düşünmemiz yeterlidir. Hâfıza, diğer bir tabiriyle “kayıt mekanizması”na sahip olmadığımızı düşünelim.
Geriye ne kalırdı ki? Kimliğimiz, adımız, geçmişimiz, sevdiklerimiz, sevmediklerimiz, hedeflerimiz, bizi biz yapan her şey, bütün kodlarımız hâfızamızda saklı. Dolayısıyla bu konuyu, sadece birtakım akademik süreçlerde, sınavlara hazırlanırken geliştirilmesi gereken teknik bir beceriden öte, bütün bir hayatın esas hazinedarı olarak görmek daha isabetli olacaktır.
Elbette herkes için mümkün olan hâfızayı geliştirme yolları var. Temel sorunumuz, sahip olduğumuz potansiyeli doğru yollardan kullanma konusunda gerekli eğitimleri almamış olmamızdır. Tamamen teknik bir konudan bahsediyoruz. Zekâ seviyesinden bağımsız bir süreç bu.
* Hâfızayı etkili bir şekilde kullanabilmek için neler yapmalıyız?
İnsan, kendisini etkileyen olayları ve bilgileri diğerlerine kıyasla daha kolay hatırlar. Okula başladığımız ilk günü eminim ki birçoğumuz hâlâ hatırlarız. Ancak “15 gün önce ne yemiştiniz?” diye sorduğumda çoğunlukla cevap alamıyorum. Eğitimlerimizde vurguladığımız en temel husus; beyni iyi tanımak gerekliliğidir.
Beynimiz Yine İyi Dayanıyor
* Beynimizi tanıyor muyuz? Nasıl kullanacağımızı biliyor muyuz?
Tanımıyoruz. İlkokula başladığımız andan itibaren bilgileri öğrenmeye başlıyoruz.
Ancak “öğrenmeyi” hiç öğrenmedik. Bize bir araba veriyorlar ve “Sür!” diyorlar. Nasıl süreceğimizi söylemiyorlar. “Ama ben bu arabayı sürmeyi bilmiyorum…” deyince de “Sana araba verdik, daha ne istiyorsun?” tepkisiyle karşılaşıyoruz. Yaşadığımız durumu buna benzetiyorum. Bilgileri öğrenmeye başlamadan önce, o bilgileri nasıl öğrenebileceğimizi öğretselerdi her şey çok daha başka olabilirdi. Konferanslarımda kimi zaman şakayla karışık “Bakmayın siz, yine iyi dayanıyor!” diyorum, beyni işaret ederek.
* Beynimizin tamamını kullanmadığımız gibi yaygın bir kanaat var, bunun gerçeklik payı nedir?
% 1 veya % 2’sini kullanıyoruz gibi inanışlar var genelde. Bu doğru değil. Beynimizin her bir bölümü farklı alanlarda görev yapıyor. Bu tür söylemlerle asıl anlatılmak istenen, mevcut potansiyelimizin yüzde birini-ikisini dahi kullanmıyor olmamızdır.
Ezber bilgiyi bilinçsizce yığmaktır
* Ezber konusuna gelmek istiyorum. Ezberlemek mi, öğrenmek mi? Siz meselâ, sayılar şampiyonu olarak, sayıları ezberliyor muydunuz?
Ezber ve öğrenme birbirinden tamamen ayrı iki kavramdır. Biz bu iki kavramı birbiriyle fazlasıyla karıştırmış durumdayız. Aslında okuldan, öğrenmekten sıkılan ve bunalan öğrencilerin temel problemi de bu ayrımı yapamıyor olmalarıdır. Öğrenme deyince akla ezber gelir oldu; bu da öğrenme eyleminden keyif almayan jenerasyonları doğurdu. Ezber, öğrenme sistemleri içerisinde yer alan onlarca metottan sadece biri -ve belki de en zayıflarından birisi-dir. Biz ezberlemek yerine “kodlamak” diyoruz. Kodlama bilinçli bir sistem dâhilinde yapılır. Ezber ise bilgiyi bilinçsizce yığma şeklinde gerçekleşir. 800 rakamı 60 dakikada ezberleyemezsiniz. Bunun için bilgiyi kodlamanız gerekir.
* Bloğunuzda kendinizi Unutkan Şampiyon olarak tanımlıyorsunuz. Ama bir hâfıza şampiyonu unutursa nasıl şampiyon olabilirdi ki?
“Her şey zıddıyla bilinir” derler. Unutmasaydık hatırlamanın, üzülmeseydik mutluluğun, ağlamasaydık gülmenin kıymetini bilemezdik. Hâfıza şampiyonu da olsanız insansınız ve insan unutur. O başlığı atmamdaki temel niyet buydu.
* Aşina olduğunuz şu soruyu sormak istiyorum: Sayıları hâfızanıza aldınız da ne oldu? Neye yaradı / yarayacak?
Spor yapan adama kaldırıp indirdiği ağırlıkları işaret edip, “Bunca sıkıntıya giriyorsun da ne olacak?” diye sormak gibi bu. Maksat ağırlıkları kaldırmak değil, sağlıklı ve güçlü bir bedene sahip olabilmek. Aynı durum hâfıza sporu için de geçerli. Temel gayemiz insanlara neleri başarabilecekleri konusunda fikir verebilmek ve zihinleri her daim taze ve güçlü tutmak. Yoksa elbette ki yüzlerce rakamı veya kelimeyi ezberleyip papağan gibi saymaktan ibaret değil mesele.
* Dünya Hâfıza Şampiyonası’nda ülkemizi temsil etmiş biri olarak, ülkemizde böylesi bir şampiyonluğa verilen değer konusunda ne söylersiniz?
Naçizane gözlemim, biz şova dönük hareketleri seven bir milletiz. Eğitim ve konferanslarıma başlarken bir hâfıza gösterisi yaptığımda insanlar bunu kendi sahalarına nasıl uygulayabileceklerini sormaktan çok işin şov kısmıyla ilgileniyor; “Televizyondaki X yarışmasına katılmayı hiç düşündünüz mü?” gibi önerilerde bulunuyorlar. Bundan fazla bir rahatsızlık duymuyorum. En büyük arzum ülkemizde bu alana olan ilginin bilinçli bir şekilde artarak sürmesidir. Gelişmiş diye tabir edilen ülkelerde bu konularda temel yaş gruplarından başlanarak eğitimler verildiğine şahit oldum. Ülkemizde de bunun gerçekleştiğini görmek en büyük arzumdur.
(Genç Yorum Dergisi, Ocak 2019)
RÖPORTAJ: ŞULENUR YILDIRIM
[email protected]