Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz, siyasi tarihimizin önemli aktörlerinden Süleyman Demirel'in, 1971'deki 12 Mart muhtırasından 28 Şubat’taki postmodern darbeye kadar olan süreci ve bu süreçte izlediği politikaları anlattığı bugünkü yazısında dikkat çeken çarpıcı tespitlere yer vermiştir.
Son şahitlerden rahmetli Hakkı Yavuztürk'ün, Demir için söylediği önemli tespitle başlayan yazı, yakın siyasi tarihimizi anlama noktasında da önemli ipuçları vermektedir.
Kazım Güleçyüz'ün bugünkü yazısı;
Son şahitlerden rahmetli Hakkı Yavuztürk Demirel için “Menderes’i devirip asan ve sonra ihtilal için yine pusuda bekleyen zihniyete fırsat vermemek için çok dikkatli ve temkinli hareket ediyor” diyordu.
Gerçekten de öyle yaptı Demirel.
6 yıllık başarılı bir tek parti iktidarından sonra 1971’de 12 Mart muhtırasına muhatap olduğunda, bu müdahalenin 27 Mayıs benzeri bir darbeye dönüşmesini engelleyip zararı olabildiğince küçültmek için ustaca bir strateji uyguladı, Meclisin açık kalmasını sağladı ve bu sayede müdahalecilerin cumhurbaşkanını da kendilerinden seçtirme hesabını bozdu.
Dessasça bir yöntemle terörü kullanarak yapılan 12 Eylül darbesini ise engelleyemedi. Ancak darbeye karşı çok çetin bir mücadele verdi. Darbecilerin anayasa ile getirdikleri siyaset yasağını halkın oyları ile aşmayı başardı. Kendisini dört duvar arasına hapsetmek isteyenlere bu fırsatı vermedi. Adeta küllerinden tekrar doğdu. Ve darbeyle gasp edilen başbakanlığı 1991 seçiminde yeniden aldı.
Cumhurbaşkanlığında ise 28 Şubat’ın Baas tipi kanlı bir darbeye dönüşmesini engellemek için çok yoğun bir çaba sarf etti. On yıllardır hazırlık yapan azılı fanatik laikçi-Kemalist-cuntacı ekibi tasfiye ederek, Hilmi Özkök ve Necdet Özel gibi sivil otoritenin üstünlüğünü hazmetmiş komutanların önünü açtı.
O süreçte din adına siyaset yapıp irtica ile suçlanan bir kadronun iktidarda olması, Demirel’in işini zorlaştırdı. Özellikle başörtüsü meselesinin karşılıklı tahriklerle getirildiği nokta, onu da sıkıntıya soktu. Orada bizim de eleştirdiğimiz farklı bir tavır sergiledi. Bir görüşmemizde konuyu açtığımızda “Ben demokrasiyi muhafazaya çalışıyorum, demokrasi giderse en az 40 yıl geriye döneriz” dedi.
Demek ki vahamet o boyuttaydı.
Nitekim RP ve FP’nin kapatılma gerekçesi de, 28 Şubat’tan 9 sene sonra AKP’ye açılan kapatma davasının da en önemli sebeplerinden biri başörtüsü meselesi değil miydi?
Demirel’in 28 Şubat’taki tavrı bize bir cihetiyle hep Üstadın bir mektubundaki “haksıza yardım” prensibini hatırlatıyordu. Onu da yerinden aktararak yarın işleyelim inşaallah.
tweet 1- Demirel’in başbakanlığında başörtüsü yasağı yoktu. 28 Şubat’a kadar cumhurbaşkanlığında da. Ama ne zaman ki tahrikler yoğunlaştı, ip koptu.
tweet 2- Erbakan’ın FP’si, 1999’da Merve Kavakçı’yı başörtülü vekil olarak seçtirdiği için kapatıldı. Parti, Kavakçı’ya sahip de çıkamadığı halde...
tweet 3- Erdoğan’ın 2008 başında başörtüsü için yaptığı “Velev ki siyasî simge olsun” çıkışının, AKP’ye kapatma davası getirdiği ne çabuk unutuldu?