"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

HOLLANDE’IN TÜRKİYE ZİYARETİ: Farklı hedefler, benzer cümleler

GÖKTÜRK TÜYSÜZOĞLU
11 Şubat 2014, Salı
François Hollande’ın Türkiye ziyareti, bir Fransız devlet başkanının 22 yıl sonra Türkiye’ye gerçekleştirdiği ilk resmî ziyaret olması açısından önemlidir. 1992 yılında gerçekleştirilen ziyaret de yine bir sosyalist olan François Mitterrand tarafından gerçekleştirilmişti. Hollande’ın çalkantılı özel yaşamı nedeniyle ülkemizde daha çok magazin yönü ön plana çıkarılsa da, bu ziyaretin daha yakından ele alınması ve Türkiye-Fransa İlişkileri’ne dair bazı çıkarımlarda bulunulması gerekir.
Türkiye’nin Fransa’ya olan yaklaşımı daha çok kendi AB üyelik süreci üzerinden ifadesini bulmaktadır. Türkiye, AB’nin lider ülkelerinden biri olan Fransa’nın desteğini alabilmeyi ve bu ülke ile geliştireceği iyi ilişkiler üzerinden Fransız toplumunun Türkiye’ye olan ön yargılarını kırabilmeyi hedeflemektedir. İki ülke arasındaki ekonomik-ticari ilişkilerin geliştirilmesi ve özellikle enerji projeleri ile işbirliğinin taçlandırılması Ankara tarafından, Fransa’nın, Türkiye’ye vereceği siyasal desteğin tamamlayıcı parçaları olarak görülmektedir. Fransa’nın Türkiye’ye olan yaklaşımı ise çok daha farklı bir perspektif üzerinden şekillenmektedir. Son dönemde Fransız siyasetine ve dış politikasına ilişkin iki eğilimin mücadele hâlinde olduğu söylenebilir. Bunlar, bir önceki devlet başkanı Nicolas Sarkozy’nin temsilcisi olduğu ve daha çok muhafazakâr kesimin yöneldiği Atlantikçi bakış açısı ile Charlés De Gaulle döneminde beliren ve daha sonra sosyalist François Mitterrand tarafından da benimsenen cumhuriyetçi dış politika çizgisidir. Cumhuriyetçi yaklaşım, Fransa’nın biricikliğine ve dış politikasının bağımsız bir çizgide şekillenmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Fransız dili ve kültürünün gelişimine büyük önem veren bu anlayış, Fransa’nın da bir parçası olacağı çok kutuplu bir sistemsel altyapının oluşturulması gerektiğini belirtir. Atlantikçi bakış açısı ise, Fransa’nın Batı dünyasının bir parçası olduğunu ve bağımsız hareket etmekten çok Batı ile birlikte hareket etmesi gerektiğini kaydetmektedir.
Fransız milliyetçisi olarak bilinen De Gaulle ile sosyalist Mitterrand’ı aynı paydada birleştiren cumhuriyetçi çizgi Mitterrand’ın eski sağ kolu Hollande tarafından da benimsenmektedir. İktidara geldiği günden bu yana bu yönünü fazlaca ortaya koyamasa da, Hollande’ın, özellikle son dönemde ciddi bir farkındalık oluşturmaya çalıştığı ortadadır. Eski Fransız sömürgeleri olan Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ne müdahale etmesi, ABD-İngiltere çizgisinin AB içindeki etkinliğini sorgulamaya başlaması ve özellikle Asya ülkeleri ile işbirliği imkânlarını geliştirmeye çabalaması, Hollande’ın Fransa’yı Atlantikçi çizgiden uzaklaştırdığını kanıtlamaktadır. Türkiye ziyaretini de bu çerçevede ele almak ve sistemsel anlamda bir “orta güç” olarak değerlendirilen bu ülkeyle ikili ilişkileri geliştirmek François Hollande’ın temel felsefesidir.
İki ülke arasındaki bu yaklaşım farklılığını göz önünde bulundurduğumuzda, François Hollande’ın Türkiye ziyaretini, her iki tarafın da kendi yaklaşımlarını ortaya koyduğu ve birbirlerini anlama yönünde adım atmaya karar verdikleri yeni bir başlangıç olarak görmek mantıklı olacaktır. Peki, bu başlangıç bir başarı hikâyesi olarak görülebilir mi? Bu çok tartışmalıdır. Zira Hollande, Türkiye ziyaretini gerçekleştirme noktasında dahi kararsız kalmış ve en sonunda gelmeye karar vermiştir. Türkiye’de son dönemde yaşanan gelişmeler ve özelde Fransa’da, genelde ise AB içinde Türkiye’ye yönelik olarak artan eleştiriler Hollande’ı olumsuz yönde etkilemiştir. Hollande, AB içinde Türk hükümetinin otoriterleşme eğilimine destek veren lider olarak görülmek istememiştir. Ancak Fransa’nın çıkarları ve değişen dış politika stratejisinin altını yeniden çizebilme isteği bu ziyaretin gerçekleştirilmesini sağlamıştır. Hollande’ı Türkiye ziyareti bağlamında endişelendiren bir başka husus ise Fransa’daki Ermeni diasporasının tutumu olmuştur. Son seçimde büyük bir çoğunluğu Hollande’a oy vermiş olan Ermeniler, devlet başkanının Türkiye’ye “zeytin dalı” uzatmasını şiddetle reddetmişlerdir. Ne var ki, Hollande, Ermenilerin bu tutumunu oldukça kıvrak bir hareketle yumuşatmayı başarmıştır. Ziyaret programına Hrant Dink’in eşi Rakel Dink ile görüşmeyi eklemesi Fransa’daki Ermeni toplumunun itirazlarını biraz olsun azaltmasını sağlamıştır. Bu girişim, Hollande’ın ne denli pragmatist bir kişiliğe sahip olduğunu kanıtlamaktadır.
Türkiye’nin AB ile yürüttüğü müzakere süreci çerçevesinde Fransa tarafından bloke edilen 4 fasıl da görüşmelerde ele alınmıştır. Fransa devlet başkanı, bu konuda da oldukça pragmatik bir tutum sergilemiş ve Türkiye’nin AB üyeliğine halkoylaması ile karar verileceğinden hareketle, Sarkozy döneminde bloke edilen müzakere başlıklarının açılabileceğini belirtmiştir. Kuvvetler ayrılığı konusundaki şüphelerin giderilmesi ve Kıbrıslı Rumlar tarafından bloke edilen müzakere başlıklarına ilişkin (22 ve 23. müzakere başlıkları (temel haklar, hukuk sistemi ve erkler ayrımı ile ilgili) görüşmelerde ilerleme sağlanması Hollande’ın ön koşulları olarak ön plana çıkmıştır. Türkiye ile Fransa’nın Suriye konusundaki tutumları benzer olduğu için bu konu bağlamında fazla bir tartışma olmamıştır. Hatta Hollande, Suriyeli mültecilere karşı izlediği tutum özelinde Türkiye’yi kutlamıştır. Ancak kapalı kapılar ardında Türkiye’nin Suriye’ye olan silâh sevkiyatının, El Kaide’nin bölgedeki varlığının ve Türkiye’nin Suriyeli Kürtler ile olan ilişkilerinin konuşulmuş olması ihtimali oldukça yüksektir.
Esasen Türkiye ile Fransa’nın çıkarlarının örtüştüğü en önemli hususların ticaret, enerji projelerinde ortaklık ve ekonomik işbirliği gibi konular olduğu bilinmektedir. Nitekim her iki taraf da an itibarıyla 14.5 milyar dolar seviyesinde sabitlenmiş karşılıklı ticaret hacminin en kısa sürede 20 milyar dolara çıkarılması konusunda mutabık kalmıştır. Türkiye, 2001 yılına dek doğrudan yabancı yatırım noktasında birinci sırada yer alan, ancak bugün yedinci sıraya kadar gerilemiş Fransa’nın daha fazla doğrudan yatırım yapmasını istediğini Hollande’a ve onunla birlikte Türkiye’ye gelmiş 7 bakan ve 50 kadar Fransız işadamına anlatmıştır. Fransa ile Türkiye arasında nükleer enerjinin kullanımı noktasında verilecek eğitime ilişkin de bir anlaşma imzalanmıştır. Enerji, ulaşım, tarım, savunma gibi sektörlerde toplam 11 adet işbirliği anlaşması imzalayan iki ülke, Sarkozy döneminde durağanlaşan ilişkileri yeniden hızlandırma yönünde adımlar atma kararı almıştır. Esasında bu her iki tarafın da işine gelmektedir. Ortadoğu’da çok büyük bir sıkışmışlık ile karşılaşan ve iç politik gelişmeler nedeniyle bunalan Türkiye, Fransa üzerinden yeniden AB çıpasına sarılırken, Fransa da, Türkiye üzerinden çok kutupluluğa yaslanan dış politika stratejisini uygulama alanına kavuşmuştur. Daha önce Fransa Anayasa Konseyi tarafından anayasaya uygun olmadığı gerekçesiyle reddedilmesine karşın, Fransa Meclisi’nde yeniden ele alınacağı belirtilen “soykırım inkârını suç sayan” yasa tasarısı ise iki ülke ilişkilerinin geleceği üzerinde sallanan “Demokles’in Kılıcı” niteliğine bürünmüş durumdadır.
Okunma Sayısı: 1338
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı