Barla, ehl-i imanın mânevî imdadına gönderilen Risale-i Nur Külliyatı’nın telif edilmeye başlandığı ilk merkezdir. Barla, millet-i İslâmiyenin, hususan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalâlet ve dinsizlik cereyanına karşı, Kur’ân’dan gelen bir hidayet nurunun, bir saadet güneşinin tulû ettiği beldedir. Barla, rahmet-i İlâhiyenin ve ihsan-ı Rabbanînin ve lûtf-u Yezdânî’nin bu mübarek Anadolu hakkında, bu kahraman İslâm milletinin evlâtları ve âlem-i İslâm hakkında, hayat ve mematlarının, ebedî saadetlerinin medarı olan eserlerin lemean ettiği bahtiyar yerdir. (Tarihçe-i Hayat, Barla Hayatı, s. 240)
“Cennet Bahçesi”
Risale-i Nur Külliyatı’ndan olan Sözler isimli eserin “Yirmi Sekizinci Söz”ü, Barla’da 1926-34 yılları arasında Türkçe olarak telif edilmiştir. Cennete dair olan “Yirmi Sekizinci Söz”ün telif edildiği bahçe, merhum Süleyman Kervancı’ya aittir. Bediüzzaman’ın ifadesine göre bu risale “bir veya iki saat zarfında” orada yazılmıştır.
Nur Talebeleri nezdinde “Sıddık Süleyman” olarak bilinen merhum Süleyman Kervancı 1898 yılında Barla’da doğdu ve 1965 yılında yine Barla’da vefat etti. Kabri de Barla’dadır.
Üstad, 1926 yılında Barla’ya sürgün edildiğinde onunla tanıştı ve o da Bediüzzaman’a talebe oldu. Üstad Barla’da kaldığı sekiz yıl boyunca ona sadâkatle hizmet ettiği için “Sıddık” ünvanını aldı. Sıddık Süleyman’ın Risale-i Nur’da fikir ve hislerine ait birçok mektubu bulunmaktadır.
Barla’daki “Cennet Bahçesi” Risale-i Nur’da şöyle bahsedilir: “Bu dere bahçesi gibi, şu Barla bağ ve bahçelerinin her birinin ayrı ayrı mâliki bulunduğu halde, Barla’da gıdası itibâriyle ancak bir avuç yeme mâlik olan her bir kuş, her bir serçe, her bir arı, “Bütün Barla’nın bağ ve bostanları benim nüzhetgâhım ve seyrângâhımdır” diyebilir. Barla’yı zabt edip dâire-i mülküne dâhil eder. Başkalarının iştirâki, onun bu hükmünü bozmaz.
Ziyaret mekânlarından biri
Barla’ya giden ziyaretçilerin uğramadan geçmediği yerlerden biri de Sıddık Süleyman’ın “Cennet Bahçesi”dir. Cenneti anlatan “Yirmi Sekizinci Söz” burada telif edildiği için ziyaretçiler de buraya mutlaka uğrar. Bu bahçe hakikaten ‘dünya cenneti’ gibi güzeldir. Bahçede çeşitli meyve ağaçları bulunuyor. Ayrıca bahçenin değişik yerlerinde de okuma köşeleri kurulmuş vaziyette. Ziyaretçiler buralarda oturup Risale-i Nur okumayı ihmal etmiyorlar.
Bediüzzaman’ın vakfettiği ev
Üstad Bediüzzaman’ın Barla’ya sürgün edildiğinde kaldığı ev bugün ziyaretçilerin akınına uğruyor. Meşhur ‘Çınar ağacı’ ise yaşlanmış olmakla birlikte yine dimdik ayakta. Çınar ağacındaki ‘zikir kulübesi’ de Üstadı hatırlatan bir başka gerçek. Ziyaretçiler burada hem dinlenip hem de o günleri yad ediyorlar.
Evin girişindeki levhada şu not yazılmış: “Altı vilayet genişliğindeki manevî Medreset-üz-Zehra’nın çekirdeği ve birinci medresesi olan ve sekiz sene ikamet ettiğim ve Risale-i Nur’un telif merkezi olan bu evimi, bir medrese-i nuriye olarak vakfettim. Nisan 1954
İmza: Said Nursî, Şahitler: Zübeyir, Ceylan, Sungur
*Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin 1926-1934 tarihlerinde devamlı kaldığı ve 1953-60 senelerinde ara ara gelip kaldığı evi.
Not: Odasındaki dolaplar, tavan, kapı ve pencelereler o dönemdeki hali ile muhafaza edilmiştir.
Muş ya da Mus Mescidi
Mescidin inşa tarihi belli değildir. Bir mahalle mescidi olan bu mabed, küçük bir oda ile birlikte 50 metrekare büyüklükteymiş. Halkın dilinde Muş veya Mus ve hatta Muj mescidi şeklinde telâffuz edilmektedir.
1927 başlarında Barla’ya sürgün edilen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, dört sene kadar Barla’da hayat geçirdikten sonra, kendi haline bırakılmış, metruk ve harap olmaya yüz tutmuş olan bu mescide sahip çıkmış ve 1930’da Barlalı talebelerinin yardımıyla köy usûlü bir onarımdan geçirtmiş ve dört sene müddetle bu mescide fahri olarak imamlık yapmıştır. Ezan ve kameti mescidin içerisinde Arapça aslıyla icra ettirmiştir. “Hatta dört sene evvel, harap olmuş bir camiyi tamir ettirdim” (Mektubat, On Altıncı Mektup, s. 108) diye bahsettiği cami bu Mus mescididir.
Bediüzzaman’ın kaldığı ikinci ev
Barla’da, Çınar Ağacı yanındaki evden başka Üstad Bediüzzaman’ın ara sıra kaldığı bir ev daha vardır. Hacı Hafız Mustafa Öztürk ve Hacı Mehmet Tevfik Öztürk Kültür Evi” olarak ziyaretçileri ağırlayan bu evde de Bediüzzaman misafir olarak kalmıştır. Bu ev, 1990 yılında usta Mustafa Güvenç’in oğlu Mehmet Güvenç ustaya restore ettirilmiştir. Hacı Hafız Mustafa Güvenç, vasiyetinde evin satılmamasını beyan etmiş; evlâtları da bu vasiyeti yerine getirerek evi, Isparta İl Özel İdaresine bağışlamışlardır.
Çam Dağı, Nur Tepesi
Barla’daki ziyaret mekânlarından biri de Çam Dağı’dır. Bilindiği üzere Üstad Bediüzzaman Hazretleri bazı geceler bu dağdaki ağaçların tepesinde yaptırdığı kulübede kalmış, sabahlara kadar zikir, ibadet ve tefekkür yapmıştır. ‘Nur Tepesi’nde bunu hatırlatmak için “Nur Tepesi, okuma, tefekkür ve duâ alanıdır” levhası asılmış durumda.
Mübarek Süleyman’ın kerameti
Bediüzzaman’ın Barla’daki talebeleri arasında iki Süleyman vardır. Biri Sıddık Süleyman (Kervancı) diğeri de Mübarek Süleyman (Köse). İşte “Mübarek Süleyman”la ilgili Mektubat’taki şu bahsi “Nur Tepesi”nde okumak ayrı bir haz veriyor: “Sonra, hiç münasebeti olmadığı halde ve bir bahane yokken, ikimiz [Mübarek Süleyman ile birlikte] yürüye yürüye bir dağın tepesine çıktık. İbrikte bir parça su vardı. Bir parça şekerle çayımız vardı.
Dedim: “Kardeşim, bir parça çay yap.”
O ona başladı. Ben de derin bir dereye bakar bir katran ağacı altında oturdum. Müteessifâne şöyle düşündüm ki: Küflenmiş bir parça ekmeğimiz var; bu akşam ancak ikimize yeter. İki gün nasıl yapacağız ve bu sâfikalb adama [Mübarek Süleyman’a] ne diyeceğim diye düşünmedeyken, birdenbire başım çevrilir gibi başımı çevirdim. Gördüm ki, koca bir ekmek, katran ağacının üstünde, dalları içinde bize bakıyor.”
(Mektubat, On Altıncı Mektup, s. 111)
GEZİ: FARUK ÇAKIR