‘OHAL Uygulamaları ve İnsan Hakları Paneli’ yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Programda OHAL ortamında yaşanan mağduriyetler dile getirilirken vahim hadiseler karşısında toplumun tepkisinin yetersiz kaldığını ve yaşananların geniş kitlelere duyurulmasının önemli olduğu belirtildi.
Yeni Asya ve Demokrat Eğitimciler Derneği tarafından düzenlenen ‘OHAL Uygulamaları ve İnsan Hakları Paneli’ Yeni Asya Vakfı seminer salonunda yoğun bir katılımla gerçekleştirildi.
Gazetemiz Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz, KHK ile ihraç edilen akademisyenlerden Prof. Dr. Cihangir İslam, Avukat Kadir Akbaş ve Hak ve Adalet Platformu yöneticilerinden Nurten Ertuğrul’un konuşmacı olarak katıldığı panelde OHAL ortamında yaşanan hak ihlâlleri konuşulurken, ortaya çıkan vahim tablo bir kez daha gündeme getirildi.
Sunuculuğunu Demokrat Eğitim Derneği Genel Sekreteri Hanifi Örnek’in yaptığı program Demokrat Eğitim Derneği Genel Başkanı Naci Tepir’in konuşmasıyla başladı.
Hanefi Örnek, “Referans kaynağını Kur’ân tefsirinden alan, Risale-i Nur hakikatlerinin medyadaki dili olan, 50 senelik yayın hayatında adalet, hak, hürriyet diyen, daima mazlumların yanında olan ve bu hususta büyük bedeller ödeyen Yeni Asya gazetemizle birlikte tertiplemiş olduğumuz panele hepiniz hoşgeldiniz” dedi.
Haksızlıkları seslendirmeye çalışıyoruz
Naci Tepir, “Demokrat Eğitimciler Derneği olarak tertiplediğimiz faaliyetlerle önemli konulardan olan bu zulümleri, haksızlıkları, insan haklarının ayaklar altına alınmasını seslendirmeye çalışıyoruz. İnsanlık tarihine baktığımızda eski çağdan beri hep bir ezen grup olmuştur. Menfaate dayalı bu grup, her çağda çeşitli şekilde ortaya çıkmıştır. Gele gele son çağda giderek daha korkunç bir hal almıştır. Eskiden düşmanlık belliydi, cephesi de belliydi. Şimdi düşman o kadar sinsileşmiş ki, nereden geleceği ne zaman geleceği belli değil. Bütün bunların neticesi olarak hak, hukuk, insan hakları ayaklar altına alınıyor. Böyle programlarla haksızlıkları duyurmaya çalışıyoruz” şeklinde konuştu.
***
15 Temmuz şehitlerinin acısını yüreğimizde taşıyoruz
Panelistlerden Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz, OHAL uygulamalarının boyutlarını, 280 gündür bir OHAL mağduru olarak cezaevinde bulunan arkadaşımız Nur Ener Kılınç’ın yaşadığı mağduriyeti anlatarak konuşmasına başladı ve bir an önce Nur’un ve diğer tüm masum, mazlum, mağdurların özgürlüklerine, haklarına kavuşmalarını diledi. Güleçyüz şöyle devam etti: “15 Temmuz kalkışmasının arka planı hala aydınlanmış değil. Bununla ilgili cevap alınması gereken çok soru var. Ve Cihangir Bey’in çok enteresan bir ifadesi var 15 Temmuz ile ilgili olarak: Bir halkın 15 Temmuz’u var, bir de Sarayın 15 Temmuz’u var. Halk orada o gece darbeye karşı, kalkışmaya karşı sokaklara çıktı. Ve 249 şehit verdik; askerlerimiz, polislerimiz, sivil insanlarımız. Hepsinin acısını yüreğimizde taşıyoruz. Allah hepsine rahmet eylesin. Onlar bizim şehitlerimizdir. ”
Hukuk ayaklar altında
“Daha sonraki süreçte 20 Temmuz var. 20 Temmuz’da olağanüstü hal ilan edildi. Ve OHAL ilânıyla birlikte darbeyle, terör örgütüyle mücadele gerekçesiyle başlatılan operasyonlarda çok tasfiyeler oldu, ihraçlar oldu. Ve hiçbir gerekçe gösterilmeden, neyle suçlandıklarını dahi bilmeden, savunmaları da alınmadan ve bütün hakları ellerinden alınarak, maaş, emeklilik, sağlık hakları vesaire bunların tümü pasaport.. Adeta sivil ölüme mahkûm edildiler. Bunun yanında bir de gözaltı, tutuklamalar var. On binlerce insan tutuklu. Ve bunların büyük bir ekseriyeti darbeyle de, terörle de hiçbir ilgisi olmayan insanlar. Kendi halinde olan insanlar. Hamiyet duygusuyla, samimane manevi hizmetlere, yardım faaliyetlerine katkıda bulunmaktan başka bir suçu olmayan insanlar. Ve hukuk ayaklar altında.
Hakim mi denir, hukuk celladı mı?
Daha dâvâsı açılmamış, iddianamesi hazırlanmamış, bir buçuk yıldan fazladır mahkeme önüne çıkarılmamış insanlar var. Dâvâsı açılanlar içinde de defalarca duruşmalara çıkmasına rağmen hakkında yeterli delil toplanamadığı gerekçesiyle, aynı ifadelerle tutukluluğunun devamına karar verilen çok sayıda insan var, Nur da onlardan biri. Ve çok dehşet verici bilgiler var. Meselâ gazetemizde manşette yer almıştı, yargıladığı kişiye hâkim diyor ki: ‘Hangi dosyayı ve bilgiyi getirirsen getir, benim nezdimde hiçbir kıymeti yok. Ben sadece bana gelen mit listesine bakarım.” Böyle hâkimlik olur mu? Bunu diyen kişiye hâkim mi denir, hukuk cellâdı mı ? Maalesef, hâkimlik mesleğini otomatik tutuklama mesleğine dönüştürenler var. Ve böyle bir ülkede hukuktan, adaletten söz etmenin imkânı yok.”
Dehşet verici bir süreçten geçiyoruz
“Türkiye bu kadar darbeler yaşadı, ama 20 Temmuz sürecinde yaşananların benzerini o dönemlerde dahi yaşamadı. Çok dehşet verici bir süreçten geçiyoruz. Hakim güvencesinin, savunma hakkının, masumiyet karinesinin, suç ve cezanın şahsiliği ilkesinin, diğer birçok temel prensibin hiçbir şekilde dikkate alınmadığı bir süreç.”
Yayınlarımız bunun için var
“Burada bir iki örnek vereceğim; ikiz bebeklerini cezaevinde düşürmek zorunda bırakılan bir 28 yaşında anne, 7 buçuk yıl hapse mahkum edilmiş. Kapatılan bir gazetede muhabirlik yapmaktan başka suçu olmayan bir genç kızımız 7 buçuk yıl hapse mahkum edildi. 85 yaşında Topal Hafız adında bir zat var, hayatını hizmetlere adamış, aylardır içerde tutulduğu yetmiyormuş gibi 11 gün hücre hapsine mahkûm edildi . Buna benzer bildiğimiz, bilmediğimiz daha nice şeyler yaşanıyor, Mersin’deydik kitap fuarı vesilesiyle. Özellikle Tarsus cezaevi için öyle şeyler anlattılar ki burada söyleyemiyorum. Dehşet verici. Allah bu zulümlerden bizi bir an evvel kurtarsın. Ve bunun için bize düşen vazifeler, sorumluluklar var. Buradaki duyarlılığımızı topluma yansıtmamız lâzım. Üç Dal Papatya bunun için çıktı, gazetemizin yayınları bunun için yapılıyor, toplantıları bunun için düzenliyoruz. Çünkü iktidar medyasının takipçileri bunlardan haberdar değil. O zaman onları haberdar etmek, toplumda bir farkındalık oluşturmak için bu çalışmalarımızı daha da arttırmamız lazım; ta ki bu zulümler bitinceye kadar.”
Vicdanınız varsa Tarsus’ta yaşananlara duyarsız kalmayın
“Bu ülkeyi yönetenlerde vicdan varsa, kaldıysa, kalanlar varsa meselâ Tarsus’a mutlaka el atmaları lâzım. Biz ümitsiz olamayız, hukuk işleyecek. Yargıtay’ın kararı çok yeterli olmasa da dini sohbete gitmek, gazeteye abone olmak, çocuğunu okuluna göndermek, sempati duymak terör örgütü üyesi yapmaz insanı. Şimdi bu kararın gereğini bekliyoruz mahkemelerden. Ama mahkemelerin nasıl bir baskıyla muhatap olduklarını da biliyoruz, görüyoruz, ama buna rağmen bütün bu çalışmalarımız, yayınlarımız ,toplanmalarımız hukukun ve adaletin işlediği bir Türkiye’ye geçebilmenin fiili dualarıdır. Bu duâlarımızı arttırarak, güçlendirerek devam edelim inşaallah.”
Şefkat Kahramanı Hanımlar zulümlere karşı seslerini yükseltmeli
Güleçyüz, Nurten Ertuğrul’un konuşmasından sonra sözlerine şöyle devam etti; “Üstadın hanımlar için kullandığı bir ifade var; Şefkat Kahramanları, şefkat ve kahramanlık hanımlarda tecelli ediyor. Ve gerçekten hanımların bu noktadaki hassasiyetinin, duyarlılığının daha yüksek bir sesle ortaya konulmasına da çok şiddetli ihtiyaç var. Bir başka çelişkiyi de burada ifade etmem gerekiyor. İktidar partisinin biliyorsunuz başörtülü bakanları var, millet vekilleri var, teşkilat mensupları var falan. Bu 17 bin hanıma ve çocuklara yapılan zulme karşı inanılmaz bir duyarsızlık içerisindeler. Bunu gazetede yazdım, burada da ifade etmek istiyorum. Bu bir utançtır. Ve şefkat kahramanlığı vasfına da asla yakışmayan bir duyarsızlıktır.”
***
17 bin kadın tutuklu
Hak ve Adalet Platformu üyesi Nurten Ertuğrul da OHAL ve İnsan Hakları Panelinde konuşma yaptı; “Yeni Asya her zaman olduğu gibi OHAL’ e karşı çıkıyor. Yerine getirilmesi gereken birşeyi yerine getiriyor. 17 bin kadın, 668 bebek, 2 bin çocuk içerde. OHAL sürecinde inanılmaz hikayeler dinliyoruz. 27 Aralık’ta bir toplantımız var, bunları orada konuşacağız, sizleri de oraya davet ediyorum. Görmedik, duymadık, bilmiyoruz dememeliyiz. Olayların başımıza gelmesine gerek yok hak ve hukuk demek için.
Hesaplaşacağınız birileri varsa mazlumları bırakın
Yapılan haksızlıkların toplumun her kesimine duyurulmasının önemine de değinen Ertuğrul, “İnsanların bazı hakları vardır, bunlara OHAL’ de bile dokunulamaz. Bu dönemde insanlara ne kadar zulüm varsa uygulanıyor. İnsana dair ne kadar kötü uygulama varsa uygulanıyor. Biz de bunlara şahit oluyoruz. Eğer benim işlediğim suçtan ailemden herhangi bir fert suçlanıyorsa ve buna ses çıkarmıyorsak bu vebal hepimizin üzerinde. Sosyal medyanın bu kadar yoğun olduğu bir dönemde görmedik, duymadık, bilmiyoruz diyemeyiz. Birilerine hesap sorma adı altında kimseye eziyet çektirilemez. Hesaplaşacağınız birileri varsa mazlûmları bırakın. Tarihin hiçbir döneminde bu kadar kadın zulüm görmedi. Bu durumu hiçbir insaniyete oturtamıyorum. Bizler, köpek rahatsız olmasın diye ordunun yönünü değiştiren bir Peygambere sahibiz. Bu zulümlere sessiz kalamayız. Özellikle kadın olarak ortak hareket etmek zorundayız. Bizler artık etkin olmak ve adaleti nasıl tesis edebiliriz diye kafa kafaya vermek zorundayız” ifadelerini kullandı.
***
Daha geniş kitlelerin bunları duyması lâzım
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Mustafa Sungur Ağabeyin oğlu Muhammed Nur Sungur da panelimize katıldı.
Babası Mustafa Sungur Ağabeyin vefatının 5. yılı vesilesiyle düzenlenen mevlid programından sonra panelimize katılan Sungur, “Bu toplantı ve paneli duyduğum zaman buraya gelme kararı verdim. Bugün merhum babamın mevlidi vardı. Öğle namazından sonra bitti ve buraya yetişmek için yola çıktık. Yeni Asya, Allah razı olsun kendi zor imkânlarına rağmen bu hizmetleri yapıyor. Daha geniş kitlelerin bunları duyması lazım. Sosyal medyayı takip etmeyen kesim bunlardan habersiz. Mevcut kanallar bu tip programlardan bahsetmiyor. Zor şartlar altındayız” diye konuştu.
Hiçbir dönemde kadına kelepçe vurulmadı
Sungur şöyle devam etti; “Tarihte böyle bir hadise ben okumadım, görmedim. Bizim çocukluğumuzda belki evimiz 10 kere aranmıştır. Evde kâğıt, kitap ne varsa evin içindeki salon kısmında toplayıp götürüyorlardı. Evimizde ne kâğıt, ne kitap kalırdı. Ama bunları polisler babama geri verirdi. Ama bu dönemde kitap, kağıt yasak. Bu zulme, baskıya maruz kalan insanlar bizim insanlarımız. Hiçbir dönemde kadına kelepçe vurulmadı. Darbeyi kim yaptıysa bulun, cezasını verin. Ama alâkası olmayan insanlara dokunmayın. Ama bunlar imtihan ciheti. İnşaallah bunlar biter. Duâmız bu yönde olsun. Yeni Asya’ya bu tür faaliyetlerinden dolayı teşekkür ediyorum.”
***
15 Temmuz’da demokrasi için sokağa çıktım
Olağanüstü hal (OHAL) uygulaması kapsamında çıkarılan 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Kafkas Üniversitesi’ndeki görevinden ihraç edilen Prof. Dr. Cihangir İslam konuşmasına “Hayatım boyunca hiçbir cemaate üye olmadım, ama çocukluğumda Yeni Asya Gazetesi sattım” cümlesiyle başladı. Demokrasinin önemine dikkat çeken İslam, “Benim iradem dışına çıkarsanız bana düşman olursunuz algısı var. Kötüye kötü demekten vazgeçmeyeceğiz. Ben 15 Temmuz gecesi dışarı çıkanlardanım, pişman da değilim. Doğu Perinçek bugün Cumhurbaşkanı olsaydı ve silâhlar ona çekilseydi, biz yine dışarıda olurduk ve bu Doğu Perinçek için değil vatan için olurdu. Ben çıktığıma pişman değilim. Hakka, adalete güvendiğim için sokağa çıktım. Sokağa çıkan insanlar, geçmişte maalesef hakarete uğrayan insanlar o küçücük haklarını korumak için çıktılar. Bunlar hep demokrasi için. Ama yukarıda ne olup bittiğinden kimsenin haberi yok, belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Onlardan da açıklama bekliyoruz” diye konuştu.
Müslüman şeffaf olmalı
Son dönemlerde CHP Lideri Kılıçdaroğlu tarafından kamuoyuna açıklanan belgeler ve Sarraf Davası konularında iktidarın tavrını da eleştiren İslam, “Mesele millî değil. Adi bir suç var ortada. Ölçü alacağımız şey söylenenlerin doğruluk değeri ve bunun ahlaki değeri. Bize düşen sövmek ya da tapmak değil, hayırda yarışmak. Bunlar ne yaptı. ‘İnanıyorsanız üstünsünüz’ âyetini, daha fazla mala, mülke sahip olmak olarak ele aldılar. Ne yazık ki bazı kavramlar alt üst olmuş vaziyette. Müslümanın gizli ajandası olmaz arkadaşlar. Şeffaflık bizim toplumumuzun bir parçası olmalıdır. Yeni Asya da sürekli baskı altında, ama moralinizi bozmayın. Bu baskıyı yapanlar zamanı gelince kötü anılacaklar” şeklinde konuştu.
İZZETBEGOVİÇ SAVAŞTA BİLE SIRP GAZETELERİNE DOKUNMAMIŞTI
OHAL’de yaşanan mağduriyetlere de değinen İslam, Bosna Savaşı sırasında Aliya İzzet Begoviç’in hiçbir medya kuruluşuna baskı uygulamadığını, hatta sıcak savaşın ortasında bile Sırp gazetelerinin özgürce yayınlarını yaptıklarını hatırlattı. İktidarın medyaya yönelik baskısını eleştiren İslam, “Begoviç’i şimdi herkes rahmetle yad ederken, bugün iktidarda olanları nasıl yad edeceğiz, hepimiz biliyoruz” dedi.
Bütün muhalifleri zindanlara atmaya başladılar
İslam sözlerine şöyle devam etti; “20 Temmuz, OHAL’ in ilân edilmesiyle önem olarak 15 Temmuz’u geçmiştir. Bunu fırsata çevirdiler. Fırsattan istifade bütün muhalifleri zindanlara atmaya başladılar. Devletten hesap sorulabilmelidir. Bizlerin yaptığı hata, birbirimizin gönlünü almak için yaptığımız iyi şeylerden bahsetmek ama kötü şeylerden bahsetmemek. İslam en iyisi ama biz en iyisi değiliz. Bu acı bir gerçek. Bugün dünyada öldürülen 100 insanın 95’ine sebep olan bir Müslüman. Bizim gibi inanmayan, düşünmeyen, hatta aynı cemaatte olup da yine aynı fikirde değilsek ona karşı yapılan zulümlere, çektiği acılara sessiz kalıyoruz. Bunlarla dertlenmediğimiz sürece bu şekilde yönetilmeye mahkumuz. ”
***
MİT raporlarına kutsiyet atfediliyor
Bu süreçteki birçok dâvâyı avukat olarak takip eden ve mahkeme süreçlerinde bir çok hadiseye tanık olan Kadir Akbaş ise şöyle konuştu: “İslam’ın kutsi kaynakları olarak bugüne kadar dört şey biliyorduk. Ama bugün dini duyarlılığı olan bazı kesimlerde Millî Güvenlik Kurulu kararları ile MİT Raporları adeta haşa İslam’ın birer kutsî kaynağı gibi telakki edilir hale gelmiş. Cenâb-ı Hakk’ın Peygamberlere atfettiği ismet sıfatı, Bediüzzaman’ın ifadesiyle zerratı günahkarlardan mürekkep bir tüzel kişilik yapı olarak adlandırdığı devlete atfedilmiş. Bu şunu gösteriyor. Tarlamız iyi sürülmüş.
Eski Türkiye’nin bile gerisindeyiz
“Yeni Türkiye’den bahsediliyor. Yeni Türkiye bugüne kadar bildiğimiz her şeyi unutmamızı istiyor. 30 yıldır yargı pratiğinin içerisindeyim. Bunun içerisinde 28 Şubat dönemi başta olmak üzere pek çok sıkıntılı dönemler yaşadık. 12 Eylül’de sanık olarak yargılandım. 1.sınıf hukuk öğrencisi iken 17 yaşındayken, askeri yargıyla yüzleştim. Ama Türkiye, bugün gelinen noktada eski Türkiye’nin bile gerisine düşen bir tabloyla bizi karşı karşıya bıraktı. Bugün sıradan insanlara yaşattığı acı tecrübelerin öncesinde geleceğe dönük, ebedi hayatımızı etkileyen bir tablo var.”
İlahiyat fakültelerinde bile deizm güçlenmeye başlamış
Bugün Türkiye’de yaşanan yanlışların evlatlarımızın, torunlarımızın ebedi hayatına mal olacağını ifade eden Akbaş konuşmasına şöyle devam etti: “Bu durum İslamiyet’e karşı soğukluk getirebilir. Buradaki her vahim yanlış dönüp dolaşıp bugünün genç nesillerinin İslamiyet hakikatiyle arasına bir soğukluk girmesine yol açacaktır. İlahiyat Fakültelerinde, İmam hatip liselerinde bile deizmin güçlü bir damar olarak yer etmeye başladığını görüyoruz. Bugün yaşanan haksızlıklar, hukuksuzluklar hiç ummadığınız bir yerde nelere sebebiyet veriyor. Biz Bediüzzaman Hazretlerinin, cezaevi şartlarında bile sivrisineğin, arıların istirahatını düşünen bir anlayıştan beslenerek geldik. Dolayısıyla Yeni Asya Gazetesi ve Cemaati olarak Türkiye’deki haksızlıklara bigane kalmadan geldik. Arşivlerimiz de bunu teyid ediyor.”
Dosyalarda darbeyle alakalı hiçbir suçlama yok
Müvekkillerinin hiçbirinin darbe suçlamasıyla yargılanmadığını, dosyalarında terör veya darbe suçuyla ilintili hiçbir iddianın bulunmadığını söyleyen Akbaş, 21, 22 yaşlarındaki genç hanımların cezaevi kapılarında bebekleriyle eşlerini ziyaret ettiğine ya da benzer yaşlardaki kadınların terörle yakından uzaktan alakaları olmadığı halde aylardır tutuklu bulunduklarına şahit olduğunu belirtti. Belli bir partinin militanı olmaktan başka vasfı bulunmayan, tecrübesiz 22, 23 yaşlarındaki insanların ağır ceza mahkemelerine üye yapıldığına dikkat çeken Akbaş, bu mahkemelerin verdikleri kararların sağlıklı olamayacağının da altını çizdi.
‘Sadece ölmek istiyorum’
Müvekkili olan 22 yaşında bir genç kızın aylardır tutuklu olduğunu söyleyen Akbaş, dosyasında bulunan iddianın tanık beyanlarına dayalı olduğunu ve öğrenci evinde mutfak giderleri için paraların kendisinde toplanması nedeniyle ‘örgüt yöneticiliği’nden 15 yılla yargılandığını anlattı. Bu genç kızın ‘sadece ölmek istiyorum’ şeklindeki beyanını dinleyicilerle paylaşan Akbaş’ın konuşması salondaki birçok kişiyi gözyaşlarına boğdu. Salondan bu insanlara yapılan bu muameleye tepkiler yükselirken, bu tek cümle olayın vahametini ve gencecik insanların yaşadığı travmayı bir kez daha gözler önüne serdi.
HABER: BÜŞRANUR PEKEL - KÜBRA ÜNÜVAR - KÜBRA ÖRNEK - ÜLKER YILMAZ CABA
FOTOĞRAFLAR: MURAT SAYAN - YENİ ASYA