Dil; farklı medeniyetlerde, farklı kültürlerde insanlar arası iletişim aracıdır. Diller insanlık tarihi kadar eskidir. Tarih boyunca farklı renklerde, kültürlerde insanlara hizmet etmiş bir araçtır.
Bir dil; bir insan, bir ülke, bir medeniyet, bir coğrafya, bir kültür ve bir kimliktir.
İletişim ise, kaynağın alıcıya yönlendirdiği ve karşılığında bir aksiyon aldığı süreçtir. İletişim, alıcıdan bir cevap alındığında tamamlanmış olur. Peki Müslümanın iletişimi nasıl olmalıdır?
Öncelikle mü’min, Hz. Peygamberin (asm) iletişim tarzını bilmelidir. Böylece üzerinde bir misyon taşıyan kişi olacaktır.
Müslüman tatlı dilli, güler yüzlü olmalıdır. Hâl dili ile de kal dili ile de kimseyi incitmemelidir.
Nefret ettirmeden, zorlaştırmadan, yalan söylemeden, açık sözlülük ile ve empati kurarak, karşıdaki kişiye saygı göstererek, kırıcı kelimelerden kaçınarak ve nazik bir üslup ile konuşmalıdır.
Dil böyle kullanılınca anlamına uygun olur ve çok kazandırır. Bu şartlara uyan Müslüman, iyi iletişim kurar ve tatlı dilli bir Müslüman olarak sevilir ve dinlenir.
Dil, insanın cenneti de olabilir, cehennemi de. Konuyla ilgili Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurur: “İnsanoğlu sabah kalktığında vücudun bütün uzuvları (el, ayak, göz, kulak gibi) dile şöyle derler: ‘Başımıza gelecek bütün felâketler senin yüzünden olacaktır. Öyleyse Allah’tan kork ve bizi felâkete sürükleme. Çünkü sen doğru hareket edersen biz de selâmete çıkarız; eğri yollara saparsan biz de saparız.’”
Hatta iletişim o kadar güzel bir nimet ki Mevlâna Celaleddin-i Rumî: “O güzelim vasfını anlatmaya ve izah etmeye benim gücüm ve takatim yoktur.” der. Atalarımız, “Lisan aynıyla insandır.” diyerek, dilin içten haber verdiği belirtir.
Bediüzzaman da iletişimin muhatap olunan kişinin durumuna, yaşına, ilmine göre yapılmasını belirterek, mesela çocukla konuşanın çocukça tabirler kullanması gerektiğine dikkat çeker.
Rabbimden dileğim odur ki; bana gökler genişliğinde bir dil versin, meleklerin dahi vasfını ve sıfatını anlatmaya, izah etmeye aciz kaldığı o Muhammed Mustafa’yı (asm) anayım ve insanlara anlatayım.
Dilin hakkı, hakikatleri konuşmaktır. Hakikati ifade etmek dilin ibadetidir. Zulme sessiz kalmamaktır. Siyonist İsrail bir yıldır Gazze’de çocuk, kadın demeden katliam yapıyor. Peygamber
Efendimiz (asm), “Haksızlığa karşı sessiz kalan dilsiz şeytandır.” demiştir. Biz de bu hakikate kulak vererek Müslüman kardeşlerimize elimizden geldiği kadar destek olmalıyız. Boykotlara, protestolara destek olmalıyız. Dili güzel bir iletişim aracı olarak kullanıp, bu yapılan soykırımı bütün dünyaya anlatmalıyız.
Dillerimiz, kültürlerimiz farklı da olsa aynı medeniyetin insanlarıyız. Bir Müslüman incinse onun acısını yüreğimizde hissetmeliyiz. Müslümanlara yapılan zulüm ve haksızlıkları dünyaya haykırmalıyız. Bilmeliyiz ki; kâfirin gözünde, İsrail’in gözünde Gazzeli ile bizim aramızda bir fark yoktur. Ona yapılan, bize yapılmıştır.
Uyanık olmak ve samimi duygularla dilimizi en etkin bir şekilde İslâm’a hâdim yapmak dualarıyla…
(Genç Yorum, Kasım 2024 sayısından alınmıştır.)