Müttakîler imamı, veliler serdarı, takva ve destanlık kahramanı Hasan Basrî hazretlerinin gönül incileriyle, ruhlarımızla sefere çıkıyoruz.
Hicrî birinci asırda Medine’de doğup Basra’da yaşamış olan Hasan Basrî Hazretleri, kâh geceleri Kâbe mumu gibi yanar, kâh yaralı bir kuş gibi çırpınırdı. Dili inciler saçardı. Allah’ın (cc) Habibine (asm) sonsuz muhabbeti vardı.
Kendisine sorulan sorulara verdiği o güzel cevaplara ve nasihatlerine şöyle bir kulak kabartalım. Nasibimize neler düşecektir kimbilir. Buyrun...
***
Rüzgârın bile kaynar su gibi insanın yüzünü okşayıp geçtiği çok sıcak bir gündür. Hasan Basrî Hazretleri susamıştır. Kendisine bir bardak soğuk su getirilir ve:
- Ey gönüllerin ışığı, buyur al iç, serinle, derler
Bardağı eline alıp suyun soğukluğunu hissedince büyük bir feryad koparır ve bayılır. Kendisine geldiğinde gözlerinden inci yaşları dökülmektedir. Etrafındakiler şaşırıp sorarlar:
- Ne oldu sana böyle ya imam?
- Suyu elime alıp soğukluğunu hissettiğim vakit, Cehennem ehlinin Cennet ehline nida ederek su istediklerini beyan eden “Suyunuzdan biraz da bize akıtın!” âyetini hatırladım ve aklım başımdan gitti, der.
***
Birgün kendisine sorarlar:
- Müslüman nedir ve kimdir?
Buyurur ki:
- Müslümanlığın şartı kitap içindedir ve Müslüman toprak altındadır.
- Dinin aslı nedir?
- Veradır. Yani haram ve şüpheli şeylerden uzaklaşmak...
- Uyuyan gönlümüzü uyandır!
- Ah, ah! Nerde o uyuyan gönül? Uyuyan gönül olsa uyandırmak kolaydır. Sizin gönlünüz tamamen ölmüştür...
- O halde bizi biraz korkut!
- Eğer bugün korkarsanız, yarın orada emin olursunuz. Vah o kişinin haline ki korkmaya!, der.
***
Şu nasihati de dikkat çekici, tüyler ürpertici bir gerçek:
Hasan Basrî Hazretleri buyurdu ki: “Azrail aleyhisselâm her gün bir evi üç defa yoklar. Bunlardan rızkını tüketip ömrünü tamamlayanın canını alır. Evdekiler feryad-ü figana başlarlar. Ölüm meleği kapıya kollarını gererek der ki ‘Ne ağlıyorsunuz? Ben bu kişinin ne rızkını yedim, ne de ömrünü kestim. Rızkı tükendi, ömrü sona erdi, canını aldım. Boşuna ağlamayın, ben devamlı olarak buraya gelip gidecek ve hiçbirinizi bırakmayacağım...’
Eğer ev halkı Azrail aleyhisselâmı görse ve dediklerini duysa, ölüyü unutur, kendilerine ağlarlardı.”
***
Birgün bir mecliste bir genç bol bol kahkahalar savurur. Hasan Basrî (ra) o an oraya uğrar, delikanlıyı çağırıp sorar:
- Ey genç, sıratı geçtin mi?
Genç çarpılmış gibi olur:
- Hayır!
- Gideceğin yerin Cennet veya Cehennem olduğunu biliyor musun?
- Hayır!
- O halde bu kahkaha nedir a yavrum?
Delikanlının gözleri yaşlarla dolar ve bir daha güldüğü görülmemiştir.
***
Biri Hasan Basrî’ye (ra) şunu sorar:
- Ya Eba Said, şeytan uyur mu?
Hasan Basrî hazretleri tatlı talı gülümser ve:
-Ah, der, biraz uyusa rahat ederdik!...
Evet, biraz uyusa rahat ederdik. Nefis ve şeytanın ne tatili var, ne de uykusu. Uyanık olmak gerek.
***
Son anında şöyle vasiyet etmiştir:
-Acele edin, acele edin; kurtuluş yoluna gelin. Nerede duracaksınız? Kâbe’nin Rabbine yemin ederim, sizin gelişinizle gidişiniz bir gibidir. Allah o kula rahmet etsin ki, günahlarına ağlamış, kötülüklerden uzaklaşmış, Allah’ın rahmetine yönelmiş ve ölünceye kadar bu halini devam ettirmiştir!
Bilmem ki ne desem? Haydi şöyle olsun:
Ölmeden evvel ölüp sürmelisin zevkini,
Ruh ile insansın sen, heder etme kendini!..
Rahmetullahi aleyh
Kaynak: Dünyadaki Büyük Evliyalar
ARZU KONAN