TL’de yaşanan değer kaybını, zamları ve iflasları değerlendiren Prof. Dr. Boratav, “Ciddi bir krizin başlangıç aşamasındayız” dedi.
Türkiye ile ABD arasında yaşanan papaz Brunson krizi sonrası süreçte dövizdeki dalgalanmaların ardından TL’de yaşanan değer kaybını, zamları ve iflasları değerlendiren Prof. Dr. Korkut Boratav, “Ciddi bir krizin başlangıç aşamasındayız” dedi. Fakat bu kriz türünün Türkiye’ye özgü olmadığını da ekleyen Boratav, “Emperyalist sistemin bağımlı çevresinde yer alan ülkelerden bir bölümü, neoliberalizme geçişin belli bir aşamasında sermaye hareketlerini de tamamen serbestleştirdi” ifadesini kullandı. Sputnik’te yer alan habere göre Boratav, yaşanan süreçte sonucun söz konusu ekonomilerin yeni bir çevrime sürüklenmesi olduğunu belirterek,”Yüksek tempolu dış kaynak girişlerinin yol açtığı canlanma; bu akımlarda ‘sert durma veya tersine dönme’ koşullarında durgunlaşma veya kriz… Olumsuzlaşan ortamlarda krize kimler sürüklendi? ‘Canlanma’ döneminde dış kırılganlıkları artan ülkeler…” diye konuştu.
‘Daha önce 4 kez görüldü’
1980’li yıllarda Latin Amerika’da başlayan bu kriz türünün, 1990 sonrasında Üçüncü Dünya’nın diğer coğrafyalarına da taşındığını paylaşan Boratav, Türkiye’nin bu kriz tipine 1994, 1998-99, 2001 ve 2008-2009’da olmak üzere dört kere sürüklendiğini söyledi. Boratav, “2001 krizi içinde Kemal Derviş yönetiminde IMF programlarıyla oluşturulan neoliberal yapıyı 2003 sonrasının AKP iktidarı olduğu gibi benimsedi; 2015’e kadar sızlanmadan uyguladı ve bugünkü krizin sorumluluğunu da üstlenmiş oldu” dedi.
Ekonomik bunalım finansal krize dönüşebilir
Kapıya dayanan krize ilişkin Boratav, “2010’dan itibaren Batı merkez bankalarının uluslararası likiditeyi hızla genişletmesi, ‘rehavet’ ortamına tekrar teslim etti; Türkiye’nin dış kırılganlık göstergeleri daha da bozuldu; ülkemiz, ‘beş kırılgan yükselen ekonomi’ grubunun kalıcı bir mensubu oldu. 2017’de uluslararası likiditenin daralma eğilimi ortaya çıkınca, finans kapital, “Güney” coğrafyasının en zayıf, kırılgan halkalarından çıkmaya başladı. Dış kaynak hareketlerinde yukarıda değindiğim “sert durma ve/veya tersine dönme” olgusu Türkiye’de de Mart 2018’de başladı. AKP ise aynı tarihlerde seçim ekonomisi dürtüsüyle kamu maliyesinin sürüklediği yüksek tempolu bir iç talep pompalamasını sürdürmekteydi. Enflasyon ve cari açık tırmandı; dış finansman gereksinimlerinin karşılanamayacağı Mart sonrasında ortaya çıktı. Önce Arjantin, sonra Türkiye kriz ortamına sürüklendi. Sırada bekleyen birkaç ülke daha var. Şimdi, tüm unsurlar ile krize girmekteyiz. Reel ücretlerin, üretimin, istihdamın, milli gelirin gerilemesi biçiminde gerçekleşen ekonomik bunalım, bankaları da kapsayan finansal bir krize de dönüşebilir.” ifadelerini kullandı.