Darbeler zamanında biz herşeyi söyledik. Ama hiç bu kadar korku olmadı. Halk artık haksızlıklara kulak asmıyor. Ama haksızlığa karşı sabır, devrin zulmüne iştirak oluyor. Âyet-i kerimede, “Zulme göz yumarsanız, zulme iştirak edersiniz” buyuruluyor.
(Selâmlaşma faslından sonra…)
Demirel: Hoş geldiniz, sağolun. Fevkalâde büyük bir kadirşinaslık, teşekkür ederim geldiğiniz için. Gelmekle bizi fevkalâde sevindirdiniz…
Sıkıntılarım var. Kilo kontrolü. Ben üç kilo ile mücadele ediyorum. Senenin başından beri uğraşıyorum, bu kiloları veriyorum, sonra kısa zamanda üç hafta içinde alıyorum. Yarın Azerbaycan’a gidiyorum, “Dünyada insanî değerler” toplantısı var.
Mehmet Kutlular: Teşekkür ederiz. Öncelikle (Şener Bey’in vefâtı) başınız sağolsun. Bugün Türkiye siyasî yönden bir çıkmazın içinde. “Demokrat misyon” tercihimizi ve kararımızı biliyorsunuz. Ancak misyonun ayağa kalkması ve son seçimlerde görüldüğü gibi Demokrat Parti’nin yeniden siyasî sahada söz sahibi olması için nelerin yapılması lâzım? Bu hususta çalışmalarınız var mı? Destek olmanızı, dinamikleri harekete geçirmenizi istiyoruz…
Demirel: Türk siyasetinin en zor zamanı. Senelerdir bu işler oldu. Ama bu kadar kötü bir durum hiç olmadı. Ümitsizlikler, beklentiler, kaygılar var.
Garip bir şey; seçim bitti, ama seçimin travması devam ediyor. Ve herkes bugün siyasî iktidarın üstünlüğünü âdeta kabul etmiş, bunun içindir ki şu anda bir arayış yok.
Arayış, ihtiyaçtan çıkacak. Türkiye neredeyse bir “iç savaş” ya da daha doğrusu bir isyan hareketinin içinde. Her gün devletin karakolları basılıyor. Buna pek aldıran yok. “Bunu niye durdurmuyorsun?” diyen bir tepki de yok.
Bizim devlet anlayışımızda, bir ülkenin idâresinin iyisinde de, kötüsünde de, o ülkeyi idâre edenler sorumludur. Bizim iktidar tarzımız, tehdidi ikaya muktedir olmaya yöneliktir. İktidarsanız sorumlusunuz. Ama bunun gereği yapılmıyor.
M. Kutlular: İnsanımız tenkit etse de, bunun karşısında duramıyor. Bana göre bize getirdiği bir şey yok, başımıza belâ olacak diye korkuyoruz. İşte Suriye meselesi. Başarılı tek bir konu yok…
HALK ARTIK HAKSIZLIKLARA KULAK ASMIYOR
Demirel: Öyle olması doğal. Çünkü başına tâcı giyince başı fırladı gitti. Türkiye’yi çöle çevirdi. Kadın, kızıyla, adam oğluyla konuşuyor; “aman bir şey yapmayalım” diye. Emekli general dostlarım var, içlerinde eski genelkurmay başkanları var; “aman konuşmayalım, dinleniyor” diyorlar.
Asker (darbeler) zamanında biz her şeyi söyledik. Gelenler de söyledi. Söylemeye devam ettik. Ama hiç bu kadar korku olmadı. Geldiler, “Sizin geleniniz, gideniniz çok” dediler; ben dedim ki “Kapıya nöbetçi koyun”; vazgeçtiler.
“Sabrın sonu selâmettir” diyoruz, ama haksızlığa karşı sabır, devrin zulmüne iştirak oluyor. Âyet-i kerimede, “Zulme göz yumarsanız, zulme iştirak edersiniz” buyuruluyor.
Türkiye böyle değildi. “Ekonomi – mekonomi” diyorlar. Devlet aslında bir tarafta “sosyal devlettir.” 65 yaş üzeri maaşı biz bağladık. Turgut Bey, “yoksulluk fonu” oluşturdu. Aslında devlet eskiden beri herkese para verir.
Kağızman ilçesine gittim; kaymakam geldi, “Yöredeki insanların yarısı ‘yoksulluk fonu’ndan alıyor” dedi. Belediyelerin yardımı, halka yardımı elbette önemli. Hz. Peygamberin (asm) “ip meselesi” misâli var; “Boş duracağına bu ipleri kes” meselesi. İşin bir de bu yönü var.
Benim yoksullukla kavgam, halkı üretime ortak yapmaktı. Yoksa onu yapmazsan halkın başı dik olmaz ve ne yazık ki bu konuda biraz halkı yatırdık. Bütün bunları üst üste koyduğumuz zaman, halk artık haksızlıklara kulak asmıyor. Halk bu hale getirildi.
“SİYASET BUNUNLA NASIL UĞRAŞACAK…”
M. Kutlular: Halk “Bu dindar, bu bizden” diye sukût ediyor; “bir bildikleri var” diyor. 1980 ihtilâlinden sonra Kırkıncı Hoca mâlûm 12 Eylül hareketini destekledi. Sonradan, “Beni istihbarat içeri aldı, tehdit etti” dedi. Bizim dindar kesim, bu tür yanlışlıkların aleyhinde fazla bulunamıyor. Bir de bunlara kim yaklaşıyorsa hepsini âbâd ediyor…
Demirel: İşte bununla siyaset nasıl uğraşacak. Siyasetin elemanları var. Birincisi siyasetçiler; ikincisi üniversiteler; üçüncüsü, basın; dördüncüsü, meslek kuruluşları; beşincisi, sivil toplum; iş çevreleri vesâire. Ancak bunların hepsine bakıyoruz, yatık…
Başbakan’ın annesinin ölümü Allah rahmet eylesin; lâkin sabah gazetelere baktım sayfa sayfa ilânlar, medhiyeler. Yağcılığın da bu kadarı olmaz.
“HALK KENDİNE UYGUN MİSYONU ARIYOR.”
A. Vapurlu: Milletin önünde alternatif gerekli, zira Türkiye’nin “Demokrat misyon”a ihtiyacı var. A. Mehmet Kutlular: Ama burada “demokrat misyon” kabul ettiği kitle dağılmış vaziyette…
Demirel: Türkiye’deki rey tablosu enteresan. Halk Partisi’ne halk onu iktidar yapacak kadar rey vermiyor. Cumhuriyeti kurmuş, ama devrimler, laiklik meselesi vesâire, adı çıkmış bir kere. Isparta rektörü, Aydın’da (CHP’den) aday oldu. Cuma namazına gitti; halk, “Yav namaz kılan Halk Partili geldi!” demiş! Şaşa kalmış.
Halkın yüzde 65’i din ve vicdan hürriyetini isteyen muhafazakâr kesimi sağ tarafta. Onun pek sağı da yok ya. “AKP’nin bugün yüzde 37’si muhâfazakâr, yüzde 24’ü Atatürkçü, yüzde 17’si Türkçü” araştırması - anketi var. Bana soruyorlar; “Bu nasıl olur?” diye, “olur” dedim… Bugün halkın Türkiye’de kesin bir siyasî partiyi tuttuğu yok. Halk böyle.
1960 Ocak ayında rahmetli Adnan Menderes Mersin Rafinerisi’nin temelini attığında, adam önüne çocuğunu yatırdı kesmeye. Üç-beş ay sonra -darbe yapıldığında- ortalıkta kimse yok. Adama sormuşlar, “Neden tepki göstermedin?” diye. Adam, “O da iyi idâre etseydi, hatalar yapmasaydı” diye cevap veriyor.
İnançlı, siyaseti iyi bilen bir arkadaşımız geçen anlattı; “Eskişehir’in köylerini geziyorum, halk, ‘bu meseleyi çok karıştırmasanız, olan olmuş” diyor.
Hani adam Yemen’de askerde on yıl kalmış. Giderken, üç yaşında çocuk bırakmış, geldiğinde 13 yaşındaki çocukla birlikte evinde küçük yaşında bir çocuk daha duruyormuş. Annesi ocağın başında yufka yapıyor, küçük çocuk ekmeği yoğurda bandırıp ağzına gözüne bulaştırıyor. Adam soruyor; “Bu çocuk kim?” diye. Ocağın başındaki karısı, bir yandan sac üstündeki ekmeği çevirirken, hiç estirmeden “Çocuğu karıştırma!” demiş. Halkınki de bu hesap…
M. Kutlular: Yani biz de karıştırmayalım…
Demirel: Hayır, hayır…
-DEVAM EDECEK-