Saatlerce kuyu denen bir çukurun başında bir kovayı yarısı çamur, yarısı su doldurmak için bekleşen kadınların çektikleri son bulmalıydı. Bu kavgayı ilhamını Anadolu Kadınının çilesinden alarak, iyi yaptığımıza kaniyim.
3 NİSAN 1977 GAP AÇILIŞ KONUŞMASI
Urfa’lılar,
Aziz Vatandaşlarım,
Hepinizi gönüller dolusu sevgi ve saygı ile selâmlıyorum. Bugün huzurunuzda bulunmaktan müstesna bir bahtiyarlık duymaktayım. Bizim için asırların hayali gerçek olmuştur.
SUSUZLUKLA MÜCADELE BİR İNSANİYET MESELESİDİR. HER ŞEYDEN ÖNCE GELİR.
Bundan 20 sene evvel Mardin ve Urfa arasında köylerimizi ve kasabalarımızı gezdiğim zaman büyük bir elem ve hüzüne kapılmıştım.
“Bir bardak içecek temiz su” aranan en önemli şeydi. Bu güzel yurt parçasında vatandaşlarımın “susuz hayat” canına tak demişti. Hayatın kökü olan su, burada arandığı kadar hiçbir yerde aranmamıştır.
O günden bu yana yani geçen 20 sene zarfında Güneydoğu’da yaşayan vatandaşlarımızın ıztırabını sırtımıza sokulmuş bir hançer yaptık. Bu ıztırap bitene kadar hançer sırtımızda durmalıydı. Bir bardak temiz suya benim vatandaşım kavuşuncaya kadar, bu ülkeyi sevenlerin vicdanı her akşam sızlamak ve kalbi her akşam kanamalıydı.
Milletleri millet yapan, sevinçleri ve acıları paylaşabilmektir. Açlık, fukaralık, işsizlik, cahillik, çaresizlik ile kavga medeniyetçilik mücadelesinin hedefidir. Ancak, susuzlukla mücadele bir insaniyet meselesidir. Her şeyden önce gelir.
Iztırabımızı sadece sinemize gömmedik. Acımız dudaklarımızı çatlatmış, yüzümüzde çizgiler meydana getirmişti. Ancak ne kolumuz, ne belimiz bükülmemişti.
Tabiatın benim vatandaşıma reva gördüğü bu işkenceye karşı isyan etmiştik.
İsyanın bütün şartları mevcuttu. Bugün Urfa’ya bu isyanın bizi getirdiği güzel neticelerle ulaşmış bulunuyoruz. Gönüllerimiz hayâlimizdeki Türkiye ve onun parçası olan Güneydoğu Anadolu’nun yakın gelecekte ulaşacağı eşsiz güzelliğin bize verdiği sevinç ve bahtiyarlık ile doludur.
Geçen 20 sene zarfında yurdun bu güzel köşesini bir çok kere ziyaret etme imkânını buldum.
İLHAMINI ANADOLU KADINININ ÇİLESİNDEN ALDIĞIMIZ KAVGAYI İYİ YAPTIK
Hanok Tüneli’nden çıkardığımız su ile binlerce köyümüz temiz içecek suya kavuştu. Yerin altından çıkardığımız su ile Hanok Tüneli’nin yardımına koştuk. Mardin’in Gülharrin Köyü’nde kuyudan çamur çeken, onu süzüp içecek su haline getirmeye çalışan kadınlarımızın çilesi onların kaderi sayılamazdı. Bu olay sadece bir örnek idi. Saatlerce kuyu denen bir çukurun başında bir kovayı yarısı çamur, yarısı su doldurmak için bekleşen kadınların çektikleri son bulmalıydı.
Bu kavgayı ilhamını Anadolu Kadını’nın çilesinden alarak, iyi yaptığımıza kaniyim. Onun çilesi bize dokunmuştu, insanlığımıza dokunmuştu. Türklüğümüze, Müslümanlığımıza dokunmuştu. Onun çilesinin devamı haksızlıktı, insafsızlık, adaletsizlikti.
2700 KÖYE VERMEYİ BAŞARDIĞIMIZ SU YARAMIZA MERHEM OLMUŞTUR
Şimdi 10 sene evveline gidiyorum. Kavgayı rayına oturtmuştuk. Güneydoğu Anadolu’da şenlik vardı. “Su şenliği” idi bu. Sevincimiz hudutsuzdu. Akıncılar Gurubu’ndan, Hanok Gurubu’ndan, Edene Gurubu’ndan, Harran Gurubu’ndan 2700 köye vermeyi başardığımız su yaramıza merhemdi. Çile ve ıztırap geniş ölçüde son bulmuştu. Benim bağrı yanık ciğeri yanık vatandaşım, kaderinin değiştiğini anlamıştı.
İnsanı susuz, hayvanı susuz, kuşu susuz, toprağı susuz, Anadolu’mun susuzlukla, yoklukla, fukaralıkla mücadelesinde yeni bir devir açılmıştı. Bugün bu mücadelenin olanca hızı ile devam ettiğini herkesin bilmesini istiyorum. Bu büyük kavga yarım kalamaz. Hedefine ulaşacaktır. Çekilenler bir gün tümü ile unutulacaktır.
FIRAT VE DİCLE ŞİMDİ YURDUN HİZMETİNE SOKULMAKTADIR
Fırat Nehri’ni Urfa, Birecik Köprüsü yapılana kadar yurdun batısına geçit vermeyen bir engel olarak tanırdı, ilkbahar aylarında yatağından çıkan, ovaları basan, etrafını kemiren bu büyük kuvvet adeta bir korku aracı idi. Dicle Nehri’ni ise Mardin ülkenin doğusuna geçit vermeyen bir engel olarak tanırdı. Engel ve korku kaynağı olarak tanınan bu büyük nehirler şimdi yurdun hizmetine sokulmaktadırlar. Bu büyük nehirler kasabaları, köyleri aydınlatan, fabrikaları işleten tükenmez kaynaklardır.
FIRAT HALİL İBRAHİM BEREKETİ GETİRECEKTİR
Fırat Nehri, Türkiye sınırları içinde Nil Nehri kadar zengindir. Güneydoğu Anadolu Ovalarının yıllar boyu hasretini çektiği Fırat, bu ovalara akacaktır.
Çatlamış kurak topraklar, onun üzerinde dertten kavrulmuş insanlar tıpkı efsanedeki gibi sonunda sevdalısına kavuşacaklardır.
Urfa’nın omuzunu bugün kazmaya başlıyacağız. İbrahim Peygamberin Dergâhı’ndaki serin su, Fırat’ın suları ile karışacak. Urfa’nın omuzundan Fırat akacaktır. Ovanın her tarafına akacaktır. Akçakale’ye, Viranşehir’e, Kızıltepe’ye, Mardin’e, Nusaybin’e, ta Cizre’ye kadar akacaktır. Bu, bereket demektir, medeniyet demektir. Bozova-Urfa Tüneli Basra Körfezi’ne akıp giden Fırat’ı Urfa’ya akıtacaktır, işte bunun için Urfa’ya geldik.
Şayet sevinç için gözyaşı dökülürse, şimdi tam sırasıdır. Sevinç gözyaşlarımız evvelâ Urfa Tüneli’ni doldurmalı, Fırat’ın sularına öncülük etmelidir. Urfa’nın omuzundan bir pınar değil, bir dere değil, bir çay değil, bir büyük ırmak akacaktır. İnsanın susuzluğuna, hayvanın susuzluğuna, kuşun susuzluğuna, toprağın susuzluğuna son veriyoruz.
DEVAM EDECEK