“Ayasofya, Hıristiyanlığın İslâmiyete devir ve tesliminin bir âbidesidir. Kilise iken camiye çevrilmiştir, inşallah yine cami olacaktır.” Kendisine refakat eden talebesi Selâhaddin Çelebi’nin, Ayasofya’nın akıbetini sorması üzerine böyle cevap veren Bediüzzaman, valinin protokol dâvetine icabet ederek İstanbul’un Beş Yüzüncü Fetih Merasimlerine katıldı.
DİZİ-11: İslam Yaşar
***
Şahsına veya cemaatine değil ‘Âlem-i insaniyette ve İslâmiyette üç muazzam mesele olan iman, hayat, şeriat’ (Hizmet Rehberi s: 198) şeklinde sıraladığı meseleleri ihtiva eden imanî, içtimaî, siyasî vazifesine müteallik isteklerdi bunlar. Bediüzzaman, her meselede olduğu gibi bu hususta da yine Muhammed-i Haşimî’nin (asm) tebliğ ve irşad tarzını takip etti.
Nübüvvet-i Ahmediye; Mekke-i Mükerreme’de imanın şartlarının, Medine-i Münevvere’de İslâm’ın şartlarının ihyası neticesinde tekemmül ettiği gibi o da vazifesinin ‘hakikat noktasında en mühimi ve en azamı olan iman meselesini’ hayatının Yeni Said safhasında Risâle-i Nur Külliyatı’nı telif ederek vuzuha kavuşturmuştu.
İnsan haklarının, din ve inanç hürriyetinin kısmen sağlanması neticesinde herkes gibi o da hürdü. İstediği kişilerle görüşür, dilediği yere gidip arzu ettiği şekilde yaşayabilirdi. Kalabalıklar içinde sıkılmak, insanlarla görüşmemek şeklinde tezahür eden Merdum-giriz hastalığının da tesiriyle memleketine gidip akrabaları arasında yaşamak yerine Risâle-i Nur’un vatanı olarak gördüğü Isparta’da talebeleriyle birlikte kalmayı tercih etti.
DP, MUKTEDİR OLAMADI
Nurcuların destek verdiği Demokrat Parti iktidar olsa da Halk Partisi’nin devlet kadrolarına yerleştirdiği muannit memurların müfrit icraatları yüzünden muktedir olamadı. Bunu fırsat bilen müfsit mihrakların tahrikleri yüzünden Said Nursî ve talebeleri ellili yıllarda da çeşitli sebeplerle zulme maruz kaldı.
Hükümete rağmen yapılmak istenen baskıya, zulme aldırmayan Said Nursî, 1951 senesinin Ekim ayında Emirdağ’dan Eskişehir’e gitti. Yıldız Oteli’nde bir ay kadar kalıp talebeleriyle görüştü, çevreyi gezdi, ziyaretçileri kabul etti. Oradan da Isparta’ya gitti. Onun seyahatleri talebelerini de harekete geçirdi.
GENÇLİK REHBERİ DÂVÂSI
İstanbul Üniversitesi’nde okuyan Muhsin Alev ve arkadaşları, Gençlik Rehberi’ni matbaada bastırdıkları için mahkemeye verildiler. Bediüzzaman da eserin müellifi olması hasebiyle aynı mahkemede yargılanmak üzere İstanbul’a celbedildiği için 1952 yılı başlarında Isparta’dan İstanbul’a geldi.
Mahkeme salonuna yakın olduğu için Sirkeci’deki Akşehir Palas Oteli’ne yerleşen Said Nursî, 22 Ocak 1952 tarihindeki duruşmaya katıldı. Salondaki izdiham, mahkeme başkanının, Bediüzzaman’ın hatırını nazara vermesi üzerine durdu, herkes sakinleşti ve muhakeme ancak ondan sonra başladı. Üç celse hâlinde üç ay kadar devam eden mahkeme sırasında Akşehir Palas Oteli’nde zehirlenmeye çalışılması üzerine oradan ayrıldı ve Fatih’teki Reşadiye Oteli’ne geçti.
MATBUAT HAREKETLENDİ
Bediüzzaman Said Nursî’nin İstanbul’a gelmesi şehirdeki matbuat camiasını hareketlendirdi. Aralarında Eşref Edip, Necip Fazıl, Osman Yüksel, Cevat Rıfat, Şevket Eygi gibi zamanın tanınmış isimlerinin de bulunduğu pek çok gazeteci, şair ve yazar ziyaretine geldi. Onların Risâle-i Nurlar hakkında yazdıkları yazılar ve Bediüzzaman’la yaptıkları röportajlar Nur Hareketi’nin ilânatına ve Nurlar’ın fütuhatına vesile oldu.
Bediüzzaman Said Nursî, İstanbul’da kaldığı zaman içinde bilhassa ilim camiasına ve üniversite gençliğine hitap eden Nur Âleminin Bir Anahtarı eserini telif etti. Böylece Nurun İlk Kapısı eseri ile başlayan Risâle-i Nur Külliyatı’nın telifi, ismi de muhtevası da manidâr olan bu eserle tamamlandı.
“Muhterem hâkimler. Yirmi sekiz sene bana ve talebelerime böyle eza ve cefada bulundular. Mahkemelerde savcılar bize hakaretlerde bulunmaktan çekinmediler. Biz bunların hepsine tahammül ettik. İman ve Kur’ân’a hizmet yolunda devam ettik. Ve devr-i sabık ricalinin bütün o zulüm ve cefalarını affettik. Çünkü onlar müstahak oldukları akıbete uğradılar. Biz de hak ve hürriyetimize kavuştuk.”
Avukatların ve Muhsin Alev’in müdafaalarını müteakip Bediüzzaman, son celsede yaptığı konuşmayı bu sözlerle bitirdi. İstanbul Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin, beraat kararı vermesi üzerine talebeleri ve dostları ile vedalaştı ve 1952 yılında Mart ayının sonlarına doğru Emirdağ’a döndü.
BAŞÇAVUŞUN YAPTIĞI
Aynı yılın Ramazan ayında bir başçavuşun, tek başına kırlara çıkan Bediüzzaman’ın sarığını çıkarıp şapka giydirmek istemesi, yapamayınca karakola götürmesi üzerine, talebeleri Adalet Bakanlığı’na itiraz dilekçesi yazdılar. Dilekçe Samsun’daki Büyük Cihat gazetesinde yayınlanınca açılan dâvâya Bediüzzaman da celbedildi.
1953 yılında, Samsun’a gitmek maksadıyla İstanbul’a gelen Said Nursî, mahkemeye rapor gönderip İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’ne, Samsun Mahkemesi’ne gönderilmek üzere ifade verdi. Fatih’te, Fırıncı Mehmed’in evini kiralayarak bir süre daha şehirde kaldı. Âsitâne’nin yanı sıra Eyüb Sultan, Sarıyer, Çamlıca gibi eskiden ikamet ettiği yerleri gezdi, patrikhâneyi ziyaret etti, Ayasofya’ya gitti.
...VE AYASOFYA
“Ayasofya, Hıristiyanlığın İslâmiyete devir ve tesliminin bir âbidesidir. Kilise iken camiye çevrilmiştir, inşallah yine cami olacaktır.”
Kendisine refakat eden talebesi Selâhaddin Çelebi’nin, Ayasofya’nın akıbetini sorması üzerine böyle cevap veren Bediüzzaman, valinin protokol dâvetine icabet ederek İstanbul’un Beş Yüzüncü Fetih Merasimlerine katıldı. Üç ay kadar kalıp Ramazan ayını İstanbul’da ihya ettikten sonra Eskişehir üzerinden Isparta’ya avdet etti.
-Devam Edecek-