"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Acaba kıyamet mi diye bir an düşündüm!

17 Ağustos 2018, Cuma 00:36
Değerli dostlar; 1999 Marmara Depremi’ni bütün dehşetiyle yaşamış ve Gölcük Depremi’nde de bulunan yedi katlı binadaki dairesi yıkılmış birisi olarak her 17 Ağustos’ta bir yazı kaleme almak istemiş, ama bunu başaramamıştım.

Yazı: Ali Yılmazcan

Değerli Mustafa Döküler kardeşimizin teşvikiyle bu yazıyı kaleme alma cesareti gösterdim. İfadelerimin bozukluğundan şimdiden özür dilerim.

17 Ağustos öncesi: Emekli olmadan birkaç yıl önce Değirmendere’de bir daire almıştım. Denize bakan gurup vakti manzarasına doyum olmayan bir yerdeydi. 28 Şubat kararlarının bunalttığı manevî hava bir de bunaltıcı sıcaklar eklenince adeta bunalmıştık. O günlerde bendeki üzüntü ve bunalıma daha çok 28 Şubat kararlarının o baskıcı ve zulümlü halinin verdiği neticeydi. Otuz-kırk yıllık İslâmî kazanımlarımızın bir bir elden gitmesi üniversitelerde ve kurumsal alandaki umumî baskı gerçekten çekilemez duruma gelmişti. Her alandaki bu baskıların nasıl duracağını ve bin yıllık devamından bahsettikleri bu halin nasıl sona ereceğini düşünürlerken 17 Ağustos depreminin her gün sıkılan 28 Şubat mengenesini durduracağını nasıl bilirdik? 

Ali Yılmazcan’ın yıkılan evinden bir fotoğraf.

İslâm’a indirilen darbelerin bir musîbete sebebiyet verebileceğini bilhassa zelzele gibi hadiseleri netice verdiğini okumuştuk. Namazlarımda Zilzal Sûresi’ni çok okur oldum. Bir gün okulların sona erdiği Haziran sonunda her zaman gitmeye çalıştığım, Dörtyol Camii ikindi namazı çıkışında levhada yazılı bir yazı beni gerçekten korkuttu. “İlkokulu bitirmeyen çocukların yaz kursuna alınmayacağı” yazılıydı. Eyvah, bu safi yavruların elinden o cüzleri almak gazab-ı İlâhiye sebep olması ihtimalindendi, korkum. Gerçekten iki ay kadar sonra Marmara Depremi diye bölge adıyla isimlendirilen 7,4 büyüklüğündeki depremi yaşadık.

Yaşadıklarımız;

17 Ağustos günü öncesi Cuma günü ailece Gölcük Değirmendere’den Adapazarı’ndaki kayınvalidemin evine gittik. Daha geçen hafta hanım oradaydı, ama ısrarla bizi çağırdı. Biraz sitemli de olsa gittik. Hatta o gün cami çıkışında görüştüğümüz Rıfat kardeş sormuştu. “Bu hafta ne yapıyorsun?” ben de “Sorma, bizim kayınvalide gene bizi ısrarla çağırıyor. Halbuki geçen hafta kızı oradaydı. Her halde oraya gideceğiz” demiştim. O Pazar günü ailecek Adapazarı‘nda idik. Ben ertesi gün işime, İzmit’e dönmek niyetiyle o gece kaldık. 16 Ağustos Pazartesi günü işe gittiğimde bir işçimizin hatası yüzünden işi teslim edemediğimden sinirlendim, ama gayet efendi namazında olan o arkadaşa daha fazla bir şey söylememek için işi, bir saat erken terk ettim. O gün Gölcük Değirmendere’de ki (yıkılan) evime gidecekken, Adapazarı’na giden bir akrabaya rastladım, yer varsa ben de geleyim diyerek tekrar kayınvalidemin ve çocukların yanına gitmiş oldum.

İşte o gece;

O gün erkenden bir sedirde uzandım. Yorgunluktan hemen uyumuşum. Gece saat 03.05 imiş. Aman ya Rabbi o nasıl zelzele! Acaba kıyamet mi diye bir an düşündüm. “Ama İslâm’ın dünyadaki gönüllerde hâkim olmasından sonra kopacak kıyamet” diye aklımdan geçirdim. Bunun büyük bir deprem olduğunu anladım ve ne yapmam gerektiğini düşündüm. Yattığım sedirden yere atıldım. Ayağa kalkamıyordum. Adeta ev yukarı aşağı zıplıyor, gürültü dehşetimi arttırıyordu. Sadece bütün gücümle “Allahuekber” diye bağırıyordum. Kayınvalidemin evi iki katlıydı. Ama yıkılacak diye düşündüm. 45 saniye gibi uzun müddet sarsıntının ardından ev adeta bir sağa bir sola dönüyordu. Hamdolsun ev yıkılmadı, ama sonradan gördük ki bina yan yatmıştı. 5 kişilik ailemle (3 numara Ahmet Değirmendere’ye dönmüştü.) karşıdaki dış kapıyı zorla açtık ve dışarı çıktık. Duvarın aksi tarafa devrilmesi ile kurtulmuş, enkaza ışıkları tutunca evin yıkılmış halini gördük. 

11-12 yaşlarında kız çocuğu beni kurtarın diyerek bağırıyor, ama sesi normal çıkıyordu. Gördük ki üzerine dolap düşmüş, ayak kısmına denk gelmiş. Aracın ışığı işe yaramıştı. Onu çıkardık. Ama az ileride feryat eden bir kadın çığlığı karanlıklar arasından göründü. Babası, annesi ve çocukları enkaz altında kaldığını hızla anlatmaya çalışıyor, Allah için yardım istiyordu. O zaman 23 yaşındaki büyük oğlumla sabaha kadar, yani 2 saat kadar enkazı açmaya çalıştık, ama ulaşamadık. Sabah namazı için evimizin yanına geldik. Sonradan duyduk ki onlar da vefat etmiş, birbirine sarılmış halde bulunmuşlar. Allah rahmet eylesin. Gün ağardığında depremin dehşetini net gördük. O civarda ayaktaki evlerden çok yıkılan ev gördük. Kurtulan herkes yıkılan evlerin etrafında dönüyor ve çaresizlikten ağlamayı bile unutmuş haldeydi.                                                           

(Devam Edecek)

Etiketler: deprem, 17 ağustos
Okunma Sayısı: 8220
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • süleyman ALIÇ

    17.8.2018 10:33:47

    Ali Abi Allah bir daha böyle bir felaketi hiç bir islam Milletine yaşatmasın. Amin yazınızı satır satır Sakaryayı anlatırken bende Yalova daki sokak ve enkazların başında dolaşıyor gibi hissettim kendimi güzel ve ibretli bir yazı devamını bekliyoruz inşallah

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı