Türkiye’de inançların baskı altına alındığı, hürriyetçi hareketlerin sekteye uğratıldığı, fikirlerin susturulduğu dönemlerde Risale-i Nurlar’la temsil edilen kudsî bir dâvânın neşir organı olarak basın hayatında yer alan Yeni Asya bugün de her alanda hakikatin gür sesi olma azmini korumaktadır.
Meşveretle hareket eden, hakkaniyet ve insaf prensiplerinden vazgeçmeyen, adaleti baş tacı eden bir cemaatin de sözcüsü konumundaki Yeni Asya, elli yıllık mazisinin her gününde, inandığı dâvânın gereklerini her şart ve zeminde yerine getirme gayretinde olmuştur. Bu durum Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî’nin “kökü dışarıda olan zındıka komiteleri” olarak tarif ettiği yapıların tasallutuyla ülkemizdeki vesayet anlayışını farklı bir şekilde devam ettirme planlarının bir tezahürü olan 15 Temmuz öncesinde ve sonrasında da devam etmiştir. Bu Kur’ânî yaklaşımın ve geleneğin bir tezahürüdür. Bu geleneğin bir gereği olarak hürriyetçi anlayışı baltalayan, anayasal geleneği sekteye uğratan 31 Mart sonrasında, Divan-ı Harb-i Örfî’de, idamı göze alarak adalet-i mahzayı savunan Bediüzzaman Said Nursî’nin duruşu neyse, darbeler ve darbeci yaklaşımlar karşısında Yeni Asya’nın duruşu odur.
Bu noktada, dünyada yükselen değerler olarak el üstünde tutulan hak, hukuk, adalet ve hürriyet gibi Kur’ânî değerlerin gazetecilik lisanıyla ülkemiz insanına anlatılması, vatan sathını mektep yaparak hak ve hakikate yaslanan imanlı nesillerin yetiştirilmesi, doğru olanın her şartta seslendirilmesi gibi Bediüzzaman Said Nursî’den tevarüs eden bu mirasın tavizsiz şekilde bu günlere aktarılmasında Yeni Asya’nın rolü inkâr edilemez.
Bir beka sorunu ile karşı karşıya olduğumuz iddiasının yinelendiği, kutuplaştırıcı bir siyaset anlayışıyla toplumun gerildiği bir seçim öncesinde Yeni Asya olarak, Türkiye’nin maruz kaldığı sıkıntıları daha fazla hürriyet ve demokrasi ile aşabileceğini savunmaktayız. “Kanun-u adalet ve tedipten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında şahane serbest olsun” şeklindeki bir hürriyet anlayışını benimsemekte ve bu anlayışın her alanda yaygınlaştırılmasını arzulamaktayız. Yeni Asya bu minvalde, tarihin her döneminde anti demokratik uygulamalara ve baskılara maruz kalmış; ancak çoğunlukla baskılara karşı duramayarak baskıcı-darbeci anlayışların yanında yer alarak konjonktürel davranmayı tercih etmiş Türk gazeteciliğinden çok farklı bir duruş sergilemeye devam etmektedir.
Demokratik siyaset imkanlarının yok edildiği, toplumun her kesiminin korkutulduğu, bürokrasinin sindirildiği, zulmün başına adalet tacını geçirerek hükmettiği 12 Eylül’ün dehşetli günlerinde olduğu gibi, yalnızca hakkın emrinde olan Yeni Asya, 28 Şubat döneminde de aynı tavrını sürdürmüştür. 28 Şubat Türkiyesinde başörtüsü yasağıyla toplumsal kutuplaşma ve huzursuzluğun artırıldığı, katsayı uygulamalarıyla İmamhatiplilerle birlikte meslek liselilerin önünün kesildiği, Kur’ân öğretiminin kısıtlandığı, dindar - muhafazakâr kesimlerin baskı altına alındığı dönemlerde ağır bedeller ödeyerek anti-demokratik uygulamaların karşısında olmuştur. 17 Ağustos depreminin “İlâhî ikaz” olarak değerlendirilmesini dahi “bedel ödetme” fırsatı görenlerin Mehmet Kutlular’ın şahsında verdiği hapis cezalarını “şerefimle yatar, çekerim” anlayışıyla karşılayan merdane tavır Yeni Asya’nın yüz akı olmuştur.
Yeni Asya’nın fırtınalı denizlerde selâmet sahillerine ulaşmak isteyenlere deniz feneri gibi yönünü göstermesi, hiç şüphesiz, Bediüzzaman Said Nursî’nin, yalnızca Türkiye’nin değil İslâm âleminin kurtuluş reçeteleri olarak sunduğu hürriyet-i şeriye, meşveret-i meşrua, adalet-i mahza, muhabbet ve uhuvvet gibi Kur’ânî değerleri elinde pusula olarak tutmasından dolayıdır.
Bu pusula dolayısıyla insanımızı ve ülkemizi tehdit edecek muhtemel tehlikeleri fark edebilen Yeni Asya ne dış mihrakların tuzaklarına düşmüş ne de iç baskılara boyun eğmiştir. Yalnızca müsbet hareket ilkesiyle asayişin muhafazasına neşriyatıyla yardımcı olmuş, ülkeyi yönetenlere fikri katkısını sunmuş, müsbet hareket ilkesi çerçevesinde yapılan yanlışları dile getirmiş, kendisine ödetilen bedeller karşısında devletine asla küsmemiş, sadece devletin milletin hizmetkârı olduğu gerçeğini hatırlatmakla yetinmiş, Risale-i Nur hakikatlerinin projektörü olma görevini üstlenmiştir.
12 Eylül’de olduğu gibi ülkemiz üzerinde oynanan oyunları, menhus ve karanlık projeleri Risale-i Nur projektörüyle fark eden Yeni Asya, hukukun askıya alındığı her dönemde bu projektörü çalıştırarak hak ve hakikati göstermeye çalışmıştır. Yeni Asya’ya o günlerde darbeci derin mihraklar tarafından yapılan “Bizimle çalıştığınız takdirde sizi ihya ederiz” tekliflerini muhtemel 15 Temmuzlar”ı görerek reddetmiş, cemaatlerin aslî vazifesi olan “müsbet iman hizmeti” çizgisinin dışına asla taşmamış, bu çizginin dışında olanları da içinde barındırmamıştır. Bu bağlamda Risale-i Nur’un hizmet anlayışıyla bağdaşmayan, 15 Temmuz gibi yıkıcı etkilerin müsebbibi cemaat ve hizmet anlayışlarının Yeni Asya içinde yer alması, Yeni Asya içinde çöreklenmesi mümkün değildir.
Zira Yeni Asya’nın dayandığı fikri derinlik, yaslandığı fikri kaynaklar onu bu tür tehlikelerden azade kılmaktadır. Asrın mütefekkiri büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî’nin her alandaki fikirlerini temel referans kaynağı olarak alan ve Risale-i Nur’un dellallığıyla Kur’ân hakikatlerini matbuat lisaniyle duyurma misyonunu üstlenen Yeni Asya için başka bir durum ve konum asla söz konusu değildir.