Türkiye'de domuz gribi vakaları yeniden gündemde.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu domuz gribinden 8 kişinin öldüğünü açıkladı. Uzmanlar etkenin daha önceden bilinen domuz gribinin biraz değişime uğramış tipi olduğunu belirtiyor. Günümüzde sağlık alanında gözlenen büyük gelişmelere rağmen hala virüslere karşı bizleri tam olarak koruyacak veya tedavi edecek ilaç seçenekleri çok sınırlı kalıyor.
Grip aşısı uygulamasının da sınırlı bir koruma sağlayabildiğini belirten Yeditepe Üniv. Eczacılık Fakültesi, Farmakognozi ve Fitoterapi Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, bitki çaylarından yararlanılmasının en akılcı ve güvenilir yöntem olduğunu vurguladı.
Cenab-ı Hakk'ın ''Şafi'' isminin tecellileri: Kışın tüketilmesi gereken 10 yiyecek
http://www.yeniasya.com.tr/aile-saglik/cenab-i-hakk-in-safi-isminin-tecellileri-kisin-tuketilmesi-gereken-10-yiyecek_369010
1918 yılında 'İspanyol Gribi' olarak adlandırılan salgın tüm dünyada bazı kayıtlara göre 20 milyon ve bazılarına göre 100 milyon kişinin ölümüne neden olmuştu. 2009 yılında benzer özelliklere sahip virüsün yol açtığı Domuz Gribi salgınında ise kayıtlı can kaybı sayısı 8 bin 300 civarında. Aradan geçen yüzyılda can kaybı sayısında gözlenen büyük azalmaya karşılık, insan hayatı söz konusu olduğunda bu sayı hiç de küçümsenecek miktar değil.
Uzmanlar tarafından yapılan öneriler arasında grip aşısı uygulaması sınırlı bir koruma sağlayabiliyor. Ancak yine de yüksek risk grubu hastalarda (ileri yaşta, diyabetli, kardiyovasküler hastalıklar gibi) risklerin bir dereceye kadar azaltılması amacıyla, koruyucu olarak uygulanması öneriliyor. Diğer taraftan virüslere karşı mevcut ilaç seçenekleri ise çok sınırlı. Yeni bir ilaç grubu olan oseltamivir gibi nöraminidaz inhibitörlerinin son zamanlarda sıklıkla gelişigüzel reçetelenmesi nedeniyle giderek artan dirençli virüs vakaları bildiriliyor. Yani antibiyotikler gibi bu ilaçların da geleceği karanlık gibi görünüyor.
Prof. Dr. Erdem Yeşilada şöyle devam etti:
"Kanımca bitki çaylarından yararlanılması en akılcı ve güvenilir yöntem. Mevcut ilaçlar gibi bitki çayları da etkisini virüsün çoğalma fazı üzerinde gösteriyor. Bu nedenle toplu yerlerde bulunanlar (toplu taşım, okul, alışveriş merkezleri gibi) özellikle yeşil çay, adaçayı, ıhlamur, tarçın gibi bitkileri teker teker ya da karıştırarak gün içerisinde sık sık içmeli. Mikropların gelişimini hızlandıracağı için şeker yerine gerçek bal ilave edilmesi öneririm. Eğer boğazınızda bir karıncalanma hissederseniz, vakit kaybetmeden bu çayları yüzde 5-10 gibi derişimlerde hazırlayarak gargara yapın.
Yürütülen araştırmalar yeşil çay içerisinde bulunan polimerik polifenollerin aynı oseltamivir gibi etki ederek virüsün çoğalarak hücre içerisine girmesini engellediğini gösteriyor. Oseltamivirden farklı olarak polifenollere karşı virüsler direnç geliştiremiyor. Benim önerim bir poşet yeşil çay ile bir poşet ıhlamuru aynı bardak içerisine koyup demlemek. Ihlamur içerisindeki yoğun kıvamlı müsilaj yeşil çay içerisindeki polifenollerin (epigallokateşinler) ağız içerisinde daha uzun süre kalarak, daha uzun süre etkisini göstermesini sağlayacaktır. Ayrıca adaçayı, tarçın içerisindeki sineol ve öjenol gibi uçucu bileşenler virüs enfeksiyonu nedeniyle zayıflayan bağışıklık sistemimizde fırsatçı mikropların gelişmesini engelliyor."
Yayımlanan bir klinik çalışmada, adaçayı ile ekinezyanın birlikte uygulandığında dezenfektan gargaradan daha etkili olduğunun belirlendiğini dile getiren Prof. Dr. Erdem Yeşilada, şöyle devam etti:
"İsviçre'de hastanelere son 3 gün içerisinde boğaz ağrısı şikâyeti ile hastaneye başvuran 155 gönüllü üzerinde yürütülen bu çalışmada, bileşiminde ekinezya ve adaçayı içeren gargaranın 5 gün süre ile günde 10 defa kullanılması ile üçüncü günden başlayarak etkili olduğu gözlenmiş. Deneyde paralel olarak bir başka grup hastada yürütülen çalışmada 2 saat ara ile ağıza sıkılan bir dezenfektan çözeltisinden (klorhekzidin/ lidokain) daha yüksek etki bulunmuş. Bu bence çok dikkat çekici bir sonuç.Hiç şüphesiz, öncelikli hedef 'hastalığa yakalanmamak', bu konuda bağışıklığı destekleyici bu tip ürünler koruyucu olarak yararlı olabilmektedir. Hastalığa yakalanma durumunda ise bu tip ürünlerden uygulanan temel tedavinin yanı sıra şikayetlerin hafifletilmesinde yararlanılması düşünülebilir."