Spor |
Eski gazetecilik olsaydı bugün gazeteler çok daha canlı olurdu |
Kaç yıldır spor medyasının içindesiniz? Futbol dışında diğer branşlarda da görev aldınız mı? 1986'da başladım, yani 23 yıldır gazetecilik yapıyorum. İdareci olduğum için bütün sporlara ilgi duyuyorum. Takip etmek değil de, organize etmek anlamında hepsiyle ilgileniyorum. Eskiden imkânlar az ama gazetecilik açısından kalite çoktu. Sporun her branşı sayfalarda büyük ve geniş yer alırdı. Bugün bunu göremiyoruz, neden? İki sebebe bağlıyorum. Bunlardan bir tanesi; medyanın ciddi bir şekilde gelişmiş olması, argümanların çok geniş bir şekilde gelişmiş olması. İnternet medyasının artması, televizyonların artması, gazete sayısının artması. Bütün bunların yanında kulüplerin kendi medyasını oluşturması. Bugün birçok kulübün kendi televizyonları, kendi dergileri, gazeteleri ve internet siteleri var. Size bir örnek vereyim; Bir Fenerbahçe-Galatasaray maçından önce mesela 20 yıl önce 3 tane Fenerbahçeli, 3 tane Galatasaraylı futbolcuyu biraraya getirirdiniz. Toplarla arabaların üstüne bindirirdiniz, işte onları topa tutacağız şeklinde bugün asla aklınızdan geçmeyecek o günün gazetecilik heyecanı ve hevesi içinde haber kaynaklarınızı kendiniz oluşturabiliyordunuz. Herkese ulaşmak mümkündü. Gazetecinin itibarı da daha fazlaydı. Telefon açtığınız herkese ulaşabiliyordunuz, istediğiniz yere getirebiliyordunuz. Hiç unutmuyorum, 1987'de Fenerbahçe-Galatasaray maçı öncesinde her iki takımın kaptanını gazetemize getirerek, açık oturum yapmıştık. Şu anda iki kulübün iki futbolcusunu derbiden önce biraraya getirmek hiçbir güç için mümkün değildir. Dolayısıyla hem rekabet arttı, hem profesyonellik arttı, hem ruh azaldı. Bunlar birbirine bağlı içiçe şeyler. Eskiden bir fotomuhabirinin ağları, kaleciyi ve topu bir arada yakalama çabası içinde bir aksilik olmuşsa ve bunu yapamamışsa keserek yapıştırdığı toptaki ruh bugün hiçbir teknolojik gelişmenin getirdiği fotoğrafta yok. Bugün bütün sayfalar birbirine yakın, bütün fotoğraflar birbirine yakın. Bütün sistem tekdüze. Eskiden ustalık vardı, eskiden heyecan vardı. Gazetecilik yeteneği yüksek olan daha ön plândaydı. Bugün artık o yarış yok. Spor medyası okurlarını futbola şartlandırmış. Onun dışındaki branşlar sütunlarda yok gibi. Bu böyle mi gidecek? Yüz yıldır el bebek, gül bebek beslediğimiz üç büyük kulübümüz var. Bunların bu yüz yılda getirdiği başarı sadece Galatasaray'ın UEFA Kupası. Avrupa'dan bahsediyorum. Maşallah bu sıfatları çokça dağıtmışız; Canavar Burhan'lar, Leblebi Mehmet'ler, Geçilmez Orhan'lar bilmem ne Abdurrahman'lar. Ama neticede bundan 50 yıl öncesine gittiğinizde Türkiye'nin futbolda iki tane büyük başarısı var. Birisi Macaristan, birisi Rusya. Bunların ikisi de özel maç. Dolayısıyla Türkiye'de futbol aslında son 20 yılda Avrupa'da kendini gösterir oldu. Rakkamlar arttı, bütçeler arttı. Futbolun lehine bir gelişme var. Bunu kabul etmek lazım. Bunun kırılması ya da medyanın çeşitlendirilmesinin yolu ne yazık ki, çünkü Türkiye'de medya başarıyı oluşturan, başarıya ön ayak olan bir medya değildir. Dolayısıyla medyanın yolu yeni Naim Süleymanoğlu'nun çıkmasıdır. Eğer yeni bir Naim Süleymanoğlu çıkarsa halterin peşine takılıyorsunuz. Nispetten bir Hamza Yerlikaya çıkarsa güreşle biraz ilgileniyorsunuz. Başarılı sporcular, dünya çapında sporcular çıktığı zaman medya onun peşinden gidecektir. Spor medyası bugün altyapısı olmayan, spor bilgisi tartışılır insanlarla doldu. Bir bakıma hiçbir işte başarılı olamayanların, gazetecilikte şansını denediği bir sektör haline geldi. Bu duruma üzülüyor musunuz? Türk spor medyası içinde öyle enterasan bloklar, gruplar var ki, işte geçmişte çok tartıştık. Bunlardan bir tanesi spordan gelenler, futboldan gelenler. Yani, onun şöhretinden istifade etmek istiyor gazeteler. Adam futbolcu, işte isim de vereyim. Semih Yuvakuran, bugün 230 milyon dolarlık bir pastanın yayıncı kuruluşunun yorumcusu. Hiç tatmin etmiyor beni. Bunları geçmişte çok tartıştık. Yazı yazamayan, derdini anlatamayan adamlar baş köşelerde. Niye, ismi var diye. İşin bu tarafı var. İkincisi, dayıoğlu, amcaoğlu, yeğen, sevgili gibi onlar var. Meslekten gelen, gazetecilikten gelen, şuurlu olarak bunu seçmiş ve haketmiş insanlar değil, torpille gelenler var. Bir de, farklı cinsel tercihleri olanlar var. Onlar da bu kesimlerde makbul bu aralar. Dolayısıyla, Türkiye'de amiral gemisi dediğimiz gazetede bugün imzası çıkan, resmi çıkan, köşesi olan adamların hiçbirini ben tanımıyorum. Bu çok enteresan bir şey. Bu adam diyebilir ki; mal benim, sen ne karışıyorsun. Durum budur. Mesela usta gazetecilerden Attila Gökçe ile ilgili çocuğun birisi yazı yazdı. Hürriyet gazetesinde bu çocuk, hiç kimsenin tanımadığı bir çocuk, Attila Gökçe'ye saldıran bir yazı yazdı. O zaman bütün değerleriniz altüst oluyor. 60 yılını bu işe vermiş bir adamla, dünkü çocuğun bir farkı olmuyor. Mesleki dejenerasyon tüm şiddetiyle futbolda, spor medyasında devam ediyor. Bugün gazeteler şirket anlayışı ile yönetiliyor. Bu doğru bir yönetim şekli mi? Haklı bir soru. Cevabını da içinde barından bir soru. Bugünün gazetecisi, spor müdürünün gazeteciden çok, ticari yetenekleri olan bir adam olması lazım. Kırk türlü şablabanlık dönüyor çünkü. Hesap, kitap, para, pul sporun dışında, gazeteciliğin dışında bir sürü öne çıkan şeyler var. Biraz önce bahsettiğimiz mesleki dejenerasyon içinde tabii ki spor müdürlerin de bazı hataları olmuştur. İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte gazetecilikte de bir tembellik doğdu. Araştıran, sorgulayan gazeteciler parmakla sayılacak kadar azaldı. Keşke ne televizyon olsaydı, ne internet olsaydı, ne cep telefonu olsaydı. Eski gazetecilik olsaydı bugün çok daha canlı olurdu, çok daha manevi değeri olurdu, çok daha ruhu olurdu. Bugün mesela bir gazeteci olarak yanıma bir sayfa sekreteri alsam, internetten gelen maillerden, mesajlardan bütün federasyonlardan, bütün firmalardan, bütün kulüpler herkes haberlerini bangır bangır geçiyor sana, boğuyor. Yani o haberlerden de sayfa yapabilirsin. İş o hale geldi. İnternet gazeteciliği araştırmacılık kısmına bir katkı yapıyor olabilir ama haber peşinde koşma noktasında tembellik meydana getirdiğine kesinlikle katılıyorum. Eskiden insanlar haber peşinde koşarlardı. Şimdi internetten kulüplerin sitelerinden derleme haberlerle muhabirliğini götürmeye çalışıyor. Bir fark yok yani. Gazetecilik çabası, gazetecilik heyecanı diye birşey yok. İnternetin gazetecileri öyle tembelleştirme bir tarafı da var.
SADIK SÖZTUTAN KİMDİR?
1961 Kars doğumlu. Çok sayıda şiir, fıkra ve hikâye yazdı. Gol Olmasa da Hareket Güzeldi, Sıra Bana Geldiğinde Bilet Bitmişti, Spor Bir Hikayedir, Faili Meçhul Spor Öyküleri isimli kitapları vardır. Birinci kitabına 1999 Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi Fair-Play Büyük Ödülü verildi. Halen Türkiye gazetesi spor müdürlüğünün yanı sıra spor edebiyatına dönük kalem ürünleri vermeye devam etmektedir.
EROL DOYURAN |
27.09.2010 |