Sa’d b. EbÎ Vakkas’In İmtİhanI |
Peygamberimiz (asm) “İşte dayım Sa’d! Böyle bir dayısı olan var mı?” diyerek iltifatta bulunurdu. Sa’d b. Ebi Vakkas’ın Müslüman olması, annesinin hoşuna gitmiyordu. Sa’d ise, annesine çok bağlı ve saygılı idi. Annesi, bunu bildiği için oğluna nazlanmak istedi ve ona: “Allah’ın sana, hısım ve akraba ile ilgilenmeyi, ana babaya karşı iyiliği emrettiğini söyleyen, sen değil misin?” dedi. Sa’d “Evet!” deyince, Hamne: “Vallahi, sen, Muhammed’in getirdiklerini inkâr etmedikçe, ben ne bir şey yerim, ne de bir şey içerim! Sen de bu yüzden anne katili olarak insanlarca ayıplanacaksın!” dedi. Aç susuz durdu. Sa’d b. Ebi Vakkas, annesinin bu inadını görünce: “Vallahi! Ana iyi bil ki, senin yüz canın olsa da, onlar birer birer çıksa; ben yine o Peygamberin dinini bırakmam! Artık ister ye, ister yeme!” dedi. Çaresiz kalarak yemeğini yedi. İman bir kere daha küfre galip gelmişti. Bunun üzerine şu âyet nazil olarak Müslümanlara ebedî bir ölçü verildi: “Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) Bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak Banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.” (Ankebut Sûresi, 8) Bir gün Hz. Sa’d evde namaz kılarken annesi komşularını çağırdı. Oğlunu eve hapsettiler. Ciğerparesine eziyet çektirmekten çekinmeyen katı kalbli anne, şirkin verdiği zulüm duygusuyla “Ya o burada girdiği yeni dini terk eder veya ölür gider!” diyordu. Olaylar Hamne’nin aleyhine cereyan etmeye devam ediyordu. Çünkü İslâmiyet’ten vazgeçirmek için çırpınıp durduğu Hz. Sa’d’ın peşini diğer oğlu Amir takip etti ve o da Müslüman olmuştu… Ne yapacağını şaşırmış anne, divaneler gibi Amir’in yakasına yapıştı ve onu dininden vazgeçirmeye çalıştı. Sa’d, annesinin yaptığı yemini duyunca yanına vardı ve: “Ey anne! Cehennem ateşi durağın oluncaya kadar sakın ‘Gölgeleneyim, yiyip içeyim’ deme!” dedi. Bu harika iman, sarsılmaz azim ve irade karşısında anne Hamne, pes etmek zorunda kaldı. Çünkü bütün yolları denemiş ve boş çıkmıştı.
AHMET ÖZDEMİR |
01.09.2010 |