Spor |
BUGÜN GAZETECİLİKTE HERŞEY VAR, RUH YOK |
Türk spor basınının usta kalemi gazeteci-yazar Ali Sami Alkış, eskiden bütün spor branşlarına eşit yer vermeye özen gösteren spor medyasının son yıllarda sadece futbol ağırlıklı sayfalar yaptığını belirterek, "Bu durum böyle gidecek, çok üzülüyorum" dedi. Alkış, medyanın değer yargılarını tümüyle yitirdiğini, bir günde köşe yazarlarının türediğini söyleyerek, "Yaptığım işten pişmanlık duyma noktasına geldim" şeklinde tepki gösterdi. Ali Sami Alkış sorularımızı şöyle cevaplandırdı:
Kaç yıldır spor medyasının içindesiniz? Futbol dışında diğer branşlarda da görev aldınız mı?
35-40 yıldır gazetecilik yapıyorum. Futbolun dışında 14 yıl üst üste tenis branşını takip ettim. Zaman zaman güreş şampiyonalarına gittiğimiz oldu. Seyrettiğim çok var, ama yazdığım daha az. Bütün spor branşlarını seyretmesini çok severim.
Sizin döneminizde imkânlar az, ama gazetecilik açısından kalite çoktu. Sporun her branşı sayfalarda büyük ve geniş yer alırdı. Bugün bunu göremiyoruz, neden?
Eski ile yeniyi karşılaştırdığında, eski yeniye göre birçok bakımdan yenik gibi görünüyor. Bugün fotoğraf kalitesi hiç tartışılmayacak kadar güzelleşti. Haber ileşitimi, haber olma sayısı ve çalışanların sayısı arttı. Çalışanların belki de eskiye kıyasla ücretlerinde de önemli artışlar oldu. Ne kadar kıyaslarsanız kıyaslayın, eski sürekli geride kalır. Ama eski bir şeyde hepsine fark atar. Gazetecilik heyecanı, gazetecilik ruhu bugünlerde olmayan şey. Bugün herşey var, o yok. Zannederim o heyecan ve ruh bana göre eskilerde kaldı.
Türk medyası bugün okurlarını futbola şartlandırmış. Onun dışındaki branşlar sayfalarda yok gibi. Bu durum böyle devam edecek mi?
Bu böyle gidecek, ne yazık ki öyle gözüküyor. Eskiden Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu tam sayfa verilirdi. Bugün bu organizasyon gazetelerde ancak çift sütun ya da tek sütun olarak yer alırken, okuyucu bu haberlerin varlığını bile bilmez. Yine eskiden güreş için yazarlar vardı. O dönem muhabir olanlar, sonradan büyük yazar oldu. Güreş muhabirliği yapıyorduk. Şimdi güreş muhabirliği denilen bir kavram da yok. Eskiden bütün spor branşlarına eşit olmaya özen gösteren gayretler bugün burada yok. Mesela, tenis için güzel bir kız gelmişse, estetik açıdan iyi bir fotoğraf vermişse haber oluyor. Onun dışında haber olması çok zor.
Spor medyası altyapısı olmayan, spor bilgisi tartışılır insanlarla dolduruldu. Bir bakıma hiçbir işte başarılı olamayanların, gazetecilikte şansını denediği bir sektör haline geldi. Bu duruma üzülüyor musunuz?
Üzülmenin çok ötesinde, kahrediyor. Hatta yaptığım işten pişmanlık duyma noktasına kadar getiriyor. Örneğin, Habertürk gazetesi yayına başladığı zaman ben devamlı alıyordum ama birinci haftasında bıraktım. Çünkü, Şansal Büyüka'nın oğlu -ki, onu çok severim, iyi eğitim görmüş, akıllı ve çok terbiyeli uslu bir çocuktur- ama daha birinci yazısı, daha ilk yazısı, köşe yazısı imzalı ve resimli. Daha Babıali'deki ilk yazısında bu iş bu noktaya geliyorsa çok kötü. Evet, iyi de olabilir, ileride büyük bir yazar da olabilir. Ama dünyanın hiçbir ordusuna girer girmez general olan bir asker yoktur. Önce nizamiye nöbetinden başlatırlar adamı. İşte kurslara gönderirler, eğitimlere gönderirler, kurmay imtihanlarına sokarlar, ancak o zaman olursun. Sen bunların hiçbirini yapmadan bir adamı getir, kafadan askeri şuranın içine sokarsan o zaman o ordu orada olmaz. O öyle olmuyorsa, bizimki de gazetecilik olmaz. Bu yüzden çok deformasyona uğradık. Türk medyası neden bu hale geldi? Değer yargılarımızı tümüyle kaybettik. Bir bakıyorsunuz, genel yayın müdürünün yakın bir arkadaşı, sevgilisi, dostu, amcaoğlu gazetelerde bir günde, bir anda yazar oldular. Bir anda yazar olanların sayısı o kadar noktaya geldi ki, gerçekten yazar olanların sayısının üstüne çıktı sayısal olarak. Kalite olarak söylemiyorum. İşte bu da bizim meslek içindeki kaosa ve kargaşaya sebep olan unsurlar. Eskiden gazete sahipleri de gazeteciydi. Günaydın gazetesinde çalıştığım dönemde makinaların bozulduğu, hatta ustaların bile tamir edemediği makinaların altına girip, işçi önlüğünü giydikten sonra o makinaları tamir eden gazete patronlarını gördüm. O dönemde bütün gazete patronları gazeteciydi. Sonra sanayici oldular. Ne zaman ki sanayici oldular işler sarpa sardı.
İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte gazetecilikte de bir tembellik doğdu. Araştıran, sorgulayan gazeteciler parmakla sayılacak kadar az. Muhabirler bile gittiği toplantının haberini internetten alırım düşüncesi ile yazmaya bile gerek duymuyor.
İnternet doğru kullanılmıyor ama doğru kullanılacak tarafları var. Bu da her yeni şey gibi bir takım sarsıntılar, şoklar yaşayabilir. Onu şu an için olağan karşılıyorum. Bir süre geçtikten sonra ancak yargılama yapabiliriz. Nasıl kullanabileceğimiz, nasıl yararlanabileceğimizden çok, ondan nasıl ticari çıkar sağlayabilirizin peşinden koşuyor insanlar. İnternet sosyal ilişkileri geliştiren bir araç. Ama gazetecilik açısından şu anda uygun durumda olduğunu düşünmüyorum. Bu da zaman ister. Çok kaliteli bir yayın beklemek, çok kaliteli bir gazetecilik beklemek doğru değil, ama zaman içinde kendini toparlayabileceği ve etkili olabileceğini düşünüyorum. Eskiden bir ay uğraştığımız bir konu hakkındaki bilgilere bugün internet sayesinde 10 dakikada ulaşabiliyorum. İnternet olumlu kullanıldığında çok çok iyi. Bunun terbiyesi gerekiyor. Ancak muhabirlerin gittiği toplantının haberini yapmayıp, internetten kopya-yapıştır olarak yazıişlerine getirmesini tembellik olarak yorumluyorum.
Ali Sami Alkış kimdir? 1947 senesinde Üsküp'te dünyaya gelen Alkış, gazeteciliğe 1966 yılında başladı. B.Sabah, Yeni İstanbul, Günaydın, Tercüman, Güneş, Türkiye ve son olarak da Star Gazetesi'nde spor yazarlığı yaptı. 1970'lı yılların başında Yeni Asya Gazetesinde de birkaç ay çalıştı. Alkış'ın çeşitli kurumlardan aldığı 28 ödülü var. Mavi Gözlerin Kronometresi, Bu Kitabı Okuyanı Vururum, Türk Sporcusu Nasıl Besleniyor? gibiı eseri bulunan Alkış , İÜ İletişim Fakültesi öğrencileri tarafından 'Yılın İletişimcisi' seçildi.
EROL [email protected] |
24.08.2010 |