Güncel |
YARGININ YAPISI DEĞİŞMELİ |
Anayasa Mahkemesi’nin 1960 darbesinden sonra, Meclisi kontrol altında tutmak için kurulduğunu dile getiren Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Doç. Dr. Osman Can, Türkiye’de yargı hiyerarşisi olduğunu ve yüksek yargının alt yargıyı ezdiğini söyledi. Yargının yapısı değişmedikçe, Batı standartlarına getirilmedikçe anayasada yapılan değişikliklerin bir anlamının olmayacağını savunan Can, yapılan değişiklikle yüksek yargının adliyeler üzerindeki hegemonyasının sona ereceğini belirtti. İDEOLOJİK YAPI YÜKSEK YARGIYA KÜMELENMİŞ VE ORADA HAKİM VE SAVCI YOK
Yüksek yargıda kümelenmiş olan ideolojik yapının varlığına dikkat çeken Doç. Dr. Can, HSYK’nın 5 tane yüksek mahkemelerden gelen üye, Adalet Bakanı ve bir de Adalet Bakanı Müsteşarından oluştuğunu, kararların kamuoyu denetimine açık olmadığını, yüksek mahkemelerden gelenlerin hakim ve savcı olmadığını, bu kurulun hakim ve savcılar hakkında karar verdiğini, onların kaderini belirlediğini dile getirdi.
Demokrasİ ve Özgürlük İçin Yargıçlar ve Savcılar Birliği (Demokrat Yargı) Başkanı Doç. Dr. Osman Can, yargının değiştirilmediği, batı standartlarına getirilmediği sürece Anayasa değişikliklerinin bir anlamının olmayacağını söyledi. Stratejik Düşünce Enstitüsü ile Karabağlar Sanayici ve İşadamları Derneği’nin Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde ortaklaşa düzenlediği ‘’12 Eylül: Bu Sefer Demokrasi’’ konulu panelde konuşan Can, Anayasa paketinin ‘’AKP’nin mutfağında hazırlandığının’’ iddia edildiğini, oysa ki partiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan faktörlerin de devreye girdiğini, Demokrat Yargı olarak kendilerinin de pakete ‘Daha fazla demokratikleşme olmadığı’ gerekçesiyle kızgın olduklarını söyledi. Doç. Dr. Can, Anayasa paketindeki bazı değişikliklerin istedikleri gibi olmadığını ancak bir adım daha ileride olduğunu, ‘Hayır’ denmesi halinde darbecilerin dayattığı Anayasa’ya mahkum kalınacağını ancak bunun kabul edilmesi halinde daha ileri noktaya gelineceğini belirtti. BATI STANDARLARINDA YARGI Sorunların ortaya çıkması sonucunda hep yargının gündeme geldiğini, bunun için yargının büyük önem taşıdığını dile getiren Can, şöyle devam etti: ‘’Peki yargı nasıl? Onun nasıl olduğunu çok iyi biliyoruz. Yargıyı değiştirmediğiniz sürece, yargıyı bu yapıdan kurtarıp Batı standartlarına çekmediğimiz sürece Anayasa değişikliklerinin anlamı yok. Anayasa’nın anlamı yok. Bu yüzden yargı çok önemli. Anayasa Mahkemesi 1960 darbesiyle kuruldu. Darbeyi yapanların Anayasa Mahkemesini getirmesinin amacı parlamentoyu kontrol etmekti. Anayasa’da Anayasa Mahkemesi üyelerinin 4-5 tanesini Cumhurbaşkanı doğrudan atayabiliyor, geri kalan yüksek mahkemenin gönderdiği adaylar arasından seçiliyor. 11 tane üyedir. 4 tane de yedeği vardır. Darbeciler bunu uygun gördü. Bugüne kadar da yaşadık. 367’yi, başörtüsü kararlarını yaşadık. Değişiklik ne şimdi. 11, 17’ye çıkarılıyor. Cumhurbaşkanı tek belirleyici olmaktan çıkıyor.’’
“YÜKSEK YARGI ALT YARGIYI EZİYOR”
Türkİye’de yargı hiyerarşisi olduğunu ve yüksek yargının alt yargıyı ezdiğini vurgulayan Can, yapılan değişiklikle yüksek yargının adliyeler üzerindeki hegemonyasının sona ereceğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Anayasa Mahkemesi üyelerinin 3 tanesi parlamento tarafından seçiliyor. Bu 3’ünü parlamento tek başına seçmiyor. 2 tanesini Sayıştay tarafından gönderilen, biri de Türkiye barolarının ortak gösterdiği adaylardan seçiliyor. Cumhurbaşkanının 4’ü dışında geri kalanların atama usulleri de aynı şekildedir. Bu yüksek yargıda kümelenmiş olan ideolojik yapının Anayasa Mahkemesini belirleme imkanını ortadan kaldırıyor. Onlar yine olacak ama öteki de beriki de olacak. Birkaç farklı görüş bir araya gelecek. O zaman ancak denge ortaya çıkabilir. O zaman biz güvenceye kavuşabiliriz. ‘Meclis karıştığı zaman siyasallaşır’ derler ya. Alman Anayasa Mahkemesinin tamamını meclisin iki kanadı seçiyor. Ama o dünyanın örnek aldığı bir Anayasa Mahkemesi haline geliyor. Çünkü o kanal üzerinden birbirini dengeliyor. Özgürlükçü ve demokratik kararlar ortaya çıkıyor. Türkiye’de toplumsal çoğulculuk hiçbir şekilde Anayasa Mahkemesine yansımadığı için Türkiye’de toplumun ancak yüzde 10’unu teskin eden yüzde 90’ının saçını başını yoldurtan kararlar çıkabilir ve o günkü hakimler vicdanları rahat olarak karar verdiklerine inanırlar. Bu bir problem.’’ |
24.08.2010 |