11 Ağustos 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Dizi Yazı

Evren’in sözüne tepki gösterdik

O devrin Devlet Başkanı Org. Kenan Evren, kadınların yüzlerini örtmelerinin Murad Hüdavendigâr zamanından kalma bir alışkanlık olduğunu söylemiş ve İsmail Hami Danişmend’in bir kitabından delil vermişti.

Evren “Ekmeğe ulaşmak için Kur’ân-ı Kerim’in üzerine basılmasında beis olmadığını” söylüyordu. “Örtünmekle herşeyi halledeceğimizi sandık” diyor ve bu taassubun dinden geldiğini belirtiyordu.

12 Eylül 1980’den sonra idareyi devralanların, halkın % 99’unun inançlarını yakından ilgilendiren ve tepki gören tasarrufları ve sözleri de olmuştu. Bu sözler ve tasarrufların ekseriyetini inançlarımızla telif etmek mümkün değildi. Meselâ bizzat Devlet Başkanı Evren, konuşmalarında, “1400 sene önceki kanunlarla bugünün milletleri idare edilemez; geriye bakarsak adımlarımız geriye gider” diyor ve böylece İslâmiyet’in gericilik sebebi olduğunu ima ediyordu.

Ekmeğe ulaşmak için Kur’ân-ı Kerim’in üzerine basılmasında beis olmadığını söylüyordu.

“Örtünmekle herşeyi halledeceğimizi sandık” diyor ve “Bu taassub dinimizden geldi” diye devam ediyordu.

Urfa gibi dinî hissiyatın fevkalâde kuvvetli olduğu bir yerde mütesettir hanımları öcülere benzetiyordu.

Erzurum gibi yine dinî hissiyatın fevkalâde kuvvetli olduğu bir yerde Ramazan günü halkın gözü önünde su içiyordu.

Biz bu gibi düşüncelerin ve davranışların hepsine cevap verdik ve görüşlerimizi ilim, mantık ve kültür zaviyesinden değerlendirip, mâkul bir üslûp içerisinde dile getirdik.

KUR’ÂN’A BASILABİLİR Mİ?

Bu gibi mevzularda yazdığımız pek çok yazılardan bazılarına temas etmek istiyoruz.

Devlet Bakanı Org. Kenan Evren 4 Eylül 1981’de ‘ Sivas’ta yaptığı konuşmasında iktisada riayet edilmesi hususunu izah ederken şu misali vermişti: “Dolap üzerindeki Kur’ân-ı Kerim’e erişmek için ekmeğe basılamaz. Fakat ekmeğe erişmek için Kur’ân’a basmakta mahzur yoktur.”

Biz bu düşüncenin yanlış olduğunu 7 Eylül tarihli başyazımızla ortaya koyduk. “Hatalı bir Kıyas” başlığını taşıyan bu başyazımızda ilmî deliller ortaya koyuyor ve şöyle diyorduk:

“Hangi asil niyetle olursa olsun, ayak altına alınmak bir yana, Kur’ân-ı Kerim’e abdestsiz olarak el sürmek dahi bizzat Kur’ân’ın açık emriyle hürmetsizlik sayılmış ve haram kılınmıştır. Kur’ân’ın açık emri ise, dinen muteber kaynakların en başında yer alır; zira doğrudan doğruya Kâinat Yaratıcısının kelâmıdır. Onun üzerine çıkabilecek bir başka söz—hatta Peygamber sözü bile olsa—tasavvur olunabilir mi?”

ÖRTÜYE KARŞI ÇIKMANIN MANTIĞI

O devrin Devlet Başkanı Org. Kenan Evren kadınların yüzlerini örtmelerinin Murad Hüdavendigâr zamanından kalma bir alışkanlık olduğunu söylemiş ve İsmail Hami Danişmend’in bir kitabından delil vermişti. Güya Türkmen kadınları çok güzelmiş de, bu yüzden Bursalı kadınlar onları kıskanmaya başlamış, padişah da bir ferman çıkararak Türkmen kadınlarının örtülü olarak sokağa çıkmalarını şart koşmuş. Bu misali veren sayın Evren, kendisini dinleyen örtülü hanımlara “yüzünüzü örtmeyin” diyor ve bu sözlerini hem Erzurum’da hem de Urfa’da tekrarlıyordu.

Evren Urfa’daki konuşmasında da başörtüsünü, o zamana kadar duyulup işitilmemiş bir şekilde izah etmiş ve özetle şöyle demişti:

“Eskiden tarak mı vardı, kuaför mü vardı, berber mi vardı? Kadınların saçları dağınık kaldığından çirkin görünüyordu. Kıllar yemeğe düşüyordu. Bu mahzurları bertaraf etmek için baş açmak günah dedi. [Peygamber Efendimizi kastediyor] Başka birşey diyemezdi. Bilemiyorum.”

Bu şekilde bir mülâhazanın bir benzerine daha rastlanabilir miydi? Zîrâ, örtünmek, Kur’ân’da belirtilen bir emr-i İlâhî idi. İslâm âlimleri bu hususta en ufak tereddüde mahal olmadığım belirtmiş ve tartışmaya dahi girmemişlerdi.

Yazarlarımız da sayın Evren’in görüşlerini enine boyuna değerlendiriyor ve doğruları peş peşe sıralıyorlardı. 23 Ekim 1981 tarihli Faruk Fırat imzasıyla neşrettiğimiz yazıda Evren’in görüşleri belirtildikten sonra şöyle deniliyordu:

“Bunun sürç-ü lisan olduğunu kabul etmek istiyoruz. Çünkü hemen akabinde Evren, ‘Ben birşey demiyorum. Başını örtsün, ama yüzünü örtmesin’ demekle sözlerini tashih cihetine gitmiştir.

“Her meseleyi herkesin bilmesine ne imkân ne de lüzum vardır. Zaten sayın Evren de bu gibi konulara girişte ihtiyatlı bir üslûp kullanmakta, ‘Bildiğim kadarıyla’, ‘her halde’, ‘zannımca’ gibi ifadelerle konunun uzmanı olmadığını hatırlatmaktadır.

“Ancak bu türlü beyanlardan cür’et alacak veya yanlış yorumlayacak bazı tatbikçiler çıkabilir. Bunlar halkın dinî duygularını rencide edecek uygulamalara, fiili hareketlere kalkışabilirler. Terettüp eden mesuliyetten sıyrılmak için de, ‘Yukarısı böyle istiyor’ mazeretine sığınabilirler. Nitekim sayın Evren’in çok haklı olarak ifade ettiği ‘laiklik dinsizlik değildir’ gerçeği de bir vakitler maalesef ‘laiklik dinsizliktir’ şeklinde alınmış, bu yanlış yorumlama yüzünden çok masum zulüm görmüştü.

“Kahraman Silâhlı Kuvvetlerimiz aynı zamanda namus bekçisidir. İstiklâl Savaşı arefesinde kadınlarımızın örtüsüne uzanan düşman eller ordu içinde büyük dalgalanmalara sebep olmuş, düşmanın bu kabil hareketleri Mehmetçik’in kanını tutuşturmuş, düşmanı bütünüyle içinden atıncaya kadar savaşmıştı. İstiklâl meş’alesini tutuşturan unsurların arasında bunu görmemek kabil olabilir mi?

“İnanıyoruz ki bu ordu aynı ordudur. Kumandanları değişmiştir, ama ‘Paşa Baba’ imajı değişmemiştir. Neferleri değişmiştir, fakat ‘Mehmetçik’ değişmemiştir.

“Bazı işgüzarlar ‘Yukarısı böyle istiyor’ mazeretine sığınıp milletin dinî hislerini rencide eder tarzda bir uygulamaya girerlerse, bilinmelidir ki, bu gibi hareketler milletle ordunun arasını açmaya matuf kasıtlı hareketler zümresindendir. Korsey’in buna rızâ göstermesi düşünülemez.”

TASHİHATA MUHTAÇ FİKİRLER

Org. Kenan Evren’in Urfa’da yaptığı bu konuşmayı, bir başyazı ile de değerlendirmiş ve meselenin ilmi ve dinî yönünü ortaya koymuştuk. 23 Ekim 1981 tarihli, “Başörtüsü ve Bir Değerlendirme” başlıklı bu başyazıda şöyle diyorduk:

“Urfa konuşmasında Devlet Başkanı Sayın Evren başörtüsü konusunda değişik bir değerlendirme yapmış ve (1) Başörtüsünün Peygamberimiz tarafından yasaklandığını söylemiş, (2) Bu yasağın hikmeti hakkında bazı yorumlarda bulunmuştur. Her iki husus da, dinî ve ilmî açıdan ele alındığı takdirde, bazı tashihata muhtaç gözükmektedir

“Birinci hükümde, itikat yönünden bir hatâ bahis mevzuudur. Gerçekte bu yasağın vâzıı olarak Peygamberimiz değil. Kur'ân gösterilmeliydi. Zîrâ İslâm itikadında haram olarak vasıflandırılan yasaklarda ve farz ismiyle tarif edilen emirlerde Peygamberimizin tasarrufu bahis mevzuu değildir. Bu yasak ve emirler Allah tarafından, Allah’ın kelâmı olan Kur’ân-ı Kerim’de beyan edilir ve Peygamberimiz tarafından tebliğ edilir. Başörtüsü konusunda da durum farklı değildir. Kur’ân-ı Kerim’de Nur Sûresi’nin 31. âyetinde, mü’min kadınların, görünmesi zarurî olan el, yüz ve ayaklar haricindeki bütün uzuvlarını örterek yabancı nazarlardan saklamaları emredilmiştir. Bu emre uyanlar ise, Hz. Peygamberin kendi şahsî düşüncesine dayanan bir tavsiyesini değil, Allah’ın, Hz. Peygamber vasıtasıyla tebliğ ettiği bir emri takip ettiklerine inanmaktadırlar.

“Yasağın hikmeti de aynı âyet-i kerimede izah edilmiştir. Mü’min kadınlar, bu âyet-i kerimede, ‘gözlerini haramdan sakınmakla ve ırzlarını korumakla’ mükellef tutulmakta ve ‘zinetlerini yabancılara göstermekten’ men edilmektedir. Yine bu âyet, kadının kocası, kardeşi, oğlu, babası gibi mahrem kişileri bu yasağın dışında bırakmıştır ki, bir kadın umumiyetle ev işlerini zâten bunlar arasında yapar. Yemeğin lezzeti başörtüsüne bir gerekçe teşkil etseydi daha değişik bir yolun takip edilmesi ve başörtüsünün dışarıda değil, ev içinde emredilmesi gerekirdi. Halbuki Müslüman kadın, evinin içinde ve kendi mahremleri arasında başını örtmekle mükellef tutulmamıştır, kuaför yokluğu şeklindeki bir izah tarzına Kur’ân’da olduğu gibi, başka herhangi bir muteber dinî kaynakta da rastlanmamıştır. Buna imkân da yoktur" çünkü kuaförün işi süslemektir; âyet ise süsün yabancıya gösterilmesini yasaklamaktadır.

“Başörtüsünü Allah’ın bir emri olarak kabul ettikten sonra, bu emre uyarak Allah'ın rızâsını kazanmak veya ihmal göstererek âhiretteki neticesine katlanmak, ferdin kendi mes’uliyetine kalmıştır. Şüphesiz ki, hiç kimse sâdece başını açmış olmakla İslâmiyetten çıkmış olmaz. Fakat, bu emrin reddedilmesi hâlinde durum daha değişiktir. Her ne olursa olsun, lâik bir idarede, başörtüsü emrine uyup uymamakta olduğu kadar, bu emri kabul edip etmemekte de vatandaşlar serbest bırakılmıştır. Veya bırakılması gerekir. Nitekim sayın Evren, başörtüsü ile ilgili şahsî yorumunu yaptıktan sonra, örtene karışmadığını da ilâve etmiştir. Ne var ki, bugün pek çok öğretim müessesesinde ve devlet dâiresinde bu kadarlık bir müsamahanın vatandaştan esirgendiği de bir vakıadır. Daha önce defalarca bu sütunda dile getirdiğimiz gibi, pek çok kız öğrenci ve devlet memur eşi, dinî inançlarının icabı olarak yabancıya göstermekten kaçındıkları saçlarını açmaya zorlanmış ve bunu kabul etmeyenler tahsillerinden ve işlerinden edilmiştir. Böyle bir tatbikatın, ‘dinsizlik mânâsına gelmeyen’ bir laiklik anlayışıyla bağdaşır tarafı olmasa gerektir. Bu müesseselerdeki yetkililer inanmamakta serbest bırakılırken memur ve öğrencilerin inanmak hakkından mahrum tutulmaları, bu konuda tarafsızlığın muhafaza edilemediğini gösterir. Oysa laiklikte, dinî konularda devletin tarafsızlığı esastır.

“Bu mevzuda izah edilmesi zor olan bir başka husus, devletimizin dinî konularda fetva vazifesini tevdi ettiği Diyanet İşleri Başkanlığının tavrıdır. Başörtüsü konusunda beliren tereddütler, yaygınlaşan ve vicdan hürriyeti aleyhine işleyen hatalı tatbikat karşısında Diyanet İşleri Başkanlığının üzerindeki vazifeyi yerine getirmiş olduğunu söylemek zordur. Eğer bu konuda Başkanlık resmî bir açıklamayı vaktiyle yapmış olsaydı, öyle sanıyoruz ki, Sayın Evren Urfa konuşmasındaki değerlendirmeyi yapmazdı. Devletin ilgili kuruluşlarının sessizliği, bu mevzudaki hatalı kanaatlerin başlıca mes’ulü sayılmalıdır. Umarız, Sayın Diyanet İşleri Başkanımızın, hac organize etmekten başka vazifelerinin de bulunduğunu hatırlaması uzun zaman almaz.”

YARIN: SIKIYÖNETİMDEKİ DİYALOGLAR

11.08.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (10.08.2010) - ‘Bu gücü nereden alıyorsunuz?’

  (09.08.2010) - DARBEDEN ÜÇ HAFTA SONRA, İLK KAPATMA KARARI GELDİ

  (25.07.2010) - SAİD NURSî, “CEMAAT ADINA SİYASET”İ DE TASVİP ETMİYOR

  (24.07.2010) - BEDİÜZZAMAN “BEN BU ORDUYA KARŞI KILIÇ ÇEKMEM” DEMİŞTİ

  (23.07.2010) - ORDUDAKİ DEĞİŞİMİ YÖNETMEK KOLAY DEĞİL

  (22.07.2010) - İTTİHATÇILARIN MENFî KISMI KEMALİZM VE CHP İLE DEVAM ETTİ

  (21.07.2010) - Artık Kemalizmle yüzleşmeliyiz

  (20.07.2010) - Adalet hakikati

  (19.07.2010) - Balyoz ve Kafes’te tutuklu kalmadı

  (18.07.2010) - O rütbelere nasıl yükselebildiler?


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.