Kültür-Sanat |
Aslında televizyon bağımlısı olan anne ve babalar |
Televizyonsuz aile fikri çok çılgınca durmuyor mu? Hayattan kopmuyor musunuz? Dünyadan nasıl haberiniz oluyor? soruları eşliğinde, günlük hayatımızın, evimizin baş kösesinin sabit duranı televizyon üzerine, yazar Refik Akten ile yaptığımız röportajı sizlerle paylaşıyoruz. Refik Bey! Son kitabınızın adı “Televizyonu kapat, hayatı aç.” Bu kitabı yazma fikri nereden çıktı?
Aslında kitap benim fikrimden ziyade bir çok anne babanın feryadının sonucu. Verdiğim bir çok eğitimde, anne babaların çocuklarının televizyon bağımlısı olmasından şikâyet ettiklerini gördüm. Bu alanda düşünen insanlar olarak bir çözüm üretme ihtiyacımın sonucu olarak bu kitap ortaya çıktı.
Çocuklar gerçekten televizyon bağımlısı mı?
Aslında bağımlı olan anne babalar. Bir çoğu bunun farkında değil. Adım adım çocuklarını televizyonun vahşi dünyasına itiyorlar. Bunun farkında değiller. Çocuklar her gün yüzlerce cinsellik ve şiddet içeren görüntüyle karşı karşıya kalıyor. Bu da onların şiddet eğilimlerini arttırdığı gibi, öğrenme, iletişim, paylaşma, sorunlarıyla başa çıkabilme becerilerini, yeteneklerinin yok olmasına neden oluyor.
Aslında bahsettikleriniz bir çok ailenin bildiği şeyler. Hep söyleniyor bunlar, ama bunların bilimsel yanı var mı gerçekten?
Aslında kitabın tamamındaki iddialarımın alt yapısı var. Hepsi bilimsel verilere dayanıyor. O yüzden hacim olarak bir hayli yüklü bir kitap ortaya çıktı. Genel olarak okuyucunun aklının ve kalbinin ikna olması için, tüm kitabı bu minval üzerine oluşturdum.
Sizin evinizde televizyon var mı?
Teferruatlı bir cevap vermek iyi olacak. Liseyi yatılı okuduğum için televizyon izleme alışkanlığım olmadı. Üniversiteyi kazandığım yılda beraber kalacağım arkadaşlara televizyon varsa ben yokum, dedim. 12 yıllık evliliğimizin de 2 yıllık süresi hariç televizyonumuz olmadı. Yaklaşık 5 yıldan beri de evimizde televizyon yok.
Televizyonsuz aile fikri çok çılgınca durmuyor mu? Hayattan kopmuyor musunuz?
Aslında televizyonlu bir aile tuhaf duruyor. Bu sayede yıllık 100 civarında kitap bitirebiliyorum. 2 yılda bir kitap yazabiliyorum. Aileme, çocuklarıma daha fazla zaman ayırabiliyorum. Emin olun televizyonsuz hayat kadar güzel bir şey yok.
Her halde çocuklar isyan ediyordur bu duruma?
Bana en çok sorulan ikinci soruyu sordunuz. Hep böyle bir inanış vardır. Çocukları nasıl durduracağız? Aslında bunu söyleyen anne babaların ifade etmek istediği biz nasıl duracağızdır. Biz bu konuyu ailecek konuşup karar aldığımızda oğullarım 3 ve 6 yaşındaydı. Geriye dönüp baktığımda da çocukların kitap okuma alışkanlıklarının oluşması bu sayede oldu. Çünkü ailecek yenilen akşam yemeği ardından oyunlar, dersler derken bunların hepsini saat 9’a kadar bitiriyorsunuz. Ondan sonra herkes eline bir kitap alma ihtiyacı hissediyor. Geçen aylarda ilginç bir olay oldu. Gece saat 10 gibi yattık. 15 dakika sonra çocukların odasının ışığı yandı. Bir süre bekledim. 10.30 gibi odaya gittiğimde oğlumu kitap okurken buldum. Eğer evde televizyon varsa çocuk sizce kitap mı, okur televizyon mu izler? Bu soruya ailelerin vereceği cevap önemlidir. Sizin cevabınız nedir?
Tabiî ki televizyon izler?
Yani anne babaların bahsettiği ben çocuğumu televizyondan koruyorum inancı kandırmacadan ibarettir.
Kitabınızda genel olarak nelerden bahsediyorsunuz?
Çocuğun okul başarısına televizyonun olumsuz etkisi, televizyon bağımlılığı, aile içi iletişime olumsuz etkisi, ahlâkî yapıyı çökertmesi, küresel güçlerin uyguladıkları bilinçaltı ikna teknikleri ve benzeri 27 konu başlığı var. Kitabın sonunda da televizyondan nasıl kurtulunabileceği ile ilgili bir bölüm yer alıyor.
Bu kitap hakkında geniş bilgi almak isteyen okuyucularımız ne yapabilir?
Kitap basılır basılmaz aslında eğitim talepleri de gelmeye başladı. Kısa sürede bir çok eğitim verdik. Bu tür eğitimler ve kitabın okunması ve uygulanması faydalılığını arttırıyor. Özellikle kitabın sonundaki televizyondan kurtulma rehberinin yararlı olacağını düşünüyorum.
Bu eğitimlerden beklediğiniz fayda nedir?
Aslında toplumda diğerinden bir kelime fazla bilenin topluma borçlu olduğunu düşünüyorum. Bu kitabı yazmak bana nasip oldu. Aslında bu benim daha çalışkan olmam, zeki olmam, kabiliyetli olmam ile alâkası yok. Bu tamamen ikram-ı İlâhî. Kitapta bahsettiğim konularda, örneklerde buranın insanının örnekleri sorunları. Bu tür eğitimlerle topluma olan borcumu ödeyemesem de en azından bir mum yakma çabası. Çünkü biliyorum ki “Zerre miktar yapılan kötülük karşılıksız kalmadığı gibi, zerre miktar yapılan iyilikte karşılıksız kalmaz” bir gün size veya çevrenize geri döner. İyilikler çoğaldıkça da bunun geri dönüşü iyilik olacaktır. Bununla ilgili gerçek bir hayat hikâyesi de aslında aklımıza ışık tutması açısından önemli. İskoçya’da yoksul mu yoksul bir çift yaşardı. Fleming’di adı. Günlerden bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Bir de baktı ki beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp duruyor. Çocukcağız bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi çocuğu bataklıktan çıkardı ve acılı bir ölümden kurtardı. Ertesi gün Fleming’in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini. “Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum” dedi. Yoksul ve onurlu Fleming “Kabul edemem!” diyerek ödülü geri çevirdi. Tam bu sırada kapıdan çiftçinin küçük oğlu göründü. “Bu senin oğlun mu?” diye sordu aristokrat. Çiftçi gururla “Evet!” dedi. Aristokrat devam etti: “Gel seninle bir anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasına benziyorsa ileride gurur duyacağın bir kişi olur.” Bu konuşmalar sonunda Fleming’in oğlu aristokratın desteğinde eğitim gördü. Aradan yıllar geçti. Çiftçi Fleming’in oğlu Londra’daki St. Mari’s Hospital Tıp Fakültesi’nden mezun oldu ve tüm dünyaya adını penisilini bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu. Bir süre sonra aristokratın oğlu zatürreye yakalandı. Onu ne mi kurtardı? Penisilin! Aristokratın adı: Lord Randolp Churchill. Oğlunun adı: Sir Winston Churchill. Kurtaran doktor: Çiftçinin oğlu Sir Alexander Fleming. Evet gördüğünüz gibi hiçbir iyilik yok olmadan bir gün geri dönüyor. Biraz uzun süre de olsa.
Bu güzel röportaj için teşekkür ederim.
Eyvallah.
Röportaj: İSA POLAT |
04.06.2010 |
Haydi, çocuklar san'ata! |
2009 yazında ilki gerçekleştirilen; öğrencilerin, ebeveynlerin, öğretmenlerin takdirini kazanan YazınSanat aktiviteleri bu yıl da, çocuklara keyifli olduğu kadar öğretici bir yaz tatili vaat ediyor. Çocuklar yetenekleri ile doğarlar ve önemli olan bu yetenekleri keşfetmektir. Her çocuğun yeteneği şifreli bir mücevher kutusu gibidir ve bu yetenekleri keşfetmek için en isabetli yol testler değil uzun süreli yapılan gözlemlerdir. YazınSanat kurslarında ebeveynler, çocuklarının yeteneklerini gözlemleyebilecek ve yeteneklerinin körelmesinin önüne geçebilecekler. Zeytinburnu Belediyesi Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde başlayacak olan program ilköğretim ve lise dengi okul öğrencilerini kapsıyor. Kurslara katılan öğrenciler, YazınSanat programı bitiminde ortaya koydukları eserleri sergileyebilecekler. Ayrıca enstrüman ve güzel san'atlar kurslarına katılanlar, kurs bitiminde kendi gösterilerini sunabilecek, konser verebilecekler. 01–15 Haziran tarihleri arasında ön kayıtların alınacağı kurslar 3 ay sürecek. Uzman hocalardan, bağlama, diksiyon, ebru, fotoğrafçılık, gitar, keman, pastel boya resim, satranç, temel resim, tiyatro, güzel san'atlara hazırlık kapsamında resim bölümü ve tiyatro oyunculuğu branşlarında kurslar verilecek. Kursların tamamının ücretsiz olduğu YazınSanat programı, katılan tüm öğrencilerin “Katılım Belgelerini” alacakları mezuniyet töreniyle sona erecek. İrtibat için; Tel: 0 (212) 415 58 58- |
04.06.2010 |