Dizi Yazı |
|
Fen ilimleri ile din ilimleri birlikte okutuluyor |
Osmanlı'nın bölgeden çekilmesi ile hayatiyeti sona eren medreseler,komünist dönemde depo ve kışla olarak kullanılmış. Şimdilerde ise din ilimleri ile fen ilimleri birlikte okutuluyor. MEDRESELER HAYATTA VE AYAKTA
Osmanlı devlet düzeninde sosyal hayata şekil verip renk katan medreseler de o günkünden biraz farklı işleyişleriyle hâlâ hayatta. İslâm fıkhı, kelâm, akaid, tefsir gibi derslerin okutulduğu eski devir klâsik medreselerinin yerini şimdilerde fen ilimleri ile din ilimlerinin birlikte okutulduğu okullar almış. Bizdeki imam-hatip liseleri benzeri bir müfredata sahip olan medreselerden mezun olanlar, dinî otorite olarak kabul ediliyorlar. Pekçoğu diyanet işleri teşkilâtında görev alıyor. Biz hayatiyetini devam ettiren medreselerden Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey ile Travnik’teki İbrahim Paşa medreselerini ziyaret etme imkânı bulduk. Bu medreselerin eğitimi Osmanlı’dan sonra kesintiye uğramış, komünist dönemde kapatılarak buralar kışla ve depo olarak kullanılmış. (Bu gelişme yakın tarihimizde örneklerini sıkça yaşadığımız olayları hatırlattı bize. İsim ve resimden ibaret kalan Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında, tek parti döneminde medrese, tekke ve zaviyelerin kanunla kapatılmış olması yanında, camilerin de depo, kışla hatta ahır olarak kullanıldığını “doğruları söyleyen” tarihçilerden öğrendik.) Komünizmin çökmesi, Yugoslavya’nın dağılması ile hürriyetine kavuşan Bosnalılarda dinî arayışlar da başlar. 200 bin şehit verilen iç savaş sonrasında ise ruhlar intibaha gelir ve dinî kurumların ihtiyacı hissedilir. Bunun üzerine bizzat Aliya İzzetbegoviç’in talimatıyla medreseler yeniden hayat bulur. Her yıl yüzlerce öğrencinin mezun olduğu bu okullara Müslümanların ilgisi büyük. Birçok Müslüman çocuklarının din ve fen ilimlerini birlikte okumasını istediğinden medreseler gözde eğitim kurumları olarak rağbet görüyor. Yeri gelmişken Bosna-Hersek’teki dinî teşkilâtlanmadan da kısaca söz edelim: Ülkedeki Müslümanları reis’ül ulema Mustafa Çeriç temsil ediyor. Dinî bilgisi, vukufiyeti ve vakarıyla Balkanların önde gelen din adamlarından biri olan Çeriç, bizdeki mânâsıyla diyanet işleri başkanlığını deruhte ediyor. Çok dinli bir yapıdan dolayı, hareket alanı oldukça kısıtlı olan Çeriç, vaaz ve konuşmalarından hürriyet ve ibadet münasebetlerini nazara veriyor, hürriyetlerin olmadığı yerde ibadetlerin de eksik kalacağını söylüyor. Türkiye ile de ilişkileri olan Çeriç, dinî hayatta şuurlanma için gayret gösteriyor. Bosna diyanetine ait radyo ile haftalık yayınlanan dergisi halkı dinî konularda bilgilendiriyor. Yolculuk sırasında dinleme fırsatı bulduğumuz radyoda Türkçe ilâhiler de yayınlanıyor. Boşnakca programlarda âyet mealleri ve hadisler sık sık tekrarlanıyor. (Radyonun dinî hizmetlerdeki önemi burada da karşımıza çıkıyor. Boşnakça Risâleler yayınlayan Reyhan Yayınevinin sorumlusu Erdoğan Nil, bir radyo kurmak için çalıştıklarını, hedeflerinin Boşnakça Risâleleri radyo diliyle Bosnalılara duyurmak olduğunu söylüyor.)
MOSTAR: BOSNA’NIN TURİSTİK YÜZÜ
Bosna-Hersek deyince akla ilk gelen yerlerden biri Mostar. Özellikle köprüsü dünya çapında ünlü ve turistlerin ilgi odağı. Beş yüz yıllık bir tarihe sahip olan Mostar “köprülü şehir” mânâsına geliyor. Adriyatik’e dökülen Neretva Nehrinin iki kıyısında kurulan şehri irili ufaklı köprüler birleştiriyor. Mostar Köprüsü, Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 1566 yılında inşa edilmiş. Mimar Hayreddin, köprü için 456 kalıp taş kullanmış. Kıyısında kurulan şehre de adını veren köprü için rehberimiz şu anekdotu anlattı. Rivayet olunur ki, Mimar Hayreddin köprünün ayaklarını diker, ama köprüyü bir türlü tutturamaz. Yaptığı yıkılır, yaptığı yıkılır. Mimar Sinan’a gider, durumu anlatır. Mimar Sinan da şu öğüdü verir: Git, daha kısa bir yerde aynı köprünün bir benzerini yapmayı dene. Oradaki tecrübeyle de diğerini yap. Bu nasihatı tutan Mimar Hayreddin, meşhur Mostar Köprüsünün çok yakınlarında bir küçük dere üzerinde aynı köprünün bir benzerini yapar. Ve oradaki tecrübeyle de Mostar Köprüsünü inşa eder. Gerçekten de fotoğraflarıyla dünyaya mal olan köprünün çok yakınlarındaki bir köprü, diğerinin minyatürü gibidir. Maalesef iç savaş sırasındaki Sırp tahribatından bu “taştan hilâl” de nasibini alır. Bosna-Hersek’te başlayan iç savaş sırasında Mostar Köprüsü’ne ilk saldırıyı 1992’de Bosnalı Sırplar düzenler. 1993’te Hırvat tankları köprüye daha büyük bir zarar veren saldırılarını başlatır. Kasım ayının sonunda köprü tamamen yıkılır. Dev taşları, Neretva Nehri’nin sularına gömülür. Asırlar boyu hoşgörü ve kültürel çeşitliliğin sembolu olan Mostar Köprüsü'nün yıkılması Mostar’ın çok uluslu mirasının reddedilmesi anlamına geliyordu. Savaş sonrasında İngiliz güçleri yıkılan köprünün yerine geçici bir demir köprü yapar. Mostar civarındaki diğer köprüler de tahrip edildiğinden, nehrin iki yakasını birleştiren tek yapı olarak bu köprü kalır. Mostar Köprüsü'nün eski haline uygun olarak yeniden inşaası çalışmaları (TİKA) UNESCO ve Dünya Bankası’nın desteğiyle 1997’de başlar. Köprünün inşaatını Türk şirketi olan ER-BU üstlenir. Macar ordusundan dalgıçlar orijinal taşları nehir yatağından bulup vinçlerle çıkarır. Suyun içinde bozulmaya uğrayan taşlar yapıda kullanılamadığından orijinal taşların çıkarıldığı günümüzde kapalı olan taş ocağı tekrardan bu iş için açılıp aynı ocaktan çıkarılan taşlar köprünün yapımında kullanılır. Orijinal modele sadık kalan şirket, köprünün temellerini de sağlamlaştırır. 30 metre uzunluğundaki, 24 metre yüksekliğindeki köprünün kemerindeki çalışma Haziran 2002’de başlar. Kilit taşı Ağustos 2003’te yerine konulur. İnşaatı tamamlanan Mostar Köprüsü, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı çok sayıda devletin temsilcilerinin hazır bulunduğu bir törenle, İngiliz Prensi Charles tarafından 23 Temmuz 2004 tarihinde açılır. Açılışı, çok sayıda televizyon ekibi naklen yayınla seyircilerine ulaştırılan Mostar Köprüsü, eski Mostar şehriyle birlikte 2005 yılında Dünya Miras Listesine eklenmiştir. Bugün çok uluslu bir yönetim tarafından idare edilen Mostar’da savaş döneminde başlayan bölünmeler hâlâ devam etmekte. Hırvatlar nehrin batısında, Müslümanlar ise doğusunda yaşıyor. Savaş sırasında şehirden ayrılan Sırplarsa bir daha geri dönmemiş. Katolik Hırvatların önemli kutsal mekânlarının bulunduğu bölgede, şehre hakim bir tepeye dikilen büyükçe haç, şehirdeki minareler ve uçlarındaki hilâle nazire yapar gibidir. Çok sayıda turist çeken bu bölge, adeta Bosna-Hersek’in turistik yüzü gibi. Taştan yapıları, mabetleri, turistik mekânları ile görenleri büyüleyen şehir ve köprü tarihi de bugüne bağlıyor.
YARIN: Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Rektörü: FATİH'İN KANUNNAMESİ BİZE YOL GÖSTERİYOR |
27.05.2010 |