Güncel |
İdeolojik yapı yargıyı tıkadı |
Demokrat Yargı, hazırladığı Erzincan-Erzurum İnceleme Raporunda, yargının Erzincan-Erzurum gündeminin yalnızca yargıç ve savcılara değil, aynı zamanda ve öncelikle parlamento ve hükümete sorumluluklar yüklediği, yargının kendi geleneği bakımından tıkandığı bu noktada kapsamlı bir demokratik siyasal uzlaşma çabasına ihtiyaç bulunduğu, siyasetin yapıcı dinamiğinin hatırlanmasına gerek duyulduğu dile getirildi. İdeolojik yapı yargıyı tıkadı
DEMOKRASİ ve Özgürlük İçin Yargıçlar ve Savcılar Birliği’nin (Demokrat Yargı Birliği) Erzurum ve Erzincan’da yaptığı ziyaretlerin ardından hazırladığı raporda, “Yargı sisteminde üst yapının çoğulculaştırılması, Yüksek Mahkemeler, HSYK ve Adalet Bakanlığı’nın elinde bulunan ve yargıç ve savcıları belirli ideolojik ve siyasi tutum ve tarafgirliğe sevk edecek sayısız imkan ve araçların ivedilikle ortadan kaldırılması gerekir’’ denildi. Demokrat Yargı Birliği Eşbaşkanları Doç. Dr. Osman Can ve Dr. Orhan Gazi Ertekin ile Genel Sekreter Kemal Şahin’den oluşan Yönetim Kurulunun, 22 Şubat 2010 günü Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner ile tutuklu bulunduğu Erzurum H tipi cezaevinde, HSYK tarafından özel yetkileri alınan Erzurum Cumhuriyet Savcıları Osman Şanal, Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı ve yine HSYK tarafından özel yetkili kılınan Ender Karadeniz ve Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı Sinan Kuş ile Erzurum Adliyesinde yaptıkları görüşmelere ilişkin rapor hazırlandı. Raporda, ‘’Erzincan-Erzurum hattında süren yargı tartışmaları sürecine ve bu tartışmaların temel zeminine bakıldığında Türkiye’deki yargı geleneğinin çöktüğü, bizzat kendi mensupları bakımından dahi öngörülebilir bir gelecek üretemez hale geldiği görülecektir’’ ifadelerine yer verildi. ‘’Erzincan-Erzurum hattında süren yargı tartışmalarını, yargı aktörlerinden herhangi birisinin kötü niyeti ile açıklamaya çalışmanın ve mevcut teknik-hukuksal altyapıya ilişkin tartışmaların herhangi bir taraf lehine sonuçlandırılmasıyla çözüleceğini düşünmenin son derece yüzeysel bir yaklaşım olacağı’’ belirtildi.
“GİZLİ TANIKLIK MÜESSESESİ KALDIRILMALI”
BU sürecin, ‘’hukuk tekniğine dair tartışmalarla değil, tüm tarafların varoluş ve söz haklarının korunmasına dayanan demokratik bir siyaset ile çözülebileceği’’ ifade edilen raporda, bunun tek yolunun ise ‘’yani yargı reformu ile olacağı’’ dile getirildi. Raporda, şu önerilere yer verildi: ‘’Yargının Erzincan-Erzurum gündemi yalnızca yargıç ve savcılara değil, aynı zamanda ve öncelikle parlamento ve hükümete sorumluluklar yüklemekte, yargının kendi geleneği bakımından tıkandığı bu noktada, kapsamlı bir demokratik siyasal uzlaşma çabasına ihtiyaç bulunmakta, siyasetin yapıcı dinamiğinin hatırlanmasına gerek duyulmaktadır. Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri, düşman ceza yargılaması tehdidi oluşturduklarından derhal kaldırılmalı, yurttaşların hukuksal eşitliği ilkesinin bu mahkemeler yoluyla çiğnenmesi engellenmelidir. Gizli tanıklık müessesesi kaldırılmalı, yargılama sürecini eşitsiz ve hiyerarşik bir çalışma usulü ile siyaseten kontrol etmeye müsait olan bu müesseseye son verilmelidir.’’ Raporda, tutuklama tedbirinin bütün sanık veya şüpheliler bakımından ayrımsız, son çare olarak uygulanmasına yönelik tedbirlerin ivedilikle alınması gerektiği belirtilerek, bu konudaki sorumluluğun, Adalet Bakanlığı, Yüksek Mahkemeler ve HSYK’ya ait olduğu vurgulandı.
“KÖKLÜ YARGI REFORMU TARİHÎ SORUMLULUK”
Raporda, şu görüşler savunuldu: ‘’Yüksek Mahkeme temsilcileriyle HSYK’nın yargıç ve savcıların kimi durumlarda ‘tarafsız davranma lüksüne sahip olamayacakları’ biçiminde, yargıçlığı ideolojik bir silâha dönüştüren, düşman ceza hukukunun inşasına imkân sağlayan kabul edilemez söylemlerinden vazgeçmesi, bu söylemler üzerine kurulu kültürü sorgulamaları zorunludur. Siyasî aktörlerin yargı sisteminde köklü bir reforma gitmeleri, tarihî sorumluluklarının bir gereğidir. Demokratik ve özgürlükçü bir yargı kültürünün inşasına yönelik bir sistemi amaçladığı ve çağdaş demokratik standartları taşıması gereken reformlara karşı çıkışın veya sürüncemede bırakma doğrultusundaki dirençlerin, demokrasiye, 200 yıllık çağdaşlaşma çabalarına ve son tahlilde Cumhuriyet’in bizatihi kendisine bir karşı çıkış olduğu unutulmamalıdır. Bu çerçevede yargı sisteminde üst yapının çoğulculaştırılması, Yüksek Mahkemeler, HSYK ve Adalet Bakanlığı’nın elinde bulunan ve yargıç ve savcıları belirli ideolojik ve siyasî tutum ve tarafgirliğe sevk edecek sayısız imkân ve araçların ivedilikle ortadan kaldırılması gerekir.’’
|
04.03.2010 |