Kültür-Sanat |
SAFA ile MERVE arasında neyi arıyorum? |
Safa ile Merve arasındayım. Safa ile Merve tepeleri… Kucağında bir kadını bir anneyi besleyen Rahmet yüklü iki tepeciğin arasındayım… Bir kadın yürekliliğiyle koşabilecek miyim bu tepeyi? Bir anne yüreğiyle arayabilecek miyim aramam gerekeni? Annemiz Hacer neyi kaybetmişti? Ve neyi aramıştı biliyorum… Peki ben, peki ben neyi kaybetmiştim ve Neyi aramalıydım? İşte iki tepenin arasında ve iki yönlü bir muhasebenin tam ortasındaydım... Birazdan bir annenin çocuğunu kaybetmemek için göstermiş olduğu o azimli ve samimî arayışı ben de yapacaktım… Evet yüzlerce yıldır bir annenin yaptığı samimiyet dolu, azim dolu, arayış dolu, o koşuyu insanlar tekrar ediyor… Safa ile Merve arasında arayışlarına ümit örüyor… Şimdi ben kaybettiklerimin peşindeyim… Kaybettiklerim… Efendimizin (asm) El-emin sıfatıyla haliyle bize okuttuğu güvenirlilik… Gül Peygamberimin (asm) insanlara göstermiş olduğu tebessüm, güleryüz… Bir çocuk görünce şefkat nazarıyla başını okşamak… Lüzumsuz konuşmamak, az ve kısaca ve öz konuşmak… Aile efradımla ilgilenmeyi en mühim vazife bilmek… İman hakikatlerini neşr için nefsimle cihad etmek… Şerre duruşlu olmak, hayra teşvik etmek… Kur’ân ile hemhal olmak, Kur’ân hakikatlerini tefekkür etmek… Esasen bunlar Efendimin (asm) hali ve sünnet-i seniyyesi idi… Hayra dair ne varsa bize o getirmişti ve bize bunları emanet etmişti… Hacer annemize bir çocuk emanet edilmişti. Bize emanet edilen ise ruhumuzun toprağına ekilen istidat ve kabiliyetlerimiz idi. İstidat ve kabiliyetlerimiz de çocuk gibi idi… İlgi bekliyordu… Sevgi bekliyordu… Tıpkı bir çocuk gibi bakım istiyordu ruhumuzun toprağına ekilen duygularımız. Anladığım ben ve biz ve bütün insanlık ve bütün âlem-i İslâm, neyi kaybettiysek onu aramalıydık Safa ile Merve arasında… Muhammedî şefkati Muhammedî rikkati Ümmetî Ümmetî diyen Muhammedî yüreği… Dâvâsı uğrunda güneşler aylar feda eden dâvâ sadakatini Daima affedici olma ruhunu Herkesin derdiyle dertlenme hassasiyetini… Aile ve efradıyla ilgilenen bir baba sorumluluğunu Kendisine taş atanlara bile duâ edebilecek merhamet halini… Evet Efendimizden (asm) bize emanet edilen ne varsa ve Bunlar içinde herkesin nefsine düşen ve Kendi nefsinde kaybettiği neyse herkes onu aramalıydı… Şimdi ben de arayışlar yumağının tam ucundaydım… Kaybettiklerimi arıyorum, ümitler örüyorum kulluk yumağıma… Kendi namına İnsanlık namına Âlem-i İslâm namına Merhameti Şefkati İffeti Sadakati Sıddıkıyeti Muhammedî ruhu çağırıyorum ruhuma… Hacer gibi arasam Hacer’in suya duyduğu özlemi Ben kulluğuma duysam Hacer’in çöl yangınları vardı ya, Ah ben de günah yangınları arasında olduğumu bir anlasam… İşte o zaman İsmail’e sunulan suyu bulacağım İşte o zaman günah yangınlarından kurtulacağım (İnşaallah) İşte o zaman Hacer annemizden yüzlerce yıl sonra, onun neslinden gelen ve ata yadigârı bu arayışı asrımıza sunan o Bahtiyar Üstadın şu arayışlı sözlerini anlayacağım: “Bana sen şuna buna niçin sataştın diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. İçimde evlâdım [İsmail (as)] tutuşmuş yanıyor. Evlâdımı, imanımı kurtarmaya çalışıyorum…” Hz. Hacer annemize de Üstadımıza edilen aynı sual edilseydi nasıl cevap verirdi acaba? Meselâ; “Ya Hacer! Yana yana neyi arıyorsun öyle. Gel bir dur. Etrafı toza dumana kattın” diye sual etselerdi. Şerefli neslin annesi : “Karşımda müthiş bir çöl var. Tutamıyorum kendimi. Evlâdım, İsmail'im susuzluktan yanıyor, ölüyor. Evlâdımı, İsmail'im’i, o kutlu neslin varisini kurtarmaya çalışıyorum!” der miydi?
Hacerin arayışına İsmail’ini yangınlardan, dünya ahiret yangınlarından kurtaracak bir su verildi. İstemesini bilen annemiz Hacer’e öyle bereketli verildi ki su. Hacer annemiz “dur dur” mânâsında “Zem Zem” dedi. Acaba bu zamanın hakikat arayıcılarına, günah yangınlarında bocalayanlara da bir manevî Zem Zem verilebilir miydi? Acaba O Zem Zem’in adı “Risâle-i Nur” olabilir miydi? Hacer gibi aramak Yangınlarda kalmamak Ebedî kurtuluşa ermek Her arayışta Zem Zem ile karşılanmak Risâle arayışlarında muvaffak olmak duâsıyla…
MUHAMMED CİHAN CAMBAZ |
safa.jpg 19.12.2009 |
Sevgi duygusu ve biz |
SEVGİ, muhabbet eş anlamlı kelimeler. Sözlükte bu kelimeler kadar dolgun, sevimli, anlam yüklü bir başka kelime olduğunu sanmıyorum. Sevgi, insana verilen duyguların en kapsamlısı. İnsan bu duyguyla bütün kâinatı ve içindekileri kalbine sığıştırıyor. Yerde gökte ne varsa, tamamını seviyor, ilgi kuruyor. Muhabbet, belki de kâinatın ve insanın yaradılış sebebidir. Sevgisiz bir kâinat ve insan düşünülebilir mi? Sevgi öylesine engin ki kalbimizde, varlıkları sevdikçe azalmak yerine kat kat ziyadeleşiyor. Bu duygumuzu bol bol kullanmak için yeryüzü muhteşem bir güzellikler sergisi olarak serilmiş önümüze. Her mevsim âdetâ bir güzellikler denizi. Çeşit çeşit, renk renk, boy boy, desen desen hayvanlar, bitkiler, karalar, denizler... Çiçekler, meyveler, güzel kokular kendilerine sevgimizi aralıksız dâvet etmekteler. Muhteşem bir armoni, harikulâde bir mûsikî bu. Ve biz sevgimizle bu sayısız dâvetlileri kucaklıyor, bağrımıza basıyor içimize çekiyoruz. Hayattan lezzet almanın anlamı bu olsa gerek. Hepimizin sevgi, şefkat ve ilgiye ihtiyacı var, değil mi? Sevgi bir iksir, bir ilâç. Sıkıntılarımızın, dertlerimizin, sorunlarımızın ilâcı. Nice çözümsüz görünen dertleri, problemleri sevgi dolu bir sözcük halledivermiş, asık suratları güldürmüş, kırılan kalpleri onarmış, müzmin yaraları tedavi edivermiştir. Bunun örneklerini meslek hayatımda çok yaşadım. Sorunlu, problemli öğrencilerimle sevgi sayesinde elde etmeyi başardığım olumlu sonuçlar, sevginin gücünün aşılmaz olduğunu gösterdi bana. Sevgi’nin önemli sebepleri de var tabiî. Güzellik, mükemmellik, en başta gelenleri. Samimiyet, içtenlik, dürüstlük, vefa gibi hasletler de önemli. En sevdiğimiz insanlar da bu özellikleri taşıyanlardır diye düşünüyorum. Sevgi de güzel, sevmek de. Yalnız elemsiz, kedersiz olmak şartıyla. Sevgi devamlılık kazanmazsa, sevdiğimiz varlıklar bizden ayrılır veya ölürlerse o zaman sevgi tam bir acı ve ıztırap kaynağına dönüşüverir. Yüreklerimizi yakan, gözyaşlarımızı sele döndüren en derin ıztıraplarımız, sevdiklermizin ayrılık ve zevalinden değil midir? Ayrılık hüzünlerini dile getiren nice şiirler yazılmış, nice türküler, ağıtlar yakılmıştır. Edebiyat kaynaklarımız bu gerçeğin örnekleriyle dolu. Aslında sevgi duygusu, bize Sevgiyi Verene yöneltmek için verilmiştir. Yani, güzelliği eşsiz ve sonsuz, mükemmelliği, yüceliği sınırsız, zâtı ölümsüz, ebedî olana. Elemsiz, kedersiz, ıztırapsız sevgi derken bunu kasdediyorum. Sevgi hissimizi yalnızca dünyadaki geçici, ölümlü varlıklara hasretmek, sevgiyi amacı dışında kullanmak, felâketi bilerek tercih etmektir. Peki, dünya ve içindekileri sevmiyecek miyiz? Annemizi, babamızı, eşimizi, çocuklarımızı, dostlarımızı, arkadaşlarımızı, insanları, hayvanları, mevsimleri, çiçekleri, tabiatı vesaireyi sevmiyecek miyiz? Seveceğiz elbette. Yalnız önce bizi ve diğer varlıkları yaratanı, hayat vereni, besleyip terbiye edeni seveceğiz. Varlıkları da O’nun hesabına seveceğiz. Yaratılanı seveceğiz, Yaradandan ötürü. Rabbimizi sevmek, arzu ve isteklerimizin ebediyyen, kesintisiz kabulü demek. Kalbimizdeki Allah sevgisi olunca dünyadaki sevgililerimizin ayrılığı da geçiciliğe dönüşüyor ve ahirette ebedî beraberlik hükmüne geçiyor. Allah’a iman ve muhabbet varsa her şey vardır. Bütün sevdiklerimiz de ebedîdir. Severek mutlu olmak bizim elimizde. Sadece bir şartı var: Allah ve Rasulünü sevmek, bizi herkesten çok seven Rabbimizin rızası dairesinde yaşamak. Kısacası, “Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz; hayatınızı iman ile hayatlandırınız, ferâizle zinetlendiriniz, günahlardan kaçınmakla muhafaza ediniz.”
NEJDET PEHLİVAN |
19.12.2009 |
Gelişecek çevremiz |
Çalış çabala göster azimle sebat İnsana en güzel bir lütuf şu hayat
Olursa bir işte istekle inayet Olmaz orada rehavet ve şikâyet
Başarı için gerekir sebat, gayret Bak dikkatle kâinata, al, pek çok ibret
Sarıl her an san'ata, tekniğe, ilme Aydınlat çevreni bilgiyle her yerde
Çalışkan ol, yüksel, ilerle bilginle Göster kendini ahlâkınla sevginle
Çalışırsak çok ülkemiz kalkınacak Gelişecek çevremiz, köy, kent ve bucak
İSA YAKAN |
19.12.2009 |