Kültür-Sanat |
İngilizin Mevlevî ayini |
Merhum müzisyen Cinuçen Bey anlatıyor: “1988 Nisan’ında bir gün Yıldız Sarayı Silâhhanesi asma katındaki mutad meşkimize hazırlandığımız sırada uzun boylu, uzun saç ve sakallı, yabancı olduğu anlaşılan 45 yaşlarında bir zat bana yaklaşıp adının Alan Prosser olduğunu, ney üflediğini o anda yanındaki küçük kızıyla İngiltere’den geldiğini, üç çocuğunu da müzisyen olarak yetiştirdiğini, ud meraklısı olan kızının benimle tanışmayı çok istediğini, bunun üzerine çalıştığım yeri öğrenip buraya geldiklerini söylemişti. Merhum Mevlevî postnişini Resuhi Baykara’nın İngiliz müritlerinden olan Alan Prosser’in büyük kızı Tansy’de ney üflüyor, ortanca çocuğu Andrew tanbur çalıyor, küçük kız Mary ise aynı zamanda kudüm vuruyormuş... 1996 Ocak ayında Bağdatlı sanat tarihçisi dostum Nebil Saffet bir sohbet-konser vermemi arzu edince 13 yaşından beri tanıdığım ud öğrencim Marry Prosser ve ailesini de görebilirim diye düşündüm. Prosser’lar İngilizlerde nadir görülen bir heyecanla karşıladı. Tanburi-semazen ağabeyi Andrew 23, neyzen-semazen ablası Tansy 25 yaşında. Anneleri halile (küçük zil) vuruyor. Evleri nefis hat levhaları ile doluydu. Her hafta yaptıkları Mevlevî ayini için Sutton Ortaokulu’nda kendilerine büyükçe bir sınıf tahsis edilmiş. Döşeme sema için şart olan cilâlı ahşap parke. Yere ince bir bantla sema yapılacak dairevî bir alan işaretlenmiş. Kıble tarafındaki duvarda “Ya Hazreti Mevlânâ Celâleddin-i Rumî, kaddesallahu sırrıhu” yazan evden getirilmiş bir levha. Alan Prosser hem na’t-han hem de semazenbaşı. Kendisiyle birlikte iki çocuğu Andrew ile Tansy başlarında sikkeleri bembeyaz tennureleri, içinde sema edecekler. Mary hem kudümzen hem ayinhan, anne halile vuruyor ve ikisi de önlerindeki notayı takip ediyorlar. Alan, Hz. Mevlânâ’yı temsil eden kırmızı şeyh postunu kıble yönünde yere bıraktıktan sonra iki kişilik mutrıb heyetinin yanına gelerek Mevlânâ’nın Farsça olarak yazdığı Peygamber övgüsü natı, Itri’nin rast makamındaki ünlü bestesiyle okudu. Sonra semazenbaşı olarak postun sol tarafındaki yerini aldı. Bu üç semazen iki kişilik mutrıbın eşliğinde büyük mutasavvıf A. Hamdi Konuk’un Ruy-ı Irak makamındaki ayin-i şerifinin tamamını büyük bir vakar ve huşu içinde icra etti. Ayin bitti. Son duâlar yapıldı. Gülbanklar çekildi. Hırkalar, sikkeler, neyler toplandı. Salon yeniden sınıf şekline sokuldu ve okuldan ayrıldık. Şimdi tasavvur ediniz. Londra’nın banliyösündeki bir ortaokulda her hafta Mevlevî âyini. Sema etmeyi babalarından öğrenmiş o çocukların koca bir ayin boyunca düşmeyen kollarındaki ahengi, abdestli ayaklarındaki disiplini, hele yüzlerindeki nuru ve teslimiyeti görünce Şair Nigar Hanım gibi dedim: “Feryad ki feryadıma imdad edecek yok. Efsus ki gamdan beni azad edecek yok.” (Cinuçen Tanrıkorur, Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler, s. 278-280) |
10.12.2009 |