Dünya |
Bediüzzaman’ı Pakistan’a tanıtan profesör vefat etti |
BİR yıl önce kısmî felç geçiren Sabir, geçen yıla kadar Karaçi Üniversitesi’nde Türkçe derslerine giriyordu. 74 yaşında hayata veda eden Türkolog Prof. Dr. Muhammed Sabir, Karaçi’de toprağa verildi. Kendi ifadesiyle, “bedenen Pakistanlı, ruhen Türk” olduğunu söyleyen Pakistanlı Türkolog Prof. Dr. Muhammed Sabir Türkiye’de kaldığı 1958-61 yılları arasında Bediüzzaman Said Nursî’den İsmet İnönü’ye birçok ünlü ismi tanıyordu. Karaçi Üniversitesi Türkoloji ana bilim dalı hocasıyken emekli olan Profesör Sabir, Karaçi Üniversitesi’nde Türkoloji derslerine giriyordu. Muhammed Sabir’in Bediüzzaman Said Nursî ile tanışması daha Türkiye’ye gelmeden önce olmuştur. Demokrat Parti döneminde geçmişe oranla baskılar azalmış, Risâle-i Nurlara mahkemelerden peşi sıra gelen beraat kararları ile eserlerin Türkiye ve dünyaya yayılması ivme kazanmış ve eserler Pakistan’a da ulaşmıştır. Muhammed Sabir Türkiye’ye gelmeden 3 yıl önce yani 1955 yılında Nur Risâleleri ile tanışmış. O yıllarda Hilâl ve İslâm Gazetesi sahibi Salih Özcan Pakistan’ın basın ateşesi Yakup Dadaşi vasıtasıyla bir mektup beraberinde Said Nursî’nin hayatını anlatan bir kitap yollar. Bediüzzaman’ın hayatından çok etkilenen Sabir, Bediüzzaman’ın hayatını araştırmaya başlar. Bu sırada Bediüzzaman’a birçok mektup yazar. Mektupların konusunu genelde İslâm birliği, dünyayı tehdit eden komünizm tehlikesi ve esaret altındaki Müslüman ülkelerin durumları oluşturmaktadır. Mektuplarının birinde ise Said Nursî’yi Pakistan’a dâvet eder. Bediüzzaman, Sabir’in mektuplarına karşılık verdiği gibi bu mektupların Tarihçe-i Hayat isimli eserine de konulmasını sağlar. Ardından genç Sabir Pakistan’da yayın yapan, Cenk, Davet, İstiklal, Asya, İnkilap isimli saygın gazetelerde Bediüzzaman ve Nur Risâleleri hakkında 12 ayrı makale yazar. Bediüzzaman’a yazdığı bir mektubunda ise bu makaleleri kitaplaştırmak için izin alır.
PAKİSTANLI OĞLUM, HOŞGELDİNİZ! Doktora eğitimini Almak için geldiği Türkiye’de Said Nursî ile görüşmek için sabırsızlanır. Ve Önceden beri tanıdığı Salih Özcan’ı devreye koyarak randevu talep eder. Gerisini şöyle anlatıyor Sabir: “1959 senesinde Salih Özcan Bey ziyaret meselesini üzerine alıp beni bir adamla Said Nursî’nin Emirdağ daki evine gönderdi. O sıralar ziyaretçi kabul etmeyen Bediüzzaman, Pakistanlı olduğumu duyunca beni kabul etti. Emirdağ İlçesinde iki katlı bir evde oturuyordu eve girdiğimizde bizi ayakta karşıladı. Selâm verdim beni bağrına bastı, Pakistanlı oğlum hoşgeldiniz dedi, kafasında sarığa benzer bir bez vardı, evde ise çok basit ve eski eşyalar vardı. Evde bulunan talebelerine benim için yemek hazırlamalarını söyledi. Üstad yemek için bizden müsaade istedi. Bizimle yemedi, ben çok az yerim ama siz yiyin dedi. O gün evde bulunanlarla birlikte pilav ve yoğurt yedik. Bediüzzaman’ın Emirdağ’daki evinde bir gece konaklayan Sabir, Üstad ile sohbet etme imkânı bulur. Ona, komünist Sovyetler Birliği ve Şia İran hakkında sorular sorar. Muhammed Sabir, Bediüzzaman’ın kendisine siyasete girmemesini tavsiye ettiğini söylüyor ve ekliyordu: “Hayatım boyunca bu tavsiyeye uydum ve şu yaşıma kadar asla hiçbir siyasî partiye üye olmadım.” Sohbetin sonunda Üstad, Sabir’e daha önce kimseye yapmadığı bir sürpriz yapıyor, talebelerinden birini yanına çağırır ve arabasının hazırlanmasını ister: “Pakistanlı oğlum sizi ben uğurlayacağım!” |
12.11.2009 |