Güncel |
SİYASETİ DARBELER TAHRİP ETTİ |
Merkezi Hollanda'da bulunan Avrupa Güvenlik Çalışmaları Merkezinin (CESS), Türkiye'nin AB sürecini güvenlik stratejileri ve Türkiye'deki asker-sivil ilişkileri açısından incelediği kapsamlı çalışmada, Türkiye'de özellikle askerî darbelerin siyasî geleneği olumsuz etkilediğinin altı çiziliyor. NOKTA DERGİSİ, ORDU MÜDAHALESİYLE KAPATILDI
2003-4 yıllarındaki darbe girişimlerinin yanı sıra 2003'te Nokta dergisinin kapatılmasının da ordunun sivil hayata müdahalesi olarak hatırlatıldığı CESS raporunda, ordunun Türkiye'de hâlâ siyaset üreten bir elit güç olduğu ifade edilirken, Meclisin ordu üzerinde kontrolünün etkinleştirilmesi çağrısı yapılıyor.
AVRUPA Güvenlik Çalışmaları Merkezi’nin (CESS) hazırladığı, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) sürecini güvenlik stratejileri ve Türkiye’deki asker-sivil ilişkileri açısından inceleyen kitapta, Türkiye’de özellikle askerî darbelerin siyasî geleneği olumsuz etkilediğinin altı çizilerek, Meclis’in ordu üzerinde kontrolünün etkinleştirilmesi tavsiye ediliyor. Merkezi Hollanda’da bulunan CESS, Türkiye’nin AB sürecini güvenlik stratejileri ve Türkiye’deki asker-sivil ilişkileri açısından inceleyen kapsamlı bir çalışmaya imza attı. Kitap haline getirilen çalışma, CESS ve Sabancı Üniversitesi bünyesinde bulunan İstanbul Politikalar Merkezi ortaklığıyla 26 ve 27 Ekim günlerinde ev sahipliğini eski AB Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk’ın yapacağı bir konferansla Başmüzakereci Egemen Bağış’a sunulacak. Alanında uzman akademisyenlerin ve stratejistlerin makalelerinden oluşan çalışmada, ordunun Türkiye’deki geleneksel rolüne atıfta bulunulurken Türkiye’de özellikle askerî darbelerin siyasî geleneği olumsuz etkilediğinin altı çiziliyor. Editörlüğünü CESS adına Prof. Dr. Peter Volten’in yaptığı kitap, AB sürecine şiddetle karşı çıkan ve bir anlamda popülerlik de kazanan kitlenin AKP’nin gizli bir ajandası olduğuna inandığı ve AB sürecini laikliğin çökmesi olarak algıladığını vurguluyor. Son yıllarda sürece karşı geliştirilen muhalefetin de toplumsal tartışmayı baltaladığı yönünde görüşlere yer veriliyor. AB’ye üyeliğin ulusal düzeyde bir iradeyle mümkün olabileceğini savunan kitapta, muhalefet partilerinin uzun vadeli planlar yapamadığı ve bu konuda özellikle siyasî tarihin kötü örneklerle dolu olduğu aktarılıyor. 2007’deki genel seçimlerde AKP’nin kazandığı başarıya karşı CHP’nin geliştirdiği siyasetin yetersizliğine de vurgu yapılıyor. Ordu–siyaset ilişkisinin bir diğer ayağı olarak ordunun hâlâ Türkiye’de siyaset üreten bir elit güç olduğu görüşü hakim. Çalışmada, siyasî partilere de kendi programlarını tamamen sivil bir biçimde ortaya koymaları tavsiye ediliyor. Millî Güvenlik Kurulu’na sivil bir genel sekreterin atanması ve savunma harcamalarının şeffaf bir biçimde raporlaştırılması övülürken, Meclis’in ordu üzerinde kontrolünün etkinleştirilmesi de öneriler arasında yer alıyor. 28 Şubat müdahalesi ve 27 Nisan e-muhtıra krizine de dikkat çeken çalışma, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle demokrasinin ağır bir yara almaktan kurtulduğunun altını çiziyor. Yeni dönemde ise Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “Türkiye halkı” sözünün de önemli olduğu belirtiliyor.
“CUNTACI SUBAYLAR TARİHİ ETKİLİYOR”
ERGENEKON dâvâsında iki emekli generalin yargılanmasının bir skandalı önlediğinin vurgulandığı kitapta, bu süreçte ordu ile Başbakan ve bakanların iletişim halinde olmasının önemli olduğu söyleniyor. AB’nin geleceğinde, sadece orduya bağlı olmayan siyasi ve ekonomik bir güvenlik modeli öne çıkartılıyor. Darbe girişimlerinin yanı sıra 2003’te Nokta Dergisi’nin kapatılması da ordunun sivil hayata müdahalesi olarak kitapta yer buluyor. Sivil mahkemelerin askerî yetkilileri yargılayabilmesi demokrasi yolunda önemli bir adım olarak görülürken, cuntacı subayların Cumhuriyet tarihini etkilediği kaydediliyor. İstanbul |
26.10.2009 |