DÜŞÜNCE UFKU - HALİL ELİTOK |
Bayram İslâm’ın tatil anlayışını bütünüyle kavramada bilinmesi gereken bir nokta da “bayram telâkkisi”dir. İslâm bu noktada da hususiyet arz eder. Çünkü İslâm’a göre bayram, tamamen muattal veya sırf eğlenceyle geçirilecek bir tatil müddeti değildir. Hz. Peygamber (asm) bayramı “yeme, içme ve Allah’ı zikir günleri” olarak tavsif ve tarif etmiştir. Bayramın bütün Müslümanlarca böyle telâkki edilmesini sağlamak maksadıyla Hz. Peygamber'in (asm) fiilî tedbir aldığını da görmekteyiz. Muvatta’da kaydedilen bir rivayete göre, Abdullah İbnu Huzâfe’yi, Kurban Bayramı sırasında Mina’da hacılar arasında dolaşarak: “Bu günler yeme, içme ve Allah’ı anma (zikrullah) günleridir” diye ilân etmek üzere vazifelendirmiştir. Büdeyl İbnu Verka da, insanları devesine binmiş olarak takip edip: “Resûlullah (asm) sizlere bugünlerde oruç tutmamayı emrediyor, bu günler yeme içme günleridir” diye ilânda bulunanlardandır. Açıklanacağı üzere, İslâm’ın bayram telâkkisinde yeme, içme, eğlence ve zikrullah birlikte yer alır. Birini diğerinden ayırmak mümkün değildir.
Asil bayramlar a. İbadet ve tâatın kabul olduğunun belirlenmesi üzerine olur. b. Bayram günahlar affa, suçlar hasenâta dönüştüğünde olur. c. İbadet yapmanın huzuruna ermede olur. Bir zat, bir bayram günü Hz. Ali’nin (ra) yanına varır, onu kuru bir ekmek yerken görür. Der ki: “Ya Ali! Bu gün bayram günüdür, sen ise kuru ekmek yiyorsun.” Hz. Ali (ra): “Evet, bugün bayramdır. Ama bayram, orucu kabul olanlara ve günahları affedilenleredir. Böyle olduğu zaman bugün de, yarın da bizim için bayramdır. Allah’a isyan etmediğimiz her gün bizim için bayramdır” buyururlar.
Bayramda Zıkır Helâl kılınan eğlence ve izhâr-ı sürur havasının, meşrû hududu taşacak şekilde ileri götürülmesini önlemek maksadıyla bayramın dinî yönünü belirtmeye Hz. Peygamber (asm) husûsî bir ehemmiyet atfetmiştir. Buhârî’nin bir rivayetinde belirtildiği üzere, Resûlullah (asm) Kurban Bayramı hutbesinde şunları söylemiştir: “Bugün bayramdır. Bayramımıza önce namaz kılarak başlıyoruz. Sonra evlerimize dönüp kurbanlarımızı keseceğiz. Kim bu şekilde hareket ederse bayramı sünnetimize uygun olarak kutlamış olur.” Haftalık bayram olan Cuma için de aynı esas câridir. Çünkü, Cumanın da kendine has namazı ve dinî telkinâtın yapıldığı hutbesi mevcuttur. Ayrıca hadisler, Cuma namazına mümkün mertebe erken gelmeyi emreder. Şu halde bayrama has serbesti faaliyetlerin, namaz ve hutbe vâsıtasıyla mânevî bir hava ile dolduktan sonra başlatılıp, devam ettirilmesi esastır. Bu durum, bir kısım aşırılıkları frenleme âmili olacaktır.
Bayramda Yeme ve İçme Bayram günleri oruç yasaklanmıştır. Bilhassa Kurban ve Ramazan Bayramlarında oruç tutmak kesinlikle yasaktır ve “haram”dır. Cuma günü için de kerâhet esastır. Perşembeden başlamaksızın, sâdece Cuma için oruç tutanlara Peygamber Efendimiz (asm) oruçlarını bozdurmuştur. Bayramlarda teşvik edilen “yeme” ve “içme”nin helâl dâiresinde olacağı açıktır. Zamanımızda, bir kısım gâfil Müslümanların, Batılıları takliden bayramlarda, tatillerde yer verdikleri aşırılıkların hiçbirinin dinî ruhsatı yoktur. Bayramda Eğlence Bizzat Hz. Peygamber’in (asm) tatbikâtı, bayram günlerinde eğlencenin de câiz olduğunu göstermektedir. Hattâ, âlimler ve Nebevî, tatbikâta dayanarak: “Bayramlarda (eğlenerek) sürur izhâr etmek, dinin şeâirindendir” demişlerdir. Bu mûteber kitaplarımızda gelen rivayetler, Resûlullah’ın (asm) bayram günlerinde, davula vurarak şarkı söyleyen câriyeleri dinlediğini, yine hem çalıp, hem oynayan Habeşîleri seyrettiğini ve zevcelerine seyretmeleri için müsaade ettiğini göstermektedir. Hazret-i Âişe’den farklı şekillerde rivâyet edilen bir hâdise de şöyle: “Bir bayram günü, kulağımıza gürültü ve çocukların bağrışmaları gelmişti. Resûlullah (asm) kalkıp kapıdan dışarı baktı. Meğer, bu gelenler çalıp oynayan bir Habeşli gruptu, harbeleri (küçük kılınç) kalkanlarıyla oynuyorlardı. Çocuklar da etraflarında halka olmuş, onları seyrediyorlardı. Resûlullah (asm) bana: ‘Ey Aişe, sen de gel, seyret’ dedi.” Bir başka rivayette, Hz. Peygamber (asm): “Ey Humeyra onlara bakmak istemez misin?” diye sorar. Hz. Âişe de: “Evet” deyince çağırır. Oyunun, Mescid-i Nebevî’nin içinde kılıç (harbe) ve kalkanlarla oynandığını belirten rivayetler, hâdisenin devamını Hz. Âişe’den şöyle naklederler: “Resûlullah (a.s.) kapıda durup beni arkasına aldı. (Başımı ensesine koymuş) (..) halde duruyor ve oynayanları seyrediyordum. Bıkıncaya kadar böyle devam ettim. Bir ara ‘Yeter mi?’ dedi. ‘Evet’ dedim. ‘Öyleyse çekil’ dedi.” Başka rivayetler de Hz. Peygamber’in (asm) Hz. Aişe’nin kendi arzusuyla seyre son verinceye kadar bakmasına müsaade ettiğini belirtir. |
19.09.2009 |