Ramazan |
Tefekkür |
Gazete manşetlerinde veya radyo-tv haberlerinde, derelerden kendi mecrâsında akan suyun haber yapıldığına rastladınız mı hiç? Yağmurun-karın mevsim normallerinde yağması mı haber olur sizce, yoksa normalden az veya çok yağması mı? Ekolojik denge ve tabiattaki uyumu belgesellerde hayranlıkla izler, mehtaplı bir gecede semanın güzelliğinden etkileniriz, fakat felâketler belirler hep gündemimizi. Havanın nasıl temiz olduğunu düşünmeyiz, ama hava kirliliği gündemdedir çoğu zaman. Günde yaklaşık 23 bin defa nefes aldığımızı ve kalbimizin günde yaklaşık 103 bin defa sorunsuz çalıştığını aklımıza bile getirmeyiz sağlık problemleri çıkmadan önce. Normal bir doğumla normal zamanında dünyaya gelen onca sağlam bebek değil, yapışık ikizlerdir bizim dikkatimize sunulan. Rengi, kokusu, lezzeti yerinde meyvelerdeki güzellik aklımıza gelmez de, çiçeklerini dolu dökmüş, meyvelerini soğuk vurmuş ağaçları düşünürüz kara kara. Hep olağan dışılıklar haber oluyor nedense? Normali, olumluyu kanıksadığımızdan mıdır nedir, hikmeti, insicâmı olumsuzluklar çoğaldıkça anlamaya çalışıyoruz. Gözümüz önünde nice hikmetli güzel şeyler yaşanırken, sürekli devir-dâime rağmen, aksaksız dönen dünyamızı ve kâinattaki intizamı hep ikinci planda tutarız nedense. Oraya kimin yerleştirdiğini, kimin enerji çarkıyla döndürdüğünü düşünüyor muyuz, her sabah bizi sıcak gülücüklerle karşılayan güneşi? Yoksa ondaki sönmelerle beliren siyah lekeler midir bizi ilgilendiren? Bazı şeyler vardır ki, hikmetini anlamak için görmek gerekmez. İşte gönül gözü açık Veysel’in (Ferdi Tayfur tarafından da seslendirilmiş ama pek ilgi görmemiş) şiiri: “Bu dünyayı kuran mimar / Ne hoş sağlam temel atmış / İnsanlığa ibret için / Kısım kısım kul yaratmış. / Kazması var küreği yok / Ustası var çırağı yok / Gökkubbenin direği yok / Muallâkta bina çatmış.” Aynı hakikati dile getiren Şerafettin Keskinoğlu da “Sonsuzluk içinde bir mavi kubbe / Bir lamba ortada yanar durmadan / Nakkaş-ı Ezelî’nin yaptığı tipte / Boşlukta bir hane döner durmadan. / Felâha götüren doğru yol varken / Çıkmaz sokaklarda kıvranmak neden? / Güneş kadar parlak hakikat varken / Görmek istemeyip göz yummak neden?” diyerek bakıp da görmediğimiz, görüp de düşünmediğimiz konularda bizi tefekküre dâvet etmektedir. Ne mutlu tefekkür denizinde boğulanlara deyip, yazımızı şöyle bağlayalım: Ne hikmetli güzel var bakmasını bilene, / Harika san'atlardan sağıra ne, köre ne? |
NADİ AKSOY 25.08.2009 |